Dr. Yusuf ÇOPUR


DEMİRCİ RÜYASI


               Rüyalar. İnsanın bilinç altının yansıması belki de. Benim içinde bir “hatırlama”. Hatırlatanın bilinç mi olduğu, başka bir etki mi olduğu çok da önemli değil. Zira rüyanın ve ondan doğan bu hatırlamanın elimizde olmadığını da sanırım söylemeye gerek yok. Geçen gece aslında unutmadığım, sosyal medyadan, belediyenin internet sitesinden, ortak dostlarımızdan sürekli haber aldığım Demirci’yi sokak sokak rüyamda gördüm. Yattım kalktım devamını gördüm. Hayatta olmayan dostlarımı da gördüm, hocalarımı da. Bahtiyar hocam mesela. Gazeteci Hayri abi. Sınıf arka daşımız Derya gibi… üzüldüm, ağladım, uyudum ve yine Demirci’nin yokuşlu sokaklarında devam etti rüyam…

               Şehirler. Yaşanmışlıklar. Geriye kalanlar. Kimi zaman hüzün. Kimi zaman keder. Kimi zaman da bir daha yaşanmayacağını bildiğin en güzel yaşanmışlıkların kalpteki sızısı. Öyle ya. Geç mişe hükmümüz geçmiyor. Geleceğe de. Ânın hü kümdarı mıyız bu bile meçhul. Ah insan ah. Neyin peşindesin?

               2003 yılında ÖSS belgemdeki küçük notu takip ettiğimde karşılaştım Demirci’yle. Demirci. Manisa’nın ilçesi. Celal Bayar Üniversitesinin Eğitim Fakültesi burada. Halıkent’in muaviniyle yaşadığım “daha ne kadar yolumuz var?” temalı ve Muavin Bey başlıklı yazımda bahsetmiştim ilk yolculuktan. Yollar. Yolculuk. İnsanı kaderine, kederine, sevincine, meçhulüne götüren yollar. Benim için o yollar hayallerime giden yollarmış. Bunu şimdi, yıllar sonra daha iyi anlıyorum. Ah Demirci. Sığdıramadım seni içime. Bugün yazdıklarımda, okuduklarımda, sohbetlerimde, hüzünlerimde sen varsın. Küçüksün ama derinsin. Uzaktasın ama yürektesin. Soğuksun ama ısıtansın. Ben seni ne çok sevdiğimi daha iyi anlıyorum, seninle geçirdiğim zamandan uzaklaştıkça. Daha çok.

               Ne çok güzel insan tanıdım. Şehrin büyüsü belki de Demircililerin yürek güzelliğinden geliyor. Bilemiyorum. Bilmek de istemiyorum açıkçası. Ah şu her şeye bir “neden” bulma hasatlığı. Sevdim işte diyorum. Niçinini nedenini, nasılını, bilmiyorum. Demirci yüreğimde bir bahçe. Hiç solmadı çiçekleri. Hiç dökülmedi yaprakları. Hep yanımda anıları. Yürüyoruz hayat yolunda. 

               Dönemin Belediye Başkanı Mithat Erşahİn. Belediye Başkanı öğretmen olunca… utana sıkıla çalmıştım kapısını. Sonuna kadar açtı kapıları. Gaziantep’ten gelen delikanlı şaşırdı ama aralıksız girdi o kapıdan. Türkiye’nin en seçkin yazarları, edebiyatçıları, gazetecileriyle birlikte. Belediye binasında Mithat Bey, bir öğretmen adayının hayallerine açtığının farkında mıydı o kapıyı açarken bilmiyorum. Sanırım Ayhan abiydi. Umarım doğru hatırlıyorum. Anonslar… “Demirci Belediyesi ve kısa adı ÜNKEP olan Üniversiteler Arası Kültür ve Edebiyat Platformunun birlikte düzenlediği Sunay Akın… Beşir Ayvazoğlu… Fadime Özkan… Kahraman Tazeoğlu, Neslihan, Gökhan Türkmen…” ve aklıma şu an gelmeyen onlarca isim…. Ah o belediyenin hoparlörlerinden çıkan seslerin inlettiği inci şehir. Seni çok özledim.

               Belediye başkanı açtı kapıyı ama sadece o muydu… önceleri anlaşmakta zorlandığım Kazım Aysan… Demirci için, yaşadığımız şehir için yaptığımız her şeyde yanımızdaydı. Söylediklerimizi inceden inceye tartan ama sonunda yanımızda olan Kâzım abi. Ne iyi ettin…

               Mustafa Eraydın. Bence her şehirde kentini bu kadar iyi tanıyan, tanıtan “babacan” biri olmalı. Gözlüklerinin altındaki bakışlardan muhatabına sevgi ve güven veren güzel dost. Gelen misafirlerimize hediye ettiğimiz halıları hâlâ anla tıyorlar bana. Hatta Kahraman Tazeoğlu koleksiyon yapmıştı. Ne yapsın, haklı adam! Nerdeyse on kez gelmişti Demirci’ye. Evinin halılarını Demirci’den döşedi desek yanlış olmaz…

               Çok korkuyorum. İsimleri unutmaktan. Biri eksik kalsa. Üzülürüm. Ama daha öce yazdım. Halıkent bölge gazetemizin arşivinde hepsi. Cengizhan ERDEM abi. Sadece Eğitim Fakültesinden değil, senin okulundan da mezun olduğuma ne kadar sevindim bilemezsin. Bugün ulusal, uluslararası mecralarda yazı yazacak cesareti kendimde buluyorsam bunun öncüsü senin Halıkent’in sayfalarıyla birlikte kalbini de bana açmandandır. Esma ERDEM Anneciğinin o gül yüzünü hiç unutmayacağım. “Kim bu kara oğlan’’ demişti. O kara oğlan ellerinden öper anneciğim. Birde kardeşim Namık Kemal ERDEM vardı. Halıkent Bölge Gazetesi bir okuldu. Ne mutlu mezun oldum bu okuldan.

               Taksici İbrahim abi vardı. Sanırım doblo tarzı bir taksiydi. Her aradığımda özellikle etkinlik günlerinde hemen gelir misafirimizle ilgilenir, onlarla muhabbet eder, para falan da sormazdı. Bu yazıyı okuyorsan pek çok selam koca yürekli abim.

Tunalılar Kırtasiye. Erdal abiydi sanırım. Onun ismini hatırlayamasam da Deniz adında bir yavrusu vardı. Tunalılar tüm faaliyetlerin belediyen sonra en büyük destekçisiydi. Oranın üst katında ne anılar biriktirdik Erdal (?) abiyle. Demirci içindi tüm çabası. 

               Kırtasiyecimiz olur da berberimiz olmaz mı? Berber Ali abi. Pek çok yazar ismi onun dükkanında gelmiştir aklıma. Oğlu Ersin de vardı. Ali abi, Demirci’nin gündemiydi. Hakkımdaki raporları ondan alıyordum. İyi ki varsın Ali abi. 

               Nurullah Ertaş abi. Mustafa Irmak’la birlikte özellikle Fakültede faaliyet yapmakta çok zorlandığımız (siyasi nedenlerle ah!) zamanlarda hep yanımızdaydı. Onlara kömür sobası kurarken başlayan dostluğumuz hiç eskimedi. Yüreklilerdi. Demirci için, benim dünyamda yerleri hep ayrı. 

               Selami Kemer. Ne çok sohbetler ettik camekanlı dükkânında. Şimdi itiraf edeyim. Kimseler bilmez. Ne çok ihtiyaç sahibi öğrenci arkadaşımızın hayatına gizliden gizliye dokunmuştur. Şahidim. Sayısını inanın bilmiyorum. “Geleceğimizsiniz, tabii ki sahip çıkacağız” demişti bir keresinde. Selami abi sahip çıktığın o gençler şim di Türkiye’nin her köşesinde yeni geleceklere sahip çıkıyor.

               Tabii ki gazeteci abimiz Mustafa Temİz’le de az fikir alışverişinde bulunmadık. Saygıyla dinlerdi. Başına iş açma, derdi. Keşke haklı çıkmasaydın Mustafa Abi! Yıllar sonra. Entelektüel birikimin ve farklı fikirlere saygın bende derin izler bıraktı.

               Hüseyin Kıncı hocamız. Çok geç muhabbet edebildik. Demirci için bir şans. Mustafa Armağan sohbetleri geldi aklıma. Çaylar. Tarih. Toplum. Projeler. İsimler. Hep saygı. Anlama çabası. Ne mutlu.

               Selami Selçuk başkanım. Yine ihtiyaç sahibi öğrenci kardeşlerimiz için çalmıştık kapınızı. Nice ellerden tuttunuz. Demircili insanların bende kalan en derin izi öğrenciye, yabancıya uzatılan el, hem de sağ elin sol elden haberi olmadan yapıyorlar bunu. Sizin merhametli yaklaşımlarınız…

               Bu yazıda üniversite hocalarıma, arkadaş larıma girmeyeceğim. Onlar da benim gibi gelip geçtiler Demirci’nin sonsuza uzanan yollarından. Onların yeri zaten ayrı. Hem nasıl sığdırayım bu yazıya. Hayati hocamı, Bilal hocamı, Rasih hocamı, Şaban hocamı, Saniye hocamı, Kadir hocamı ve dahasını… 

               Son kareydi sanırım. Ev sahibim. Numarasını kaybettim. İnşallah okur bu yazıyı. Nurullah abi. Vergi dairesinde çalışıyordu sanırım. Eşi. Annem gibiydi. Annemiz gibi. Evlerini değil gönüllerini açmışlardı bize. Komşularım. Hepinize kucak dolusu sevgiler. 

               Kim bilir hangi rüyamda yine görüşeceğiz. Kim bilir hangi zamanda zeminde yine birlikte olacağız. Demirci misafirlerinin kalbine ken dini unutturmayan unutulmazlık mührünü vuran kadim şehir. İyi ki varsın. Unuttuğum isimler olduy sa. Binlerce özür. Yıllar. Bazan acımasız. 

               Rüya diyordum. Sokaklar. Çereşe meydanı. Sağlı sollu kafeler. Halı saha için Simav yolcukları. Keşkeği. Pazarı. Hayatın içine uzanan bit meyen yolları. Bir ömür saklanan anıları. Kimi zaman yaralı kimi zaman ağdalı aşkları. Sevgi yolu. Gidip gidip geldim. Uyandım. Evimdeyim. Keşkeleri sevmem. Keşke, dedim. Öğrenciliğime ve Demircili yıllarıma uyansaydım.

YAZARLAR