Haldun CEZAYİRLİOĞLU


BABAANNEM


               Çocukluğumuzda bizi güzel yapan, masum yapan şey, anneannelerimiz, babaannelerimizdi. Onların varlıkla rıydı. Benim için en çok da babaannem. 

 

               Onların sayesinde sokaklarda rahatlıkla oynar, evden çıkar, çarşılara dalardık. Bizi hiç ele vermezler hatta böyle durumlarda da işe el koyarlardı. “ Bir şey almaya ben gönderdim.” deyip, kızmalardan, fiskelerden bizi onlar uzak tutarlardı. Ama peşinden de öğütlerin en güzelini, en doğrusunu söylerlerdi kulaklarımıza; anne- babanız sizlerin iyiliğiniz için söylüyorlar bunları, onları dinleyin derlerdi. Doğruydu, en doğruyu onlar söylerdi hep.

 

               Bizim için ilk endişelenler de yine onlar olurdu. 

 

               Haziran ayı gelmeden kısa şort, kısa kollu giyecekler de giyilmezdi ki! Üşürdük, hasta olurduk, bilirlerdi bunu, karışırlardı bu işe, analarımıza sitem bile ederlerdi. Zaten ben hep onları haklı çıkarır, daha üçüncü günüm ateşlenir, yatağa düşerdim. 

 

               İyileşeyim diye neler yapmazlardı ki? Ihlamurlar, ayvadanalar, zencefiller, adaçayları... sıcak sıcak tarhana çorbaları.

Bir de yemek öncesi abur / cubur yeme işi vardı ki, adeta yalvarırlardı bize, "sonra yemek yiyemezsiniz, yapmayın" diye. Zamansız yemeyin diye. İyi ama o salçalı ekmekler neydi sonra ellerimize tutuşturulan? Kıyamazlardı. " Haydi haydi al ye. Yemekte de yersin."

 

               Öyle çok yerde, Öyle çok şeyde bizi masum ve güzel kıldılar ki?

 

               Yırtılan pantalonlarda, sokakta kırdığımız camlarda, düşürdüğümüz paralarda, kanayan dizlerimizde, çamura batan ellerimizde, yanımızda hep onlar vardı. 

               

               Hep onlar.

               Bizim çocukluğumuz güzeldi, masumdu. Ama en çok onlar güzeldi, en çok onlar masumdu.

 

               Bizi masumlaştıran, güzelleştirenler de onlardı. Yüzleri, gülüşleriydi. 

 

               Yok mu şimdi, bir Babaanneler Günü, Anneanneler Günü? İnanın, yok ise dünya masum değildir. Güzel hiç değildir.

               Ah güzel babaannem, ah masum babaannem!

“ Ölümsüz kimdir? 

Ölümsüzlük nedir?”

               Kim ne derse desin, işin sırrı, bir güleryüz, bir hal hatır sorma, bir ziyaret.

Bugün bir başka cennete konuk oldum. Evinin bir odasını adeta bir müze, bir kütüphane gibi özenle, bezenle düzenleyen Halit Kurulay’ın ziyaretine gittim. 

 

               Yüz yaşına çoktan merdiven dayamış olmasına rağmen hala dinç ve güçlü oluşunu, bu sevdaya bağlamalı. Neler toplamıyor ki; kitaplar, fincanlar, pullar, çakmaklar, gazeteler, kibritler ve en çok da Atatürk fotoğrafları. 

 

               Atatürk tutkusu tescilli sayılır adeta, elimize özenle tutuşturuluverilen “ Ölümsüz kimdir? Ölümsüzlük nedir?” adlı kitabı, bunun en güzel kanıtıdır.

 

               Artık hiç şaşırmıyorum; yaşlı başlı insanların niye hâlâ bir tutku ile vatan, cumhuriyet ve özgürlük deyişlerine…

 

               Sanırım onların değerlerini, bizden daha iyi biliyorlar.

YAZARLAR