Demirci’ye (Manisa) her gittiğimde, aynı eski sokaklarında daha önce onlarca kere dolaşmış olmama rağmen, sanki ilk defa yürüyormuşum gibi heyecanla, merakla, iştahla etrafıma bakıyorum. Her dolaştığımda yeni bir güzelliğini keşfetmenin hazzını ve gururunu yaşıyorum. Birazcık da kendime kızıyorum. Niçin daha önce görmedim diye.
Geçenlerde amele çavuşları misali ellerimi arkama attım ve arkada kavuşturdum. Duruşum birden değişti. Omuzlarım dikleşti, göğsüm öne çıktı, karnım arkaya çekildi. Bu duruşun verdiği yalancı özgüvenle sağa-sola bakarken, o dar sokaklara açılan kargir ve ahşap evlerin önlerindeki asma dalları gözlerime sataştı.
Her evin sokağa bakan duvar dibine veya kapı kenarına üzüm asması dikilmiş. Dikilen asmanın dalı yürütüle yürütüle (uzatmak) evin avlusuna, balkonuna, ikinci katına, hatta bazı evlerde damına çıkartılmış. Sonrasında asmanın uç sürgünlerinin tutunacağı çıtalar çakılarak avluda, balkonda, damda çardaklar oluşturulmuş.
Evlerin kapı eşiklerine, pencere pervaz larına, dış duvar ve balkonlarına konulan çiçekler , o eve ayrı bir canlılık , ayrı bir ruh, ayrı bir güzellik katmaktadır. Bulgaristan, Yunanistan, Bosna Hersek gibi balkan ülkelerinde gördüğüm mütevazi evler; pencere önlerine, duvar diplerine konulan çiçeklerle âdeta villaya dönüşmüşlerdi. Trakya ve Bursa’da da bu gelenek yaşatılmaktadır.
Köyümüzdeki evimizin arka duvar dibinde de üç adet asmamız vardı. Bağlarımızın deveklerini (üzüm omcası) dibinden budayan Dedem, sıra bu asmalara gelince , “onların kolu evin güney duvarına sarılacak, güneşten koruyup gölge verecek, evimizin içini serinletecek” deyip bıçkıyla sadece başka yönlere kaçmış dallarını budardı.
Asmalarımızdan bir çardak yapmazdık. Zira evimizin dört yönü de bahçeydi, bahçeler ağaçlarla çakılıydı. Çocukken o asmaların üzüm salkımlarını, evimizin toplusundan ( pencere ) elimi uzatarak koparttım yemeyi çok severdim. Şimdi de böyle balkona, pencereye, mutfağa uzanan meyve ağaçları, bana evin şenliği gibi geliyor. O uzanan dalları, yaprakları okşuyorum, meyvelerini yemeye kıyamıyorum.
Şöyle bir akşam havası alayım diye çıktığım gezmelerde birçok Demirciliyi avlusundaki, balkonundaki, damındaki çardağında mehtap ışıkları altında, kahkahalar eşliğinde misafirini ağırlarken, iştahla yemek yerken, çay içerken görüp görüp kıskanıyorum Haklarını yemiyeyim. Geçen yıl ikindi vakti Akıncı yolunda yürürken, çay içilen bir çardak altında ağırlanmıştım. Çardak altında çay içmek oldukça keyifliydi. O zaman İstanbulda yaşadığım fransız balkonu denilen balkonsuz, on birinci kattaki çardaksız evin nesine lüks dendiğini sorguluyorum. Ben lüks evi değil, doğanın içinde çardaklı basit evi tercih ediyorum.
25.04.2021
İBRAHİM ÇALIŞGAN