Vaiz Muharrem DEMİR


AİLE KURMAK: YUVA EDİNMEK-2-

"... Aile, ekonomik bir birlik olduğu kadar, âdil bir paylaşma ortamıdır da. Burada sevgi, kanaat, yemek, mutluluk ve acılar ayrımsız paylaşılır..."


                Allah Resûlü aileyi hem bir bereket kaynağı hem de büyük bir zenginlik olarak değerlendirmektedir. Efendimiz yeni evlenen bir insanı tebrik ederken, “Allah mübarek etsin, sana bereketler ihsan etsin, eşini de seni de hayır ve iyiliklerde ortak etsin.” diye dua ederdi. (Ebû Dâvûd, Nikâh, 35-36) Gerçekten aile, inanan bir insan için bereketin hiç kapanmadığı bir kapıdır. Bu kapıdan dualarla girmek, sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla yuvayı mâmur etmek gerekir.

                Ailenin en önemli rızkı, cennetten birer meyve olan çocuklardır. Çocukların ağzı dualı anne ve babaları, bu cennet meyvesinin kıymetini hiç bilmez olur mu? Çocuklar anne ve babalara bir emanettir çünkü. Daha ilk andan itibaren anne baba, gönüllerinin tüm aklığıyla çocuklarını yuvalarına buyur ederler. Allah Resûlü, “Biriniz, eşiyle ilişkiye gireceğinde, "Bismillâh, Allah"ım, şeytanı bizden uzak tut. Şeytanı bize bahşedeceğin rızıktan (çocuktan) da uzak tut." diye dua eder de onların (bu birleşmeden) bir çocukları olursa, şeytan o çocuğa zarar veremez.” Buyurmaktadır. (Buhârî, Vudû’, 8)

                Peygamber Efendimiz bir defasında Hz. Ömer’e, asıl hazinenin altın ve gümüşte aranmaması gerektiğini anlatan şu sözleri söylemiştir: “(Ey Ömer!) Bir kişi için olabilecek en kıymetli hazinenin ne olduğunu sana söyleyeyim mi? O, saliha / iyi kadındır. Kocası ona baktığı zaman içini sevinç kaplar, kocası ondan bir şey yapmasını istediğinde yapar, kocası yanında olmadığı zaman (onun haklarını ve saygınlığını) korur.”  (Ebû Dâvûd, Zekât, 32)

                Allah Resûlü’nün ifadesiyle saliha bir eş âdemoğlunun üç mutluluğundan biridir. Kötü eş ise mutsuzluk kaynağıdır. Fakat pek çok insan gelip geçici heveslerin peşine takılır, evliliklerini anlamsız şeyler üzerine kurmaya kalkar. Efendimiz kendi toplumundaki eğilimleri dikkate alarak ashâbına şöyle seslenmiştir: “Bir kadınla dört şey için evlenilir: Malı, asaleti, güzelliği ve dini için. Sen dindar olanı seç ki elin bereket görsün.” (Müslim, Radâ’, 53)

                Öte yandan Allah Resûlü, eşlerin birbirlerinin birtakım kusurlarını büyütmemelerini de ister. Peygamberimiz, “Mümin bir kimse mümine olan eşine nefret beslemesin; (çünkü) onun bir huyunu beğenmezse de hoşlanacağı başka bir huyu mutlaka vardır.” (Müslim, Radâ’, 61) uyarısında bulunmaktadır.

                Allah Resûlü aileler olarak akrabalarla ilişkiler konusunda da şöyle buyurur: “Akrabalık ilişkilerinizi sürdürebilmeniz için sülâlenizi tanıyınız. Çünkü akrabalar arası bağların canlı tutulması ailede sevgi bağlarını güçlendirir, insanı varlıklı kılar, ömrü uzatır.” (Tirmizî, Birr, 49) Şu var ki, aile reisi önce kendi ailesine sahip çıkmalıdır. Sevgili Peygamberimizin, “Bir kişi, sevabını Allah’tan umarak ailesine harcama yaptığında, bu harcama onun için sadaka olur.” (Buhârî, Îmân, 41) ifadeleri, aile reisini kendi ailesinin bakımını üstlenmesi ve ihtiyaçlarını gidermesi için teşviktir. İnsan, kazandığını öncelikle kendisi ve ailesi için harcamalıdır. Sonra akrabanın, sonra hâlâ imkânı varsa başkalarının ihtiyaçlarını karşılamalıdır.

                Aile, ekonomik bir birlik olduğu kadar, âdil bir paylaşma ortamıdır da. Burada sevgi, kanaat, yemek, mutluluk ve acılar ayrımsız paylaşılır. Bu bakımdan anne ve baba, sorumluluklarına uygun hareket etmeli ve çocuklarını ihmal etmemelidir. Onun için Peygamber Efendimiz, “Bakmakla yükümlü olduğu kimseleri ihmal etmesi, kişiye günah olarak yeter.” (Ebû Dâvûd, Zekât, 45) buyurur.

                Aile, çocuklara güzel ahlâkın aşılandığı yerdir: “Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha değerli bir bağışta bulunmaz.” (Tirmizî, Birr, 33) Hayâ ve edep çocuklara verilebilecek en güzel değerlerdir. Allah’a olan inancını yitirdiği zaman insan zavallı bir hâle gelebilir. Câhiliyede öyle babalar vardı ki kızlarını ve hizmetçilerini kötü yola sevk edebiliyorlardı. Oysa Allah, “Dünya hayatının geçici menfaatlerini elde etmek için iffetli olmak isteyen cariyelerinizi fuhşa zorlamayın.” (Nûr, 24/33) buyuruyordu.

                Ailede bulunan herkes kendince katkıda bulunur bu yuvaya. Çocuklar anne ve babaların yardımcısıdır. Eşler birbirlerinin üstüne titrer. Anne ve baba çocuklarını gözetir. Ailede bir büyük varsa saygı görür. O, tecrübesiyle, anaçlığıyla veya babacanlığıyla ailenin sağlam bir payandası olur. Geleneksel aile hayatımızda yaşlılar, hayatlarını evlât ları ve torunlarıyla bir arada geçirirdi. Günümüzde bu durum sanayileşme ve şehirleşmeye bağlı olarak biraz değişse de, “Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa kendilerine "Öf!" bile deme, onları azarlama, ikisine de güzel söz söyle!” (İsrâ, 17/23) âyeti bizi tüm canlılığıyla anne ve babamıza iyilik yapmaya sevk etmektedir.

                Bencilliğe yer yoktur ailede, sürekli bir yardımlaşma vardır. Esved şöyle diyor: “Ben Allah Resûlü’nün eşi Âişe’ye, "Peygamber Efendimiz evinde ne yapardı?" diye sordum. Hz. Âişe, "Allah Resûlü ailesinin işiyle ilgilenirdi, yani ailesinin hizmetinde bulunurdu. Namaz vakti gelince de namaza çıkardı." diye anlattı.” Hanımına yardım etmekten yüksünmeyen örnek bir eştir Efendimiz. O bunu bizzat şöyle ifade eder: “Sizin en hayırlınız, aile sine karşı en hayırlı olandır. Ben de aileme karşı en hayırlı olanınızım.” (İbn Mâce, Nikâh, 50)

                Allah Resûlü’ne göre aile için ne yapılsa azdır. Allah Resûlü, “Ailesini savunurken ölen şehittir.” (Nesâî, Muhârebe, 23) buyurur. İnsan gerektiğinde ailesi için canını bile feda edebilmelidir. Aile, vefanın fedakârlıkla, imanın ihsanla, bilginin hikmetle, sevginin hürmetle harmanlandığı yerdir. Bundan sonra bereket kendiliğinden gelir.

                Aile yapısı sağlıklı olan toplum da sağlamdır. Hz. Peygamber, “Kadını, kocası aleyhinde kışkırtan bizden değildir.” (Ebû Dâvûd, Talâk, 1) buyurmak suretiyle aileye dışarıdan yapılan müdahalelerin tehlikesine işaret eder. Bir defasında kayınbiraderine, cinselliğini çağrıştıracak şekilde bir kadından söz eden bir kimseyi duyan Allah Resûlü, “Bu, bir daha yanımıza gelmesin.” (Buhârî, Nikâh, 114) buyurarak aile huzurunu kaçıracak kimselerin aile içine girmesine engel olunmasını istemiştir.

                Ailenin mutluluğu için gerekli özveri gösterilmesine rağmen eşler arasında hâlâ önü alınamayan problemler devam ederse, iki tarafın ailelerinden sevgiyi ve bağlılığı küllerinden arındıracak âdil ve ileri görüşlü kişilere iş düşer. Bir aileyi kurtarmak için her şey yapıldıktan sonra boşanma nihaî çaredir. Belki de çaresizliğin bir ifadesidir ve her ne kadar helâl kılınmışsa da Allah’ın asla hoşlanmadığı bir adımdır.

                Ailemiz, hayat boyu sahip olacağımız ahlâk, akıl ve şuurun temellerinin atıldığı, ruhlarımızın mânevî değerlerle beslendiği sıcacık yuvamızdır. Ailede ibadetin tadına varırız; kardeş liğin anlamını, anne babalığın şerefini, evlât olmanın güvenini keşfederiz. Ailede kendimize, yakınlarımıza ve bütün dünyaya bir anlam biçeriz. Aile ile paylaşmayı, geçinmeyi, sıkıntıyı hep birlikte göğüsleyip mutluluğu hep beraber yaşamayı öğreniriz.      

                Kaynak: HADİSLERLE İSLAM

 

YAZARLAR