1897 Yılında ABD’de dokuma işçisi kadınların, insanca yaşam için, eşit ücret için başlattıkları günün adıdır 8 Mart. Ve 16 Mart 1977 Yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Kadınlar Günü" olarak kabul edilerek, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak kutlanır.
Kutlu olsun!
Evet, ne dedik başlıkta, “Türk kadını ağır işçidir. Akılla, bilimle açıklanabilecek bir durum değildir bu! İnsanın doğasına aykırıdır. Yaratılıştan gelen farklılık, insan neslinin devamı içindir: Biri erkek, biri dişi! Bunu insani olmayan bir durumla, yani güç kuvvetle erkek egemenliğine taşımak, acizliktir, ilkelliktir. Anam derdi ki: Devede de boy var, fakat onu “gücük”bir eşek çekip gidiyor!” Oldu mu dersiniz, oldu oldu!
Türk tarihinde kadının çok kutsal bir görevi vardır. Kadın anadır, kadın ecedir, Hatundur; o da erkek gibi ata biner, silah kullanır. Hakan, ava ya da savaşa gittiğinde obanın yöneticisi Hatun’dur! Dede Korkut öykülerinde kadının yüceltildiğini, devlet yönetiminde yer aldığını, her daim Hakan’la birlikte olduğunu görürüz. Mesela Dirse Han’ın toy dönüşü eşine söyledikleri, kıymetlidir. Der ki:
“Beri gelsene başım bahtı, evim tahtı,” Yani diyor ki, sen başıma gelen güzelliksin, evimin tahtısın!
Türk kültüründe, Hakan kadar, “Hatun,” da söz sahibidir. Evliliklerde tek eşlilik esas alınmıştır. Hangi zamandan bahsediyoruz, 8. Yüzyıl’dan önce, bugün yirmi birinci yüzyıldayız. Peki sonra, peki sonra demeden, şunu söylemeden geçmeyelim. Mesela Moğol İmparatoru Cengiz Han, boşanmada kadına üstünlük sağlamıştır, o dönemde kadına tecavüzün cezası idamdır…
Tarihsel süreçte, erkeğin ne kadar yeri varsa, onun da o kadar, yeri vardır. Milli Kurtuluş Savaşı için, milli direnişin başlatılması çalışmalarının yapıldığı günlerde Sivas valisi, Reşit Paşa’nın eşi Melek Reşide, Mustafa Kemal ve arkadaşlarına destek vermek için Sivaslı kadınlarla, “Sivaslı Kadınlar Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni” 28 Kasım 1919 da kurarak, Mustafa Kemal’e bağlılıklarını bildirmiştir. Mustafa Kemal de Sivaslı kadınları selamlayarak mutluluğunu ifade etmiştir. Bundan sonra, Kayseri, Kastamonu, Burdur, Yozgat, Konya, Bolu’da kadın cemiyetleri kurularak Mustafa Kemal ve arkadaşlarına destek vermişlerdir. Herkesin bildiği defalarca da ifade edildi. Kurtuluş Savaşı sırasında KADINLAR cepheye cephane taşımışlardır. Mesela şu kadınlarımızın Kurtuluş Savaşı’ndaki yararlılıklarını yadsıyabilir miyiz? Satı Kadın, Gördesli Makbule, Kara Fatma, Halide Edip, Şerife Bacı, Halime Çavuş, Tayyar Rahmiye…
Milli Mücadelede ilk kadın mitinginin Kastamonu’da yapıldığını araştırmam sonucunda öğrendim. 10 Aralık 1919. İşte kadınlarımız böyledir, Anadolu kadını böyledir. Onların tarihimizde belirleyici bir rolü olmuştur. Bu durumu çok iyi bilen büyük kurtarıcı, Cumhuriyet Türkiye’sinde kadınlarımızı eşit yurttaş, eşit birey statüsüne çıkararak onları hak ettiği yere taşımıştır. Bakın bu konuda ne diyor?
“Türk toplumsal hayatında, kadınlar daima ilmen, fiilen erkeklerden zerre kadar geri kalmamıştır!” Bundan hareketle, Türk kadınına 1930 yılında seçimlerde görev alabilme hakkı verilmiş, 1934 yılında seçme ve seçilme hakkı yasal bir zemine oturmuştur. Mesela bu hak:
Fransa 1944
Filipinler 1945
Meksika 1946
Japonya 1945
Çin 1947
İsviçre 1971 de verilmiştir.
Ne yücesin Aziz Atatürk!
Bu tarihsel bilgileri şöyle bir tarafa bırakıp geldiğimiz nokta ile ilgili birkaç paragraf bir şeyler diyelim.
Yirmi birinci yüzyıl Türkiye’sinde kadın cinayetleri artan ve giderek “vahşet” haline gelen kadın cinayetleri, Cumhuriyet Türkiye’si için çok acı, çok feci bir durumdur. Ancak ne var ki, “soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelmediğini” gösteren MUSTAFA KEMAL’E VE CUMHURİYETE EN ÇOK KADINLARIMIZIN SAHİP ÇIKMASIGEREKİR.
Kadınlarımız, Anadolu’da ağır işçidir, ağır ameledir. O, doğurandır, sofranın aşıdır, evin temizliğidir; evin, hayatın BEREKETİDİR.
Ben köyde doğdum köy kültürünü, yaşadığım kent kültürü ile birleştirip sentezledim. Kadının birey olduğunu, ana olduğunu, “anamın bir kadın olduğunu, hep daim aklımda tutup” insani vasfı göz ardı etmeden hareket ettim. Benim köyümde kadınlar, ağır işçidir, onlar, sabah evde HANE HALKINDAN HİÇ KİMSE yataktan kalkmadan kalkar, tarlaya götürülecekleri hazırlar.
O tarlada çalışır, evin temizliğini yapar, bulaşığını, çamaşırını yıkar. Yetti mi, hayır, hayvanlarla da uğraşır; kalan zamanda da çocuklarının dertleri ile dertlenir.
Çocuğu babasının kucağında gören benim köylüm:
“Erkek eşeğin sıpası mı olur?”
1980’li yıllarda Bursa’nın Yenişehir ilçesinin bir köyünde adı Mecidiye mi, Mecitli mi neydi şimdi hatırlamıyorum. O KÖYDE KADINLARIN HARMAN MAKİNESİYLE HARMAN SÜRDÜĞÜNÜ GÖRDÜM. BU SIRAADA ERKEKLER KÖY KAHVESİNDE KAĞIT OYUNUYORLARDI.
Nasıl ama?
Yazımızın sonuna doğru geldik, konuyu bir iki paragrafla bitirelim. Ne demiş Aziz Atatürk?
“EY KAHRAMAN TÜRK KADINI SEN YERDE SÜRÜNMEYE DEĞİL, OMUZLAR ÜSTÜNDE GÖKLERE YÜKSELMEYE LAYIKSIN!"
Sen Türk kadını, hangi dilden, dinden, ırktan olursan ol; kula kul olmaya bakma! Aziz Atatürk’ün, Cumhuriyetin, kıymetini bil. Onun erdemini öğrenmek için, Arap yarımadasında, hem cinslerin nasıl yaşıyor bir bak!
8 Mart Kadınlar Günü, başta ebediyete göçen anamın, sevgili eşimin, güzel kızımın, Kekliğimin, çok kıymetli kadın arkadaşlarımın ve sayıları birkaç bini bulan kız öğrencilerimin… velhasılelleri öpülesi bütün kadınların 8 Mart Kadınlar günü kutlu olsun!