Vaiz Ömer Faruk EKİCİ


BEŞ VAKİT FARZ NAMAZ


               MÜMİNİN MİRACI

               Efendiler Efendisi (sav), Mekke’de iken bir gece evinin tavanı açılır ve ‘Cibrîl’ iner. Göğsünü yarıp zemzem suyu ile yıkadıktan sonra hikmet ve iman ile doldurur. Sonra ellerinden tutup kendisini semaya doğru çıkarır. Sema katları arasında devam eden yolculukta Hz. Âdem, Hz. İdris, Hz. Musa, Hz. İsa ve Hz. İbrâhim peygamberleri görüp onlarla sohbet eder Sevgili Peygamberimiz. Ve mucizevî bir şekilde Rahmân’a ya pılan bu yolculuktan büyük hediyelerle döner. Cenâb-ı Allah’ın elli vakte bedel kabul ettiği beş vakit farz namaz, belki de en büyüğüdür bu hediyelerin.

 “Namaz, müminlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.” buyuran Yüce Mevlâ, inananların, ibadet vakitlerine göre günlük hayatlarını belli bir düzen içinde sürdürmelerini istemiştir. İslâm, aynı zamanda güçlüklere karşı direnç göstermeyi ve sabretmeyi öğreten namazı Müslümanlara farz kılmakla, mensuplarını disipline etmeyi amaçlamış ve diri bir Allah şuurunun korunmasını sağlamıştır. Dolayısıyla vaktinde kılınan namaz, zamanı doğru değerlendirme, vakte riayet ve düzenli olma gibi meziyetler kazandırarak kişinin öz disiplinini destekler. Bu yönleriyle sistemli bir şekilde ibadet etme alışkanlığı aşılayan namaz, Hz. Peygamber’in, “Dinin başı İslâm (kelime-i şehâdet getirerek Allah’a teslim olmak), direği ise namazdır.” ifadesiyle İslâm’ın özü sayılmıştır.

               Kulun, Yaratanına yaklaşmasını ve O’nun mağfiret ve merhametine erişmesini sağlayan en güzel vesile; sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı vakitlerinde olmak üzere her gün beş vakit namaz kılmasıdır.

Müslüman yeni başlayan güne sabah ezanıyla uyanıp, sadece sabah ezanında yer alan, “Namaz uykudan hayırlıdır.” müjdesinin verdiği enerjiyle yatağından kalkar. Berrak bir zihinle Yüce Yaratıcı’nın huzuruna çıkmanın vereceği mânevî haz ve huzur, gün boyunca devam eder. Cenâb-ı Allah’ın, “Bir de sabah namazını kıl; çünkü sabah namazı şahitlidir.” buyurarak davet ettiği günün ilk buluşmasına katılamamak, büyük bir kayıp sayılmalıdır. Zira Peygamberimizin anlattığına göre, gece melekleri ile gündüz melekleri sabah namazı vaktinde toplanırlar ve yirmi dört saatin en bereketli ânında kılınan bu namaza şahitlik ederler. Peygamber Efendimiz, “Her kim sabah namazını kılarsa, o kimse Allah’ın koruması altındadır.” buyurarak sabah namazıyla güneşin ilk ışıklarından önce Rabbine bağlanan bir kimsenin O’nun rahmetini kazanmaya başladığını ifade etmiştir. Bu namaz o kadar önemlidir ki, iki rekât farzından önce kılınması tavsiye edilen iki rekâtlık sünneti bile, Allah Resûlü tarafından, “dünyadan ve dünyadaki her şeyden daha hayırlı” olarak nitelendirilmiştir.

Öğle namazı, güneşin batıya doğru meyletmesinden hemen sonra kılınır. Ancak, özellikle Hicaz yarımadası gibi yaz mevsiminin çok daha ağır yaşandığı ülkelerde, öğle namazının ilk vakitleri sıcağın kasıp kavurduğu saatlere rastlamaktadır. Bu sebeple Rahmet Peygamberi, “Öğle namazını serin vakitte kılın, şüphesiz sıcağın şiddeti (âdeta) cehennemin kaynamasındandır.” buyurmuş, öğle namazını biraz geciktirerek kılmayı tavsiye etmiştir.

Güneşin etkisini kaybetmeye başladığı, her şeyin gölgesi bir veya iki katı olduğu dakikalarda öğle namazının vakti çıkar ve ikindi namazının vakti girer. Öğleden ikindiye kadar geçen süre, gün içinde sıcağın en şiddetli olduğu zaman dilimidir. Bugün de sıcak ülkelerde yapıldığı gibi ashâb bu vakti “kaylûle” denilen öğle uykusuyla, dinlenerek geçirir, sıcağın etkisini kaybetmeye başladığı ikindi vaktinde ise geçimlerini sağlamak üzere işlerinin başına dönerlerdi. İşte Peygamberimiz, “Her kim ikindi namazını (kasten) terk ederse ameli ziyan olur.” ve “İkindi namazını kaçıran kimse, sanki ailesini ve malını yitirmiş gibidir.” buyurarak, ashâbını bu telaş ve koşuşturmada ikindi namazını kaçırmamaları için uyarmıştır.

Gün sona yaklaşıp güneş batınca yeni bir namazın vakti de girmiş olur. Mümin, Yüce Rabbimizin akşam namazı çağrısına icabette elini çabuk tutmalıdır. Zira akşam namazının vakti diğer namazlara oranla en kısa olanıdır. Bunun için Sevgili Peygamberimiz (sav), “Ümmetim, akşam namazını kılmak için yıldızların (ortaya çıkıp) birbirine karıştığı zamanı beklemedikleri sürece hayırda olmaya devam edecektir.” buyurmak suretiyle, akşam namazını mümkün olduğunca erken kılma hususuna dikkatlerimizi çekmektedir.

Yüce dinimizin temel unsurlarından olan günlük beş vakit namazın son halkası, yatsı namazıdır. Akşam namazının vakti çıktıktan sonra yatsı namazının vakti girer ve sabah namazı vaktine kadar devam eder. Yatsı namazı, uyumadan önce günün son demlerinde Rabbin huzuruna durmayı, günü O’na ibadet ile sonlandırmayı ifade eder. Bu sebeple bir günün bitiminde yapılacak en son iş olması ve mümkün olduğunca geç kılınması tavsiye edilmiştir.          Namaz Mi’rac’da farz kılınmıştır; Yücelerden alınıp getirilen bir hediyedir... Namaz kılan kişi, işte bu kutlu yolculuğu kendi içinde yaşar... Anlamına uygun, gereği gibi kılınırsa eğer, namaz müminin “mi’rac”ı olur! O, arınma ve korunmanın mümin tarafından her gün beş defa tekrar yaşanmasını sağlar... Rabbinin ezanla gelen davetine icabet etmeyen, kulluğunu kıyamlar, rükûlar ve secdelerle kemale erdirmeyen, kısacası namazlarına gereken hassasiyeti göstermeyen kimselerin Kur’an’da, “Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye al      mazlar!” şeklinde kınandığı unutulmamalıdır. Namazla alay edenlerin akıllarının ermediği, Allah’ı anmaktan ve namaz kılmaktan insanı alıkoyanın ise şeytan olduğu Kur’an âyetlerinde anlatılmaktadır. Diğer yandan, huşû içerisinde kılınan namazın insanı kötülüklerden alıkoyacağı inananlar için ne güzel bir müjdedir! Mümin, Yüce Allah’tan namaz vasıtasıyla yardım ister, cennetin anahtarı ve dinin direği olan namaz sayesinde arınır, tazelenir, güçlenir. Ve o hep şöyle dua eder: “Rabbim! Beni ve neslimi namaz kılanlardan eyle. Rabbimiz! Duamı kabul buyur.”

YAZARLAR