Modern insanın hastalıklarından biri olan erteleme; nefis ile mücadele çabasındaki müminin de önemli bir problemi haline gelmiştir. Böylece basit bir iş, kurtulması gün geçtikçe zorlaşan, ağır
bir sorun olur. Tıpkı, Hz. Mevlana’nın (ks) Mesnevi’sinde anlattığı gibi:
"Adamın biri yol kenarına diken ekmiş. Önceleri zararsız gibi görünen bu dikenler, zamanla gelip geçenleri rahatsız etmeye başlayınca, şikâyetler çoğalmış. Fakat, adam bu şikâyetleri duymamazlıktan gelmiş. Derken, Allah Teala’nın bir veli kulu gelip adama dikenleri sökmesini söylemiş. Adam da: 'Bir hayli gün var babacığım. Bugün olmazsa yarın; bir gün mutlaka o dikenleri sökeceğim.' demiş. Bunun üzerine Allah dostu, adama şöyle demiş: 'Hep yarın diyerek bu işi erteliyorsun. Fakat, bil ki günler geçtikçe o dikenler büyüyüp güçleniyor, sense güç kaybediyorsun. Dikenler gençleşiyor, sense giderek ihtiyarlıyor-sun...' "
Sonra, yarın, emekli olunca, hele şu işler bir bitsin gibi erteleme cümlelerini etrafımızda sıkça duyarız. Peki ertelediğimiz zamana çıkacağımız kesin mi?
Elbette hayır. Çünkü bizi yoktan var eden Allah dışında kimse ecelimizin şeklini, yerini ve tarihini bilmiyor.
Atalarımız ne güzel buyurmuş; “Bugünün işini yarına bırakma” İbadetler tıpkı üniversiteye hazırlanan öğrencinin bitirdiği konular ve çözdüğü testler gibi düşünülebilir. Nasıl ki öğrenci konuları ertelese ve testleri zamanında çözmese artık işin içinden çıkamaz önünde yığınla halledilmemiş konu olur. Ya da çiftçi zamanında zararlı otlara karşı mücadele etmezse bir süre sonra zararlı otlar ürünleri mahveder. Aynen bunun gibi zamanında kolayca halledilecek bir ibadet gün geçtikçe daha da zorlaşır. Mesela zamanında kılınmayan namazlar arkamızda yığınla kaza namazına dönüşür. Zamanında verilmeyen zekatlar büyük meblağlara erişir. O yüzden “her şey zamanında güzeldir” sözünü kulak ardı etmemeliyiz.
Geçici Olan mı Kalıcı Olan mı
Hangisine Talibiz?
Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, ahireti bırakıyorsunuz. (kıyamet 20-21)
Fakat siz (ey insanlar!) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz. (A’la 16-17)
İnsanlardan bir kısmı adı üstünde fani olan sonu belli olan dünya hayatı için var gücünü kullanıyor. Ancak ebedi, sonu olmayan asıl yurdu olan ahiret hayatı için ağırdan alıyor.
Daha Zamanı Gelmedi mi?
Yüce Kitabımız Kur’an’ı Kerim’de Rabbimiz bize bir soru soruyor gelin bu soruya hep beraber kulak verelim ve samimiyetle cevap verelim;
İman edenlerin Allah'ı anma ve O'ndan inen Kur'an sebebiyle kalplerinin ürpermesi zamanı daha gelmedi mi? Onlar daha önce kendilerine kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan bir çoğu yoldan çıkmış kimselerdir. (Hadid 16)
Bu ayeti eskiden eşkiyalık yapan ve kötü yolda olan Fudayl b. İyaz adlı şahıs işitiyor ve Duyduğu ayetten son derece etkilenerek yere kapanıp göz yaşları içerisinde diyor ki; “Geldi ya
Rabbi! O an geldi!”. Ondan sonra Fudayl, yaptığı bütün hatalara tövbe ederek kendisini tamamen ibadete veriyor. Otuz yıl ilim ve ibadetle meşgul oluyor ve bugün artık İslam tarihinde iz bırakan adı saygıyla anılan bir zatı muhterem oluyor.
O günden sonra Fudayl’ın, dünyaya dalıp kahkahalarla eğlendiğini gören olmadığı söylenir. O, ölümden, ahiret hesabından son derece korkar ve şöyle derdi: “İnsan ölümün ne olduğunu bir bilse hayatı bambaşka yaşardı.”
Haydi gelin kıymetli müslümanlar bizde Rabbimizin bu sorusuna samimiyetle cevap verelim ve diyelim ki;
Geldi ya Rabbi! O an geldi!
Namazlarımı aksatmama zamanı geldi.
Zekatımı verme zamanı geldi,
Oruçlarımı tutma zamanı geldi,
Her neyi emretmiş isen hepsini yerine getirme zamanı geldi!!!
Ve Faiz, içki, kumar her neyi yasakladıysan onlardan uzak durma zamanı gedi!!! diyerek hatalarımıza göz yaşları içerisinde tevbe edelim ve yeni bir hayata bismillah, merhaba diyelim.