NİYAZİ UYAR

Tarih: 20.01.2025 11:36

ARKADAŞ

Facebook Twitter Linked-in

Öykü, şiir, deneme derken birden mektup düştü aklıma. Mektup düştü düşmesine de kime, nereye yazacağım? İşte bu sorunun şu an için bir yanıtı yok, satırlar yazılıp çizildikçe olacak mı, bakıp göreceğiz. Başlangıç için yazma moduna geçtim, Çin işi mürekkepli kalemi aldım elime ve başladım yazmaya. Başladım yazmaya derken, bir rutini atlamamak lazım. Her yazıma baş larken önce alt yapıyı hazırlarım, gönüllere seslenen müziği dinler, sonra geçerim yazma edimine.
Yakıcı bir tespit : Çağdaş normlardan uzaklaştıkça, geri düşüyoruz; geri düştükçe ÇAĞDAŞ DÜNYADAN UZAKLAŞIYORUZ...

Bir paragraflık memleket ahvali böyle işte. Şimdi mektubuma başlayabilirim değil mi?
13 Ocak 2025
Salihli
Bak arkadaş,
Aaaaa mektubun hitabeti kendi kendine çıkıvermiş ortaya, anasız babasız.  Mektuba başlarken inan nereye yazacağımı bilmiyordum can. Mektubun alıcısı, en ücra diyarlarda kendi kendine doğum yapıp göbek kordonunu taşla kesen çilekeş Anadolu kadını gibi çıkıverdi ortaya.
Bak arkadaş,
Bin dokuz yüz yetmişli yıllarda ülke nüfusu kırk milyon iken, yedi milyon işçi sendikalıydı, örgütlüydü. 2024 yılında ülke nüfusu, seksen beş milyon. Sendikalı işçi sayısı iki milyon beş yüz bin olduğu, çalışma bakanlığının kayıtlarında görülmekte. Hakkın hukukun güdük olduğu, engelli olduğu yerlerde aş ekmek ona paralel yavaş yavaş yok olur.
Bak arkadaş,
Sen, sen... mahallelerin Kurtuluş’u, sokakların Beyler'i. Sen var ya sen bir beceriksizlikle, dününü imha etmiş bile olsan, sen var ya sen demokrasi özlemi çeken, ezilen bir ülkenin yurttaşları gibisin aynen! Sana hasret bu yürek, sana hasret bu can, sen can, sen bi tanem, aş, iş, ekmek bekleyen yurttaş gibisindir biliyorum. Sen akıldan, izandan yoksun bir intikam meleğinin esareti altına girmişsindir, biliyorum! Sen kuru bir inat uğruna, intikam zindanlarının içinde yaşamaktasın! Yüreği sevda ile yoğrulmuş bütün aşıklar, bütün canlar senin yasını tuttu, hala da tutmakta, senin hiçbir şeyden haberin yok…
Bak arkadaş, 
Sen, “arkadaş,” derdin arkadaşım demekten korkardın, “im,” iyelik zamirinin sahiplenme takısı yerine kupkuru “arkadaş,” türemiş ismini tercih ederdin, demirden bir duvar örer gibi, aramıza! Bak arkadaş, diyorum ben de senin soğuk tercihine binaen, farkında mısın? Oysa ne derdim ben sana? “Kıymetli arkadaşım derdim, dostum,” derdim; sen soğuk nevale, “merhaba arkadaş!”
Bak arkadaş, 
Doğamıza, yaşam alanlarımıza, çocuklarımızın, torunlarımızın özgürce koşup oynayacakları alanlara aleni tecavüz ediliyor. Dillere pelesenktir, Moğolların Anadolu’yu iş- gali. Bu işgalle Anadolu talan edilmiş, öyle yazıyor kitaplar. Şimdiki talan Moğol istilasından, talanından daha korkunç, ormanlar yakılıyor, ağaçlar kesiliyor, diri diri can yoldaşlarımız hayvanlar öldürülüyor.
Bak arkadaş, 
Sana, “can" diyorum, canımdan öte cananım diyorum! Sakın bu mektubu yanıtsız bırakma. Öyle bir mektup yaz ki, ta seksenli yıllarda arafta koyduğun sevdanın, pişmanlığını dile getirsin… Hatta şöyle desin:
“Sen benim ciğerparem, gecelerde rüyamdan, gündüzlerde hayalimden çıkmayan biriciğim,” desin.
Bak arkadaş, 
Şimdi biz kaçtayız, bin yılı, iki sefer devirip ikinci bin yılın üstüne bir çeyrek asır koyduk! Türkiye denilen geminin ahalisi, geminin batıya gittiğini sanırken, tersine yelken açmışız gidiyoruz. Aziz Atatürk’üm, senin elli yedi değil de yüz yıl olsaydı ömrün; Türkiye denilen bu büyük gemi hangi sularda olurdu, kim bilir?
Bak arkadaş, bak…
Ben’ler, bir de Anadolu güzel insanları kalmış yarınlarımıza sahip çıkan. Görmekteyiz Allah’ın her günü aşımıza ekmeğimize zehir koyuyorlar. Kanser denilen illet, grip vakaları gibi artıkça arttı. Hepsinden acısı İstikbalin teminatı gençlerimiz terki diyar etmek istemekte, buna sebep yaban ellere gitmek için konsoloklarda, elçiliklerde...
Bak arkadaş, 
Yazacak o kadar çok şey var ki, yazdıkça, hatırladıkça sağlığım bozuluyor, tansiyonum fırlıyor. 
Bak arkadaş, 
Nerede düşledin sen beni, nerde düşledim ben seni? Anlatayım mı, anlat dersen anlatayım, anla-tayım mı?
Yanıtını duyar gibiyim, zaten yanıt vereceğini çok iyi biliyorum. Ben seni nerede düşlüyorum, biliyor musun? Seni mahallelerin Kurtuluşunda, Sokakların Beylerinde tek çekimlik tesbih sayısı numaralı kırmızı tuğlalı eski bir Rum evinde, sen bana kuru fasulye pilav ikram ederken!
Bak arkadaş, 
Mektuba başlarken kime yazacağım, ne yazacağım diye gidip gelirken benim kafa böyle işte, bak gördün, bu satırlar dökülüverdi. Demiştim ki: Artık bir daha ondan bahsetmeyeceğim, tamam demiş-tim... olmaz olsun böyle bir tamam, senden kaçış yokmuş, bak çıkıverdin yine karşıma. Ne yalan söyleyeyim kıyamam üzülmene, kıyamam acı çekmene. En iyisi birden kesmek lazım. 
Bak arkadaş, 
Satırlarıma başlarken demiştim ya hani, “benim Çin işi mürekkepli kalem,” işte o, yine aldı gitti başını. Aynen öyle oldu, alıp gitti başını. Bak neleri bulup çıkardı, bak neler yazdı, neler?

En samimi selam ve sevgilerimle hasretle kucaklarım... 
13 Ocak 2025 / Salihli
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —