NİYAZİ UYAR

Tarih: 05.05.2025 11:08

DOSTLUK YALANLA YOLDAŞ OLMUŞ

Facebook Twitter Linked-in

 Şafağın nar içi kızıllığı doğmamıştı daha. Sitenin arkasında kulübede yaşayan bahçıvanın birkaç horozu acele sabahı çağırıyordu Belli ki gece sabaha çalmaya başlamış. Fakat daha ortalıkta in cin top oynuyor, bir kurşun atsanız gümbürtüsü göğü inletecek… İşte öyledir vakit daha. Kimileri uykularının en derininde, kimileri benim gibi daha uyuyamamıştır. Kimiler de canlarıyla güzel bir geceden sonra sözcükleri paylaşıyorlardır birlikte. Kimileri de içli bir Anadolu deyişinin etkisiyle sevgilisini hayalinde yaşatıyordur.

Sandalyemden usulca kalkarak pencereye yöneldim. Ses çıkarmamak için parmaklarımın ucuna basıyordum. Perdeyi araladım, sokak lambalarının ışıkları canlıydı daha. "Sabaha çok var" dedim. Saatime baktım, durmuş. "Saat kaça gelmiş olabilir," merakımı yenmenin yolu oturma odasında asılı olan saate bakmak. Hiç üşenmeden yan odaya doğru yürümeye başladım. Fakat ayağım kapının eşiğine takıldı, sendeledim fakat düşmedim, "demek ayakta iyi kalabiliyorum,” dedim kendi kendime. Vaz geçtim saatin kaç olduğunun yanıtını aramaktan Sanki çetelesini tutacağım her gece aynı olmuyor mu zaten? Hiç ses çıkarmadan odadan odaya gezinmeye başladım. Bir taraftan da çekiniyordum alt kattaki komşular yarın işe gidecek, zavallıların ikisi de çalışıyor, onları rahatsız etmiş olmam üzüyordu beni.

Geceler var doğru dürüst uyuyamıyordum bir türlü. Geceler var uykularım, bir eşkıyanın on dörtlüğünün kurşunlarıyla parçalanmış gibi delik deşikti. Deliksiz uykuyu, sevgilisini özleyen kör bir aşık gibi özlemiştim. Her gece koyun keçi saymak, sayı saymak fayda etmiyordu. Uykusuzluk dayanılacak gibi değildi, müthiş zonkluyordu beynim, çatadan çatlayacaktı sanki.

Sesimi duymaktan korkmuş olabilir mi, yoksa mektuplarım postada mı kayboluyor? Yoksa... "Yarın hiç çekinmeden aramalıyım. Aman boş ver canım sende..." İkna ettim kendimi "Ama ya tayini başka bir yere çıkmış olamaz mı ya da ya da… 17 Ağustos Depremi'yle evi yıkıl... Olmaz... Olmamalı… Aman Allah’ım nerden çıktı böyle saçma bir teselli?" Soğuk soğuk terlemeye başladım. Mutfak balkonuna yöneldim, kapıyı açık bırakmıştım akşamdan; sıcağı sevmiyordum çünkü. Tabureye bakındım balkonun ta öte ucundaydı, gidip almak istemedi canım, pencerenin önünde duran şilteye takıldı gözüm. Şöyle bir silkeleyip oturdum üstüne.

Dağların doruklarındaki eriyen buzlar gibi dostluğumuz eriyip gitmiş miydi? Güzel başlamıştı, yürekli başlamıştı. Kurşun renkli, kur-şun yüklü havalarda dost olmuştuk çünkü. Anlaşmıştık, yarınların şüphe yüklü bakışları kavga dolu günleri yok edemeyecekti onu. "Bir aramalı, bir sormalı"... Fakat...

Bir köpeğin uluması dağıttı düşüncelerimi. Öteden bir başka köpeğin felaketi çağrıştıran tiksinti veren uluması. Sonra öteki köpekler... Horozlar da başka bir sesle ötmeye başlamışlardı şimdi. Karşı apartmanın penceresinden biri başını çıkarıp kontrol etmeye başladı havayı. Sonra muhtemelen eşi olmalı, başını onun omzuna koyup o da izlemeye başladı dışarıyı. Başka başka dairelerden de başlar da uzanmaya başladı pencerelerden, balkonlardan. Bir müddet sokağı ve havayı kokladılar. Bir müddet ben de onları izledim. Mutfağa gidip bir sigara yaktım. Çektim dumanını çektim zebil ziyan etmeden…

Sonra, sonra demine döndüm tekrar. Dağların karını eriten dostluğu aramaya koyuldum yine. Kimsenin olmadığı zamanda aslan mı kesiliyordu yoksa, tavşan yüreği miydi yoksa yüreği? DOSTLUK YALANA YOLDAŞ MI OLMUŞTU? Dostluk yalana yoldaş olabilir mi, dostluk yalana yenilir mi? İşte orada takılıp kaldım. İmkânı yok başka bir şey düşünemiyordum artık.

Dostluk yalanla yoldaş olmuş, inandım… O anda yatağımı özledim, o anda uykuyu özledim. Koşar adım ayrıldım oradan ve parmaklarımın ucuna basmıyordum artık. Başkalarını "rahatsız ederim" korkusunu unutmuştum. Ayaklarımın en tabanlarını, topuklarımın en güçlüsünü vuruyordum yere. Üstüm başımdakilere aldırmadan sokuldum yatağıma... 
                                 ŞUBAT 2000  BORNOVA.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —