Fetret devri diyelim biz buna. Bir müddettir yazamıyorum. Yazma işi, daha önce de yazdığım gibi, sadece vakit işi değil! Aynı zamanda, vakti niyet ile birleştirip emek harcama ve gönül verme işi. Vermiş olduğumuz arayı bu yazı ile nihayetlendirip, yeni ufuklara yelken açma zamanı şimdi. Birde ben, yazma işinde de tepki (olumlu ya da olumsuz) olmasını istiyorum. Yoksa inanın; üç yazı, dört yazı oturur yazarım ve beklemede kalırım.
Söylediğim gibi; yazılı iletişimde gönlüne dolanların kaleme dökülmesi oldukça önemli. Gönlüne dolması için de yazarın etkilenmesi ve tepki vermesi önemli. Bundan önceki yazılarımda psikolojik tahliller, sosyolojik saptamalar ve eğitim gibi konularda sizlerle iletişime geçtiğim gibi, gezdiğim, gördüğüm yerler ile ilgili de yazmaya çalışıyordum. Demirci çevresi ve yakın çevremiz ile ilgili yazdığım yazılara gelen olumlu tepkiler beni oldukça memnun etmişti. Şimdi heybemi iyice doldurdum. Gönül dünyam seri yazılara meydan verecek tepkimelerle doldu. Bu sefer uzak yerlerden heybemi doldurdum. Uzak demişken tarihi olarak yakın ama tarihi olarak uzaklaşmak istediğimiz bize acılar yaşatan bir ülkeden bahsetmeye çalışacağım.
Tarihimizdeki şu gerçek, beni hep hüzne boğmuştur: “Almanya yenildiği için biz de yenilmiş olduk!” Dolayısıyla yenilip yenilip büyüyen Almanya’yı yazmayı plânlıyorum. Sadece tarihimizdeki birinci Dünya Savaşı irtibatı çerçevesinde Almanya değil günümüze gelmeye ve günümüz ile tarihimizi irtibatlandırarak yazmak istiyorum. Sadece bakan bir göz ile değil, gören, idrak eden bir bakış ile yazma niyetimdeyim. İşin iyi tarafı, kalemime, yine bu gazetenin şiir yazarlarından bir kalemin yardımı ile dokunmak istiyorum. Bu arada âlicenap dostum Mehmet Çiftçi’den bahsediyorum. Kendisinin selamlarını size ulaştır maktan mutlu olduğumu ifade etmek isterim.
Demirci’nin evladı Mehmet Çiftçi’nin, ülkemizin kültürünü korumanın yanında memleketimizin örfünü ve adetini de yirmi beş yıldır koru duğunu, elin Almanya’sında, bir kere daha şahit olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Misafirperverliği ve farklı bir gözle Almanya’yı ve Alman kültürünün özünü bana aktarmaya çalışması beni oldukça onurlandırdı. Sizler vasıtasıyla kendisine bir kere daha teşekkürlerimi ifade etmek isterim.
Geçen senelerde umre ziyareti için ibadete dayalı bir yolculuk gerçekleştirmiştim. Bu sene niyetimiz Osmanlı’nın merhametinin tecellisi ve kültür bakiyesi balkanlara sefer gerçekleştirmek idi. Ama akrabalarımızın uzun süredir ısrarlı isteği, bir iki arkadaşımızın daveti, milli maç izleriz düşüncesi ve “o an” için uçak biletinin otobüs bileti fiyatına olması dolayısıyla Almanya’ya seyahat niyeti aldık, üç dört ay öncesinden.
Açıkçası orada yapacağımız masrafların yüksek olma ihtimali ve dil iletişiminde güçlük çekme ihtimalimiz beni biraz düşündürmüştü. Ama çok büyük problemler yaşamadan (Almanya’daki polis kontrolü sırasında Alman polisinin kötü tavır ları hariç) seyahatimizi gerçekleştirmiş olduk. Bu vesileyle değişik yerler, değişik düşünceler ve nihayetinde kültür dünyamı az ya da çok etkileyecek bilgilere ve duygulara ulaştım.
Bu arada, Facebook hesabımda kamera görüntüleri ile paylaştım. Bana maddi bir katkısı bulunmayacak paylaştıklarımın ama, bir eğitimci anlayışı ile beni ilgilendiren herkesi, bilgilendirmek ve onlarla paylaşmak benim için ayrı bir zevk ve onur meselesi.
Tam bir yazı dili olmasa da, Facebook’taki Almanya paylaşımımın ilkini aynen buraya aktaracağım. İlk günkü duygu dünyamı buraya yansıtayım istiyorum. Güzel olacak mı olmayacak mı takdirini size bırakıyorum:
Eskilerin Alamanya dedikleri topraklardayız. 1. Dünya savaşında kaybettikleri için kaybettiğimiz bir ortaklığımız da var. Gerçi 2. Dünya savaşında da kaybettiler ama dünya kupası turnuvalarında hep iyiler...
1960’larda, 1970’lerde Türk işçilerin amelelikleri üzerine bina ettikleri medeniyetlerine söyleyecek lafımız var elbette. Viran olmuş ülkenizi kalkındıran insanımıza, insanlıktan çıkarak, vefasızca davranışınız, sizi bize daha fazla mahkûm eder inşallah.
Akraba ziyareti, Milli takıma yakından nefes olma ve çocukluğumuzun hayranlıklar ülkesi Almanya yı çocuklarımıza tanıtmak ve bizim de tanımamız maksadıyla Frankfurt’tan başladık gezimize.
Ekonomi ve paranın şehri Frankfurt’u, Mainz Nehri etrafında gayet mütevazi buldum. Küçük merkez ve kiliseler ile donatılmış etrafı, nehir üzerine kurulmuş köprüleri ile sakin bir şehir olarak tanımış oldum bu şehri. Kısa bir tur yeterli olur sanki bu şehir için dedik ve öyle de yaptık. Yorucu bir yolculuktan sonra, sonrasına dinlenik bir vücut ve dinlenik bir ruh ile girebilmek için şimdilik bu yeterli. Yarın Berlin inşallah.
Berlin’de buluşmak temennisi ile; hadi kolay gelsin…