Harun DOĞRUYOL


Çocuklar için MELEK


               Ayşe okulunu çok seviyordu. Okula gitmek, okul bahçesinde arkadaşlarıyla oyunlar oynamak çok eğlenceliydi. Yakalamaca, saklambaç, körebe, istop, ip atlama, dokuz taş hepsi çok güzeldi. Eve gelir gelmez ödevlerini yapıyor, çantasını akşamdan hazırlıyor, ertesi günü heyecanla bekliyordu. Sıra arkadaşının ismi Leyla’ydı. Leyla ile aynı sitede oturuyorlar, okula birlikte gidiyorlar, teneffüslerde beraber oynuyorlardı.                                Öğretmenini çok seviyordu, öğretmeni de Ayşe’yi çok seviyordu. Her şey harikaydı. Fakat bir şey Ayşe’nin canını biraz sıkıyordu. Ayşe; öğretmenin sorularına parmak kaldırıyor, yanıt veriyor, fakat bazen söyledikleri yanlış oluyordu. Ayşe sınavlarda da sorun yaşıyor du. Yazarken unutuyor, karıştırıyor, bazen soruyu anlayamıyordu. Notları düşük gelince çok üzülüyordu. Annesine söyleyemiyor, öğretmenin yüzüne bakamıyordu. “Acaba ben kötü bir öğrenci miyim?” diye düşünüyor, başını sıranın üstüne koyuyordu. Öğretmeni birkaç kez “Ne oldu?” diye sorunca “Bir şey yok öğretmenim, biraz karnım ağrıyor.” dedi. 

               Bütün soruları bilseydi ne kadar güzel olurdu. Annesi, babası, abisi, arkadaşları, öğretmeni herkes onu daha çok severdi. Bu durum Ayşe’yi çok üzüyordu. Geceleri yatarken dua etmeye başladı. Her gece dua ediyordu. Bir gece “Ayşe, Ayşe.” diye bir ses duydu. Birisi onu çağırıyordu. Ayşe gözlerini açtı, kimseyi göremedi, sonra gözlerini kapattı, ben yanlış duydum galiba diye düşündü. Yine aynı sesi duydu. “Ayşe uyan.” Evet, bu bir rüya değildi, gerçekten biri adını söylüyordu. Perdeye baktı. Perdeler türlü oyunlar yaparak onu korkutmaya çalışırdı. Artık perdelerden korkmuyordu. Duvardan sallanan abajura baktı. Hayır, abajur da değildi. Canı sıkıldı, yorganı sırtına aldı ve duvar tarafına döndü. Döner dönmez ışıklar içinde küçük ve sevimli bir kız gördü. Ayşe kafasını hemen yorganın içine soktu. “Ayşe uyan.” dedi bir ses. Cesaret edip yorganı azıcık açtı, yalnızca gözleri yorganın dışındaydı. Ayşe’nin gözünün önünde pembe elbiseli, atkuyruğu saçlı, kanatlı bir melek duruyordu.

               - Sen kimsin, beni korkutuyorsun.

               - Ben bir meleğim. Senin için bura-dayım.

               - Ben bir melek istediğimi hatırlamıyorum.

               - Sınavlardan başarılı olmak için her gece dua ediyordun.

               - Benim dualarımın cevabı sen misin?

               - Evet, sınavlarda sana yardım edeceğim.

               - Peki, sınıfta arkadaşlarım korkmaz mı?

               - Beni bir tek sen görebilirsin.

               - Gerçekten mi? Çok havalı.

               Ayşe, uyanınca uzun süre yaşadıklarını düşündü ve yataktan çıkmak istemedi. Bu rüyayı daha önce gördüğü saçma rüyalardan biri olduğunu düşündü. Annesi yine bağırmaya başlamıştı. 

               - Ayşe çabuk ol, yataktan çık, giyin hemen. İşe geç kalıyorum.

               Yataktan çıkmak istemiyordu. Sıcak yatak, nevresim kokusu, tatlı rüyalar, hepsi harikaydı. 

               - Kalk bakayım daha kahvaltı yapacaksın. Yarım saat saçınla başınla uğraşıyorsun. Yatağını çabuk topla, kitaplarını hazırla.

               İsteksizce yataktan kalktı, yüzünü yıkadı, dişlerini fırçaladı, kıyafetlerini giydi. Çorabın rengine karar veremedi bir süre. Saçlarını nasıl yapmalıydı: belki örgü. Örgü uzun sürüyordu. En iyisi atkuyruğu, diye düşündü. Toka seçmek en zoruydu. Acaba bugün hangi tokayı takmalıydı. Aynaya baktı, bir iki toka denedi, karar veremedi. Annesi koridorda bağırmaya devam etti. 

               -Çabuk ol, bırak saçınla başınla uğraşmayı.

               Bir ses “Siyah tokayı tak.” diye seslendi. Ayşe sesin nereden geldiğini anlamak için sağa sola baktı. Gece gördüğü melek omzunun üstünde duruyordu. Bir an çok korktu. 

               - Aman Allah’ım rüya değilmiş. Demek sen gerçeksin, rüya değilsin. Çabuk çantaya gir, annem seni görmesin. 

               - Merak etme seni benden başka kimse göremez. Siyah tokayı tak. Bu tokayla daha güzel gözükürsün.

               - Gerçekten mi, çok teşekkür ederim.

               Koridorda annesi onu çağırmaya devam ediyordu. 

               - Tamam, anne geliyorum.

               Ayşe, arabada sürekli arkasına dönüp baktı. Annesi “Kıpırdayıp durma.” diye söylendi. Okulun kapısından içeri girdiğinde tuhaf duygular hissediyordu. Sınıfa gitti ve yerine oturdu. İkinci derste matematik sınavı vardı. Teneffüste arkadaşları ile konuştu. Herkes çok çalışmıştı. Kendini kötü hissetti. Teneffüs bitince sınıfa döndüler. Öğretmeni Ayşe’yi biraz durgun gördü. 

               - Ne oldu, Ayşe?

               - Akşam az uyudum öğretmenim.

               Öğretmen Ayşe’nin yüzüne baktı, sonra çantasından sınav kağıtlarını çıkardı, herkese dağıttı. Ayşe sınav kağıdına adını soyadını yazdı. İlk soruyu okudu, ne yapacağına karar veremedi. 

               - Önce metreyi santimetreye çevir. 

               Ayşe kafasını kaldırdı, karşısında melek duruyordu. Sağına soluna baktı, öğretmene baktı. Kimse meleği görmüyordu. 

               Öğretmeni “Bir şey mi oldu?” diye sordu. 

               - Düşünüyorum öğretmenim, dedi Ayşe. 

               Melek her sorunun cevabını kulağına fısıldadı. Hayatında ilk defa matematikten 100 aldı. Öğretmeni onu tebrik etti. 

               - Aferin, bak çalışınca ne güzel oluyor, dedi. 

               Ayşe, yanıt veremedi, sadece gülümsedi. Akşam eve gidince annesine matematik sınavından 100 aldığını söyledi. Annesi onu kucakladı ve kocaman öptü. “Aferin benim akıllı kızım.” dedi. Matematiği çok iyi olan abisi bile onu tebrik etti. Babası istediği Barbi bebek setini aldı. Artık bütün sınavlardan 100 alıyordu. Sınav zamanı melek ortaya çıkıyor, bütün yanıtları kulağına fısıldıyordu. Ayşe bazen birkaç soruyu bilerek yanlış cevaplıyordu. Sürekli 100 almak istemiyordu. Öğretmeni ona hep güzel sözler söylüyordu. Arkadaşları sınavlardan sonra onun yanına geliyor ve yanıtları soruyordu. Annesi sabahları geç kaldığında artık Ayşe’ye bağırmıyordu. Gürültü yaptığında abisi rahatsız olmuyordu. Ayşe biraz sıkılmaya başladı. Melek gelmeden önceki hayatını nasıl olduğunu hatırlamaya çalışıyor fakat bir türlü hatırlayamıyordu. Sınıf arkadaşları artık onunla oynamaya çekiniyordu. Ayşe oyun dışı kalıyordu. Öğretmen ders anlatırken sınıfta sadece o varmış gibi davranıyor, dersi ona dönerek anlatıyordu. 

               Akşam yatağa yatınca yanında melek belirdi. 

               - Tam altı aydır birlikteyiz. Ne düşünüyorsun.

               - İyi bir iş mi yapıyoruz, bilmiyorum.

               - Nasıl yani, mutlu değil misin? İstediğin bu değil miydi? Herkes seni çok beğeniyor.

               - Bilmiyorum. Annemin bana bağırmasını özledim. Abimle kavga bile etmiyoruz. Ben kavgalarımızı özledim. Öğretmenim sınıfta ben varken çekinerek ders anlatıyor. Onun başımda dikilip hatalarımı göstermesini özledim. Arkadaşlarım da benden çekiniyor, beni oyunlarına almıyorlar. Babam aile bütçesini zorlayarak her istediğim oyuncağı alıyor. Mükemmel olmak ne kadar sıkıcıymış. Yakınındaki insanların gözlerinde takdir ve korku görüyorum. Ben eski Ayşe’yi özledim galiba.

               - Böyle mi düşünüyorsun?

               - Evet böyle düşünüyorum melek. Son altı ay hayatım çok sıkıcı oldu.

               Ayşe, sabah erkenden kalktı. Sağına ve soluna baktı, melek yoktu. O gün okulda sınav vardı. Ayşe sadece bildiği soruları yaptı. Melek ortada gözükmedi. Ertesi gün notunu öğrendi. Matematikten 50 almıştı. Arkadaşları ve öğretmeni hayretle baktı. Teneffüste arkadaşları onu oyuna çağırdı.  Ayşe çok  mutlu oldu. Derste öğretmeni başında dikilip hatalarını gösterdi, başını okşadı. Akşam eve gittiğinde annesinin yüzü biraz asıktı. 

 

               Annesi: “Bu notlar ne? bu ne rezalet söyle bana.” diye bağırmaya başladı. Ayşe’nin gözlerinden mutluluk damlaları dökülüyordu. Her şey eskisi gibi olmuştu. İçinden meleğe teşekkür etti. Bundan sonra kendisi çalışacak ve kendisi başaracaktı.

YAZARLAR