Bu yıl cumhuriyetimizin 101. yılını kutladık. Allah bize nice yüz birinci yıllarını özüne sadık kalarak kutlamayı nasip etsin. Cumhuriyeti her yıl şatafatlı törenlerle kutluyoruz. Ama cumhuriyetin özüne inebiliyor muyuz? Cumhuriyetin ruhunu çocuklarımıza özümsete biliyor muyuz? Bu yazı birazcık cumhuriyetin özü hakkında olacak.
Cumhuriyet rejiminde 3 saç ayağı olamazsa ya da tam olmazsa o cumhuriyetin ruhu olamaz. Birinci saç ayağı ADALET, ikinci saç ayağı ŞURA (meclis) , 3 saç ayağı LİYAKAT. Bu saç ayakları en önemli saç ayaklarıdır. Bu kavramlar üzerinde tek-tek durmakta fayda var.
Adalet; toplum için ekmek kadar, su kadar, hava kadar elzem bir kavramdır. Devleti ayakta tutar. Toplumun mutlu ve huzurlu bir şekilde yaşamasını sağlar. Adaletin tesisi için hukuk gerekiyor. Devletin tam anlamıyla hukuk devleti olması gerekiyor. Hukuk devleti olabilmek için güçlü kanunlar gerekiyor. Güçlü kanunlar için; “kuvvet kanunda olması gerekiyor. Yoksa istibdat tevzi olunmuş olur’’. Kuvvet kanunda olduğunda kişinin sosyal statüsü ne olursa olsun, o kişi haklı ise o kuvvetlidir. Kuvvet kanunda olmazsa, o kişi sosyal statü olarak zengin ise ya da birilerinin adamı olarak sırtını bir yere yaslamış ise, o zaman hukuksuzluk ortaya çıkar. Zengin olan, güçlü olan haksız da olsa kuvveti arkasına aldığı için kanun önünde haklı durumda görünür. Baskı ve zulümler ortaya çıkmaya başlar. Dünya artık haklı olanların dünyası değil, güçlü olanların dünyasına dönüşür. Evet! huzurlu ve adil bir dünya için kuvvet hakta yani haklıda olmalı. Kuvvetli olan haklı olamamalı! Haklı olan kuvvetli olmalı.
İkinci saç ayağı şura.
Bu günkü anlamı ile ülke sorunlarına kafa yoran meclis. Bunun için milleti temsil eden milletvekillerinin olması gerekiyor. Burada millet; parti liderinin şık olarak gösterip, bu şıkkı tercih edeceksiniz diyen noter gibi bir makamda olma-malı. Böyle bir durumda bir parti lideri 1. şıkka ne koyarsa koysun, mecburen o seçilecek demektir. Son şıktaki kişi ise muhtemelen seçilemeyecek demektir. O zaman seçmenin tercih hakkı nerede kalıyor. Bu seçim ne derece demokratik ve milleti temsil eden bir seçim oluyor. Partinin en üstündeki lider bize neyi dayatıyorsa, bizler mecburen onu seçmek zorunda olduğumuzda, bu seçim ne kadar demokratik olabilir? Bu yüzden günümüze bakarsak fakir ve dürüst birisinin milleti temsil etmesi ya da seçilmesi pratik olarak zor bir hale geliyor. Zengin olan ve belli bir aileden gelenler zorunlu olarak hep seçilecek demektir.
Üçüncü saç ayağı Liyakat.
Liyakat üzerine makaleler yazılacak bir kavram. Devletin dini olmaz derler. Bundan kasıt Devletin dininin adalet olması gerektiğidir. Devlet tüm inançlara eşit düzeyde olmalıdır. Devlet işe alacağı kişilerin; inancına, giyimine, kuşamına, saçına, sakalına, bıyığına, cinsiyetine mensup olduğu tarikata ya da cemaate bakmaz. Devlet işe alacağı kişinin ideolojisine değil, kişiliğine ve liyakatine bakar. Ciddi bir ameliyat olma zorunluluğunuz olsa, sizi ameliyat yapacak cerrahı tercih etmede neye bakarsınız. Tipine mi? Mensup olduğu inancına mı? Bağlı olduğu tarikat ya da cemaatine mi? Yok-sa neşter tutun elinin maharetine mi bakarsınız?
Biz şark toplumları olarak çok liyakate önem vermeyiz. Benim adamın olsun deriz. Benden olsun çamurdan olsun deriz. Aslında bu kafa şark kafasıdır. Çamurdan değil! altın değerinde olsun, ancak bu şartla benim olursun diyebilmeliyiz.
Maalesef bu değer dikkate alınmadığı için devlete hakim olan güç; ister sağ olsun ister sol olsun herkes benim adamın dediği kişileri iş başa getirmekte, bu şekilde ülkeye ve vatana iyi hizmet ettiğini düşünmekte. Acaba öyle mi?
Ülkede; hepinizin hatırlayacağı gibi bir zamanlar hakim olan güç 28 şubatçılardı. O dönemlerde kafanın dışı, kafanın içinden daha önemliydi. O yüzden kafanın dışı kapalı ise devlete memur olarak girmeyi bırakın, okullara öğrenci olarak alınması bile imkansızdı. O dönem; 28 Şubatçıların, kendisi gibi düşünen, Seküler yaşam tarzını benimsemiş olan kişileri, devlet kadrolarına aldığı bir dönem oldu.
Daha sonra; bugün bir terör örgütü olarak kabul edilen, illegal bir yapının devlete hakim olduğu bir dönemi yaşadık. Her yer, her kademe o yapıya mensup kişilerle dolduruluyordu. Sonra o yapı devlet içinden temizlendi dendi. Bu gün baktığımızda mentalite anlamında değişen bir şey var mı? Devlet ya da bu gün seçimi kazanarak gelmiş yeni beledi başkanları (sağ yada sol görüş) ve benzerleri, kurumlarına alacağı kişiler için; CV’lerinde belli bir okuldan mezun olmuş kişilere öncelik vermiyorsa, kendisine yakın, mezhep, cemaat, tarikat, dernek vakıf, vs. yapı ve oluşumları referans alıp, ona göre karar vermeyip, liyakate göre tasarruf da bulunuyorsa; evet mentalite değişmiştir. Ben bu soruya gönül rahatlığı ile evet diyemeyeceğim. Bunun takdir ve yorumunu sizlere bırakıyorum.
Hamili kart yakınımdır! denince ne oluyor?
1- Siz benim adamın diyerek, ya da belli bir inanç ve ideolojiye sahip kişileri, sırf bu gerekçe ile liyakati esas almadan aldığınızda bu kişi nasıl olsa torpille girdim deyip hakkınca çalışmayacak. Bu yüzden millet için, ülke için verimli olamayacak.
2. Liyakatle değil de, torpille girdiği için kendisini torpille alan kişiye minnet borcu olacak. Onun her istediğini haklı, haksız, koşulsuz bir şekilde yapmak zorunda kalacak.
3. Emri sadece devletten değil, mensubu olduğu gruptan da emir alabilecek. O guruba minnet borcu olduğu için
4. Mensubu olduğu grubun menfaat ve çıkarına da hizmet edebilecek.
5- Yağlı bir kaymak temin etmek için; bir çok kişi münafıkane hareket içine girip, o grubun gerçek bir mensubu ve üyesi olmadığı halde, üyesiymiş gibi sahte ve riyakarane hal ve hare-ket içine girebilecek.
Biz bunları ülke olarak bunları hep yaşadık ve yaşamaya da devam ediyoruz.
6. En önemlisi; Devlet burada hep o grubu tuttuğu için, o grubu ihya ve inşa ettiği için, adalet terazisi şaşacak bunun sonucu olarak toplumda güven ve huzur ortamı bozulmaya başlayacaktır.
Bakara Suresi 247 ayette; Talut’u anlatan bir kıssa vardır. Peygamberleri onlara “Allah size ‘Talut’u hükümdar olarak gönderdi.’’ De-di. Onlar ise “Biz hükümdarlığa ondan daha layık iken ve ona servet bakımından bir zenginlik de verilmemişken, onun üzerimize hükümdarlığı nasıl olur? Dediler. Peygamberleri de, “muhakkak ki Allah onu sizin üzerinize seçti ve onu ilim ve kuvvet bakımından sizden güçlü kıldı.” dedi. Kıssanın izahı şu şekildedir.
Samuel Peygamber zamanında; Gazze yakınlarında Filistinliler yaşıyordu. Başlarında da Calut denilen güçlü, iri yarı bir savaşçı bir komutanları vardı. İsrailoğulları, Filistinliler ile yapılan bir savaşı kaybediyorlar. Çok önem verdikleri kutsal ahit sandığını da Filistinlilere kaptırıyorlar. O zaman israiloğullarını yöneten Samuel Peygamber çok yaşlı. İsrailoğullarının ileri gelenleri peygambere gelip, İsrailoğullarını toparlayacak yeni bir hükümdar tayin etmesini istiyorlar. Hükümdar olarak tayin edilen kişi; zengin ve soylu bir aileden olmayan, halkın içinden gelen, fakir bir halk çocuğu olan Talud olunca itiraz ederler. Çünkü onlar hükümdar olacak kişide, vasıf olarak zenginlik ve soyluluk olması gerek-tiğine inanmaktadırlar. İşte ayette Talut’un seçil-miş olması, onun ilim sahibi olması nedeni ile olduğunu, bu sahip olduğu ilimden dolayı, güçlü olduğunu ve bu yüzden hükümdar olarak seçil-diğini beyan etmektedir. Kuran her kıssa, büyük bir hakikatin uçunu gösterir. Bu şekilde kıssalar ile insanlara ders verilir. Burada kıssada liyakat hakikatinin gösterip bir yere hükmedip idare edebilmenin şartının zenginlik ve soyluluk olmadı-ğını, liyakat olduğunu bunun için ilk şartın bilgili ve kuvvetli olmaktan geçtiğini ders verir.
Neticede; Talud, Calud’u yener ve ahit sandığını tekrar geri alır. İşin özü; liyakat başarıyı getirir.
Cumhuriyetin 101 yılında adalet, şura ve liyakat kavramlarını özümseye bildik mi? Yoksa daha kat edilecek çok yolumuz mu var? Siz okuyucularımızın takdirine bırakıyorum. Bu vesile ile cumhuriyetin özünü tam manası ile özümsemiş nesiller inşa etme gayesi ve ülküsü ile herkesin cumhuriyet bayramını kutlarım.
Herkesin bayramı kutlu olsun.