Vaiz Bekir ÖZCAN


ENGELLİ OLMAK ENGEL DEĞİLDİR


               Allah’ın yarattığı her insanın, yaşam hakkının olması gerektiği gibi, yaşama eşit şekilde katılmaları da gerekir. Ancak bazı insanlar bedensel veya zihinsel özellikler nedeniyle hayata diğerlerinden farklı bir açıdan bakmak durumunda kalabilirler. İşte bu noktada, engellilerin toplum tarafından farkındalığı ve haklarının korunması büyük önem taşır.

 

               İslam dini engellilere insan hakları, saygı ve sevgiyle yaklaşmaktadır. İslam, bireylerin fiziksel ve zihinsel engellerine bakılmaksızın herkesin eşit olduğunu vurgular. Engellilerin İslam toplumunda eşit haklara sahip olduğu kabul edilir ve onların toplumda tam olarak yer alması desteklenir. (Müslim, Birr ve Sıla,34) Hatta, engelli olarak doğması tıbben kesin dahi olsa o bebeğin engel seviyesine bakılmaksızın hayat hakkının elinden alınmasına asla müsaade edilmez. Engelli bir çocuk sahibi olmanın, Allah'ın bir lütfu olduğu kabul edilir ve bu nedenle, ailelerin engelli çocuklarına özel bir sevgi ve şefkatle yaklaşmaları beklenir.

 

               Engelliler, farklı şartlarda bir bakış açısına sahip olmalarına rağmen, hayatın birçok alanında bizlerle paydaştırlar. Aynı toplum içinde onlarında bir aileye, sevgiye, yuva kurmaya ve itibar görmeye herkes kadar hakları vardır. Engelli insanların doğasında, görünenin ötesinde bedensel bir durumdan ziyade, hayatın zorluklarının üstesinden gelebilmeleri için kendilerine bahşedilen büyük bir güç ve sevgi potansiyeli vardır.

 

               Engelli olmak her zaman bir engel değildir. Bugün azımsanmayacak kadar birçok alanda başarı elde eden ortopedik özür sahipleri bulunmaktadır. Doğuştan veyahut sonradan oluşan  dezavantajı bu durumlarını, kabullenip çabalayarak avantaja dönüşebilmektedir. Rasul-i Ekrem engelliliği, Allah’ın verdiği bir kusur olarak değil, Allah’ın onlar için arzu ettiği yüksek derecelere ulaşabilmeleri için vesilelerden birisi olduğunu ifade eder. (Tirmizi, Zühd, 57)

 

               Allah Resulü (sav), en çetin imtihan şartlarını ‘Peygamberler, sonra onlara yakın olanlar, sonra onlara yakın olanların’ yaşadıklarını haber verir ve bu imtihanları kazanabilenlerin hata ve günahlarından arınacakları müjdesini verir. (Tirmizî, Zühd, 56) Nitekim Hz. Muhammed de dâhil olmak üzere bütün peygamberler ya bedensel bir engellilik (Hz. Yakub, Hz. Eyyüb) ya da fiziki ve manevi şiddetle imtihan olmuşlardır.

               Hz. Peygamber, sekiz yaşından itibaren evinde kaldığı amcası Ebû Talib’in ortopedik bir engelli olması sebebiyle engellilerin meşakkatli dünyasına hiç de yabancı değildir. Bu yönüyle Hz. Peygamber engellilere pozitif ayrımcılık uygulayan ilk kişidir. Asr-ı Saadet döneminde de özel ihtiyaç sahibi sahabeler bulunmaktaydı. Hz. Peygamber etrafındaki engelli sahabelere iltifat ve ikramda bulunmuş, onlarla şakalaşmış, ayrıca sosyal hayata katılımlarını sağlayan kolaylıklar getirmiştir. Bunlar arasında ülkeye vali olarak tayin edilen,  savaş zamanında mescid-i nebi’de vekil olarak bırakılan, kuran muallimi, komutan, hazine müsteşarı ve zekat memuru olan engelliler dahi bulunmaktaydı. Engelli olmaları onları hayattan koparmayıp iyi işler yapmaktan alıkoymamıştı. Zira onlara göre fiziki engelleri, yıldızlaşan isimlerine ve kahramanlıklarına engel olamayan küçük bahaneler idi. Özellikle savaş vb. sebeplerden dolayı sonradan engelli olma durumlarında görülebilecek bunalım veya intihar benzeri bir vaka örneği bilinmemektedir. Burada kendisi de engelli yakını olan Hz. Nebi’nin doğru metodunun yanında psikolojik olarak desteklenmesi ve pozitif ayrımcılık yapılması önemlidir.

 

               Ortopedik veyahut görme özürlü sahabelerden Abdullah b. Mes’ûd, Abdullah b. Ümmü Mektûm, Abdurrahman b. Avf, Habbab b. Eret, Abbas b. Abdulmuttalip, Muaz b. Cebel, Kaab b. Mâlik, Abdullah b. Abbas, Talha b. Ubeydullah, Abdullah b. Amr b. As, Saad b. Ebî Vakkas gibi sahabeler hemen hemen herkesçe en çok bilenenlerdendir. Bunların yanında; Amr b. Cemuh, Amr b. Tufeyl, Berâ b. Mâlik, Cüleybib, İmran b. Hüseyin, Muaykıb b. Ebû Fâtıma, Muaz b. Amr, Saad b. Muaz, Ümmü Umare Nesibe, Zahir b. Haram, Abdullah b. Cahş, Abdullah b. Ebî Evfa, Ebû Kuhafe, Ebû Süfyan, Harise b. Nu’man, Itban b. Malik, Osman b. Maz’un, Umeyr b. Adiyy (r.anhüm) gibi otuz kadar ismi de burada engelli sahabiler olarak saymak mümkündür.

 

               Rabbimiz, engelli bireyler üzerinde bir imtihan vesilesi olan nimetlerini, bizler içinde ayrı bir şükür fırsatı olarak kullanmamızı diler. Engellilerle sosyalleşmek, onların içindeki derin sevgi ve hayat enerjisini keşfetmek, bizlere hayatın birçok yönden daha anlamlı olduğunu gösterebilir. Hz. Peygamber’in, mahkûm olduğu engelli bir hayatı fırsata dönüştürüp cenneti elde edenlerin gıpta edilecek insanlar olduğunu bildirmesi de oldukça dikkat çekicidir. (Tirmizî, Zühd, 58)

 

               Sonuç olarak, İslam dininde engelliler, belkide en kapsamlı şekliyle haklarına saygılı ve ayrıcalıklı bir şekilde ele alınmıştır. Engellilerin toplumda tamamen yer alması, onların ihtiyaçlarına yardımcı olma ve sevgi dolu bir şekilde yardımlaşma fikirleri, İslam dininin temel prensiplerindendir.

               Sağlık ve esenlik dilerim.

YAZARLAR