MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


“Antik Sardis depremi üzerine bir tezekkür denemesi…”

“Tezekkür”, Geçmişte yaşanan olay ve olguları bilince getirme, hatırlama faaliyeti. Bir düşünme eylemi.


 (Antik Sardis)

                Karmaşık tarih anlatıp sıkacak değilim sizleri, sadece bir kesit paylaşacağım geçmişten O kadar.

                UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesinde yer alan ve Kula - Salihli Geopark’ı sınırları içinde bir jeosit olan Sart, dünyaca tanınan bir antik yerleşim. Manisa- Salihli’nin on km batısında.

                Lidya devletinin başkenti.

                Antik adıyla Sardis.

                Paranın basıldığı ilk yer.

                Zenginliğiyle ünlü Karun (Kerzüs)’un memleketi.

                Konumu ve iklimi nedeniyle birçok me-deniyete ev sahipliği yapmış.

                İşgaller yıkımlar görmüş, her defasında küllerinden yeniden doğmuş.

                XXX

                Buraya kadar sabredip okuma zahmetinde bulunanlar için söyleyeyim.

                İki büyük deprem geçirmiş antik şehir.

                İlki İ. S. 17 yılında.

                Gece yarısı… Halkın ekseriyeti uykuda…

                Sessizliği,  uluyan telaşlı köpekler, ardından da ahırda huysuzlaşan hayvanlar bozuyor.

                Ne de olsa antenleri bizler kadar duyarsız değil.

                Aniden kulakları sağır eden bir gürültü…

                Kendini evden dışarı atmaya çalışanlar…

                Uyuyan çocuklar…

                Ve çığlıklar…

                Romalı tarihçi Tacitus şu notu düşer yıllığına:

                «... Aynı yıl batı Anadolu’nun on iki önemli kenti bir gece meydana gelen bir depremle yerle bir oldu. Öyle ki, deprem çok büyük bir tahribata yol açmıştı. O kargaşa içinde insanlar doğal olarak ovaya doğru kaçmaya çalıştılar; ama bu da mümkün olamadı, çünkü yarılan toprak herkesi yutuyordu. Derler ki, dev dağlar düzleşti, düzlükler yükseldi ve yıkıntılar alevler içinde kaldı. Deprem en çok Sardis halkına zarar verdiği için, bu kente karşı büyük bir sempati oluştu. …”

                Dönemin tarihçileri bu depremi «İnsanoğlunun hatırladığı en büyük deprem” diye nitelendirmişler.

                Bugün, Artemis’ten Akropol’e doğru dikkatlice baktığınızda, iç kalenin batı yönündeki ana kütleden kopan yıkıntıları ibretle gözlemleyebilir-siniz.

                Hatta dikkatli bir göz, anayoldan araçla geçerken bile oluşan uçurumları fark edebilir.

                O depremde Sardis’in insan kaybını bilmiyoruz.

                Neticede hayat devam ediyor.

                Daha sona şehir yeniden kurulmuş.  Ve Nüfusu yüz bine ulaşmıştır.

                XXX

                Diğeri M.S. 7.yy başlarında olmuş.

                Yıkılan şehir bir daha canlanamamıştır.

                Sardis Kazısı Başkanı Prof. Dr. Nicholas Cahill, 2019’da bu depremin izlerine ulaşmış, kazı bulgularını bilim âlemiyle paylaşmıştır:

                “Burada M.S. 7'nci yüzyılın başında çok büyük bir deprem oldu. Evler, Cimnazyum ve Roma Takı gibi yapılar yıkıldı. Kısacası Bu deprem sonucu her şey yıkılmış ve tekrar restore edilmemiş.  Halk akropole göç etmiş. Deprem nedeniyle, Erken Roma İmparatorluğu dönemine ait kutsal alan duvarında, kentin tamamen yıkılmasına neden olan büyük depremin izlerini taşıyan çatlak ve 15 – 20cm’lik duvar kaymasını ortaya çıkardık…”

                Hasarın izini araştıran uzmanlar şiddeti 6.9 olarak belirlemişlerdir.

                XXX

                Görüldüğü gibi depremler yeni değil bu topaklarda.

                Son da olmayacak.

                Önemli olan tezekkür ederek bunlardan “didaktik sonuçlar” çıkarmaktır.

                Çıkarılacak  didaktik sonuç “tedebbür” dür. Yani “tedbir almak”.

                Bir şey yaparken, kognitif zihinsel süreçleri işletmek, işin sonunu ve geleceğini düşünerek yapmak. Radikal tedbirler almak. Denetimi baştan gerçekleştirmek.

                Akılla, logosla hareket etmek. Fay hatları üzerine yerleşmemek.

                Zemin etüdü yapmak. Temeli sağlam atmak. Demiri, çimentoyu, kumu harcı nitelikli ve eksiksiz kullanmak. Bina ebat ve yükseklik plânlarına uymak.

                Bunları bilmeyenimiz yok zaten. Doğru.

                Ama İşin başında “tedebbür”le hareket etmiyoruz.

                XXX

                Tedbir/ tedebbür/ take measures/, Batı kültüründe de İslâm Kültüründe de öne çıkarılan bir kavram.

                “Take first the necessary measures, and then rely on God “evvela tedbire tevessül et sonra Allah’a tevekkül”

                “Deveni bağla sonra tevekkül et” …vb.

                “Tezekkür” ve “tedebbür”den uzak iş yapıldığında ve zarar görüldüğünde kendimizi değil de, dışsal faktörleri;  kaderi, Tanrıyı, Mikail Meleği ve çarkı feleği suçlamak öz eleştiri yapmamızı da engelliyor.

                Böylece bir kısır döngü sürüp gitmekte.

                Tarih de tekerrür etmekte.

                Geç Antikite’de yaşamış ünlü filozof “Saint Augustine”nın söylemiyle:

                “aklını kullanmayanlar, tedbir almayanlar suçu Tanrıya yüklüyorlar. Doğal felaketlerde suçlu tedbir almayan insandır. Tanrı değil.”

                XXX

                Yaşadığımız her depremde.

                Bir kâşif heyecanıyla “evraka evraka” diye yerimizden fırlıyoruz…

                Sanki bu topraklarda hiç deprem olmamış da ilk kez sallanıyormuşuz gibi şaşıp kalıyoruz hepimiz.

                Japonya’ya gıpta etmekle ömür geçiriyoruz.

                Ya da günah keçisi arıyoruz, kendimizin dışında…                

                Ne tezekkür ne tedebbür…

 

YAZARLAR