
Son günlerde, müthiş canı sıkılıyordu. Ağzını açıp kimse ile bir kelime konuşmak gelmiyordu içinden. Hikâyelerinin baş kahramanlarından Gök Münevver, canı sıkılınca,
“Pat diye pahlacan, aha şurama bi pıçak saplayazım geliyo. Ayının galbi canımı burnuma getiriyo, aha şure açıp bakem ne va deye!”
Onun da canı sıkılınca, kendine sorup yanıt alamadığı bir sürü soru. Günler olmuş YouToube’den müzik dinleyememişti. YouToube’den sevdiği sanatçıları hem dinler hem de videolarını izlerdi. Zaten oldum olası saatlerce bir yerde oturamazdı. Bu sıralar iyiden iyiye bir hal olmuş, o da hikâyelerinin kahramanı gibi pat diye patlayıverecekti nerdeyse.
O gün öğretmenevinde öğretmen abisi Ahmet Ali Yıldız ile oturmuş, dereden tepeden söyleşip birer de çay içmişler, kalkma vakti gelip geçmiştir bile. Daha fazla bir yerde oturduğu vaki değildir, müsaade isteyip yola revan olur.
“Her şey için teşekkür ederim Ahmet Ali abi, çayın, çorban içilir biliyorum; sohbetin de bir o kadar güzel, ömürlü ol, bana müsaade, ben daha fazla oturamam; patlayıverecek gibi oluyorum çünkü,” deyip ayrılmıştı oradan.
Tren yolu boyunca uzayıp giden yürüyüş yolundan kafasının içinde yanıtsız sorularla, karşısından gelen var mı yok mu diye aldırmadan, yüzünden düşen bin parça evine doğru yürür. Ramiz Turan Spor Komp leksi’nin önüne gelince, yolu kesen, Acısu Caddesi üzerinden sola döner, yine kimsenin yüzüne, şemailine bakmadan yürümeye devam eder. Can sıkıntısı beş aydır devam etmektedir. Çok sevdiği ceren kızım dediği kızının o illet hastalıkla tanıştığını öğrenince, karalara bürünmüş, keçe kepeneğin başlığını başına çekmişçesine kapatmıştır kendini. Arkadaşları ile olan iletişimlerde özveride olan hep odur. En son ben aramıştım demez, arardı.
“Günaydın gurban, ne var yok, her şey yolunda mı, sağlık keyif yerinde mi…” gibi sorularla arkadaşlarının varsa sıkıntısı ortak olmaya çalışırdı.
Yavaş adımlarla yürürken, fıstık çamlarının, ıhlamur ağaçlarının gölgesinden yürüye yürüye Şüheda Caddesine gelir. Önce sola, sonra sağa, tekrar sola bakarak yolun karşısına geçerek yürüyüşüne devam eder. Evinin karşısında gösterişli bir apartman vardır. Üç katlı koca apartmanın her bir dairesi 240 metrekare. Koca apartmanın son katında üç kişilik bir aile yaşamaktadır. Bu aile ne kimse ile konuşur ne kimseye selam verir. Acaba kimseyi tanımazlar mı ya da konuşmaya değer mi bulmazlar, kimse onlara dair bir şey bilmez, onlara dair biri bir şey sorarsa, sadece bilmiyorum deyip geçip gider. O aileyle ilgili hiç kimse iyi kötü tek kelime etmez.
Havalar sıcak gitmektedir. Temmuz sıcakları geçmiş yıllarda hiç bu kadar insanların canını acıtmamış, yüreklerini yakmamıştır. Güneş altında bir dakika kal, güneş dakikada kasıp kavurur adamı. Temmuz sıcakları hiçbir şeye iyi gelmemiş, iyi gelmediği gibi ölümlü olaylara sebep olmuştur. Bir türlü söndürülemeyen orman yangınları, yangınlarda kaybolan canlar, yok olup giden bitki örtüsü, yanan hayvanlar, börtü böcek... Temmuz ayı, İnsanın umutlarını alıp götürmüş, yeşili yok etmiş, ağaçları kurutmuş, dünyanın yarınlarını susuzluğa mahkûm etmiş. Daha neler neler, katledilen kadınlar, katledilen hayvanlar, maden uğruna, taş maş uğruna yakılıp yıkılan doğa, ihanet edilen gelecek…
Altlı üstlü ikişer sefer kilitlenmiş çelik kapıyı yavaşça açıp tıpırdamadan çalıya giren güneş misali içeri girdi. Banyoda soğuk su ile yıkanıp beline bağladığı havlu ile yatak odasına geçip üstünü başını giydi. Sonra her daim yaptığı gibi kanepeye uzandı. Banyodan sonra kestirmek, insanı rahatlatır demişler ya ona sebep uyumayı düşünür; fakat…
Kaç gecedir doğru dürüst uyuyamadığı için bedenen, ruhen yorgun düşmüştür. Ruhsal ve fiziksel yorgunluğa çare olur diye düşünüp azıcık kestireyim, iyi olur düşüncesiyle uzanmaya devam eder kanepeye. Aslında test etmiştir, gündüz uyuyunca gece uykusu muhakkak kaçmış, karabasanlar çökmüştür üstüne. Bir taraftan da uyursam geceleyin yine delik deşik olur mu uykum diye gider gelir. Uyuyamayınca yine odadan odaya dolaşır mıyım yine, uyuyamayınca durmadan koyun keçi sayar mıyım yine… Günün rehaveti, çok gecelerin uykusuzluğu yaman bir yorgunluktur. Uyumak ister canı, gündüz uyuyunca karabasanlar çök-müştür üstüne. Azıcık, hemen azıcık uyuyayım yine diye düşünür… Ya azıcık uyursam, gecem yine zehir olursa… vaz geçer uyumaktan ve tekrar banyoya gider soğuk su ile hafif bir duş almaya karar verir. Uçuk yeşil renkli kovayı Bozdağ’dan süzülüp gelen buz gibi su ile doldurur. Suyu vücuduna döker, soğukluğu iyidir. Daha soğuk olsun diyerek, derin dondurucudan buz kütlelerini getirip kovanın içine atar. Buzların erimesi için zamana ihtiyacı vardır. Gider, anadan üryan kısa koridorda gider gelir. Buz kütleleri epey erimiştir, bu kadarı yeter deyip taburenin üstüne oturur dökmeye başlar üstüne. Müthiş soğumuştur su, oflaya titreye döker üstüne. Döktükçe titrer, titredikçe pofuldar, pofuldadıkça maşrapa maşrapa döker…
Televizyona bakmazdı, baksa bile ya haber programlarını takip eder ya da TRT Müzik kanalını açar müzik dinlerdi. Ceren kızı hasta olduktan sonra müzik dinlemeyi bırakmıştır. Ceren kızı tedaviye başlarken Doktor Elvina Almuradova’nın tedavi şansının yüzde yüz olduğunu söylemesi, kuş gibi hafifletmiştir ya onu. İşte o hafiflikle yeniden dünyaya gelmiş gibi olmuştur, o hafiflik, bütün vücudunu sarıp sarmalamıştır. O hafiflikle TRT Müzik kanalını açmış, turkuaz bluzlu, siyah uzun etekli, yüz hatlarında cefa çekmemiş, bir eli yağda, bir eli balda kasabanın pü-rüzsüz yüzlü sarı kıvırcık saçlı Feride’sini görünce şaşırmıştır. Televizyonun içine girecek gibi varıp önüne diz gelir, kutsal bir ritüelle izlemeye koyulur. Yaşı altmışı çoktan geçmesine rağmen tazecik kırışmamış yüzleri vardır. Kıvır kıvır saçlı Feride’nin yalnızca gözleri bozulmuş olacak ki, gözünde kadınsı özelliğini çoğaltan yuvarlak çerçeveli bir gözlük. Yuvarlak çerçeveli gözlük, onu daha bir genç, daha bir alımlı göstermiştir. “Hadi birlikte dolaşalım bundan sonra demiştir yıllar önce, hadi gidelim, hadi kırma beni, gel birlikte gezelim bundan sonra,” demiştir ya yıllar öncesinde. Yıllar öncesinin basiretsizliği kutlu bir sevgiyi gark edivermiştir ya yerin, yedi kat altına. Şimdilerde cebi para bulmuş, öz güveni çoğalmış, neye yarar? Hani demiştir ya Kendirli Pehlivan:
“Köçekler oynadı geçti!” Hakikaten köçekler oynayıp geçmiş. Irmakların, nehirlerin üstüne kurulan köprüleri seller böleli çok olmuştur.
Sağ kulağını açıkta bırakan Feride, insanın yüreğine dokunan sesi ile alıp götürmektedir bir yerlere. Kasabanın bir eli yağda, bir eli balda kıvır kıvır sarı saçlı Feride’si, turkuaz bluzu ve yerlerde sürünen uzun siyah eteğinin içinde kaybolup gitmiştir. Giyimi, onun harika güzelliğiyle, sesinin yumuşaklığı ile birleşince, bir başka seyir güzelliği yaşat-maktadır izleyenlerine.
Aynı kasabandır Feride’yle. Sarı saçları kıvır olan şu an televizyonda türkü okuyan hemşerisinin sesini hiç duymamıştır bugüne kadar, birileri Feride’nin sesinin güzel olduğunu söylese inanmazdı. Türküyü yorumlarken, kendine has bir yorumu vardır ki dinlemeye doyum olmaz.
“Allah Allah, bu kızın demek böyle meziyetleri de mi varmış, Allah Allah… Ne muhteşem bir ses ne muhteşem bir yorum…” Kendi kendine konuşup cevapsız soruları havada kalsa da sormaya devam eder. Kendine güven, sesini, diyaframını kullanışı… Hele şu Malatya yöresine ait “Bu maral bakışın, ey peri suret…” dinlemeye doyamamıştır.
Türküyü dinlemiş, televizyonu kapatmış, YouToube’den türkünün adını yazmış, başka başka sanatçıların da yorumladığını görünce hepsini tek tek dinlemiş, onun yorumu hepsinden daha güzeldir. Döner döner dinler, dinledikçe “hadi gel teneffüslerde birlikte dolaşalım,” teklifine adam gibi yanıt veremediği için, adamakıllı kızar kendine, sonra “devrimciler aşık olmaz, aşık olmak küçük burjuva, lümpen işidir, bir devrimciye yakışmaz,” talimatına ver yansın eder ağzını doldura doldura...
Zaman ilerleyip giderken, evde kimsenin olmaması, duygularını, geçmişi sorgulaması, basiretsiz davranışlarına sebep kendi kişiliğine yönelik tenkitlerini adamakıllı yapar, tüküreyim senin suratına der, aynada gördüğü cemaline tükürür de tükürür; ayna tükürük içinde kalır…
YouToube’den birkaç müzik parçası daha dinler, o da canını sıkmış olacak ki, öfkeyle basıp kumandanın kırmızı tuşuna, sonra tekrar kanepeye uzanır ve gözlerimi dinlendireyim bari diyerek kapatır gözlerini. Bir zaman açmadan gözlerini kafasının içindekiler tekrar gözünün önüne gelmiş olacak ki, patlayacak gibi olmuştur yeniden.
Böyle durumlarda yaptığı şey, geceye gündüze bakmaz, doktor arkadaşına yazdırdığı etkili uyku ilacını alır, deliksiz mi deliksiz bir uyku çekerdi, karışık rüyalarla dolu…
Ağustos 2025 /Salihli
