Doç. Dr. Rasih ERKUL


EVLER VE BALKONLAR

"...  Hani balkonlar da olmasaydı… Şairle gitmeye ne dersiniz?..."


                Bu günlerde, “Evdekal”maya devam ediyoruz.

                İçinde bulunduğuz mekânlarda şekilleniyoruz.

                Evler, sokaklar, mahalleler ve şehirler; içinde var olduğumuz, yaşadığımız mekânlarımız…

                Mekânlar; düşüncemizi, idrakimizi, fikrimizi, bilincimizi, hayat tarzımızı inşa ediyor.

                İnsan, yaşadığı mekânlarla ya hareket ederek veya düşünme yoluyla bağlantı kurar.

                Denir ki, insanın mekânla kurduğu bu bağlantıyı, içtenlikle ve yalınlıkla bir araya getiren tek mekân ise  “ev”dir, evidir.

                Ev, her şeyi ile halimizdir.

                Bizim şiveyle “evcâzım sen bilisin halcâzım” demez miyiz?

                Ev; güvenlik, özgürlük, güzellik, doğruluk, iyilik, mahremiyet ve âidlik gibi eksikliği hissedilen ve aranılan temel ihtiyaçları karşılamaya hazır bir “mekân”dır.

                Bu sebeple, insana dair, düne ve bugüne ait bütün yaşanmışlıkların gizli ve sessiz şahidi, yine evdir, evimizdir.

                İnsan, basit ve gösterişsiz bir evden daha güzel bir yapının olamayacağını zamanla anlar.

                Zira insanı yanılgılardan koruyan, emin ve huzurlu kılan özellikler; duruluktur,  sadeliktir ve gösterişsizliktir.

                *   *  *

                Eski evlerimiz; tahta ve topraktandır.

                Bizi biz yapan ve yine bizi kendimizden kurtarıp gerçeğe ulaştıracak olanlar da, yine tahtadır ve topraktır.

                Değerlerimizi, en sevdiklerimizi toprağa verip tahtalarla örtmüyor muyuz?

                Tahta ve toprak fanidir, zaman içinde kaybolur gider.

                Mabetlerimiz ise taştandır…

                Taş, daha dayanıklıdır, sanki ilelebettir…

                Mahallerimizin, şehirlerimizin yerinde yeller eserken mabetlerimizin ayakta kalışı bundandır.

                En önemlisi, bu yapı anlayışı, ecdadın dünyaya bakışının, dünyayı algılayışının bir yansıması olmalı…

                *  *  *

                Eski evlerimiz, esasen daima tek katlıdır.

                İlk ev mimarimizde, ön veya yan bahçesi duvar ile korunmuş bir iç avlu vardır.

                Birbiriyle bağlantısı olmayan odalar da, bu düzeni tamamlar.

                Odalar arasındaki bağlantıyı sağlayan ortak mekâna“sofa” denir.

                Sofa, yılın büyük bir bölümünde ortak oturma mekânıdır.

                Sofa; toprakla, ağaçla, çiçekle ile iç içe bir yaşama alanıdır.

                Sokağa kapalı eski evlerimizde  “hayat”, “cumba” ve “çardak” vardır.

                Şimdilerde hayatın, cumbanın, çardağın, avlunun yerini, “balkon” aldı.

                Balkon ise, eve dâhil olan, açık alan bir uzantı, bir çıkıntıdır.

                *  * *

                Bir ev için sokak sokak dolaşırken bahçesinden geçip “bari balkonu olsun” deniyor.

                Bütün bahçeler, tarumar olmuş, sanki bütün mimar ve müteahhitler, fikir birliği etmişler… 

                Boşluğa demir atmış bir gemi gibi evlerin dört bir yanına. “balkonlar” kondurulmuş…

                Sembolik  bahçeye uzanan, evden fazla, dışarıdan az, bu çıkıntı “balkon”, ev halkı için seyirlik yapay bir tepe.

                Zamanın ne içinde ne de dışında,

                Ne bu dünyaya ne de öte dünyaya ait…

                İki arada, bir derede bir uzantı, bir çıkıntı; “balkon”.

                                        *  *  *

                Türk kültüründe “balkon” yer almaz.

                Balkon kültürü denilen ve dışarıya sarkan kültür,  tamamen Batı mimarisinin bir uzantısıdır.

                Batılı mimari, belki de zorunlu olarak “apartman” kültürüne dayanır.

                Apartman kültürü de, yerine göre binlerce insanın aynı yapının içine sıkıştırılmasıyla oluşturulmuş, bir yan yana geliştir.

                Her santimetre karenin hesabıyla oluşturulmuş bir mekân anlayışı…

                İstediğiniz an, adımınızı dışarı atmayı güçleştiren bir düzen…

                Sürekli ev içine kapatılmış insan için, dışarıyı teneffüs etme, bir tek balkonla mümkün görünüyor.

                *  *  *

                Çoğumuzun balkona çıkıp da oturma âdeti yoktur.

                Balkonda oturmak, anlamsız ve münasebetsiz görülür.

                Karşı karşıya apartmanlarda mecbur kalıp balkona çıkıldığında, başkalarını rahatsız ediyormuşuz gibi bir hisse kapılıp hemen içeriye giren yok mudur?

                Balkonu camekânlarla çevirip evin içine dâhil etmeyi, neden tercih ederiz?

                Ve tepede çamaşırları kurutmayı bekleyen uzun uzun teller, bir köşede, yaz kış hep kendisiyle ilgilenecek bir insanı bekleyen yalnız ve boş bir sandalyesiyle balkon…

                *  *  *

                Sezai Karakoç üstad, “Balkon” adlı şiirinde, yalnızca modern hayata uyum sağlama gayelerini sorguluyor…

                Birazda insanlar için çalışılsa…

                Ve sonunda toprakla yoğrulacak bedeni, topraktan kaçırmaya, uzaklaştırmaya çalışma-salar…

                Gelecek zamanlarda

                Ölüleri balkonlara gömecekler

                İnsan rahat etmiyecek

                Öldükten sonra da

                Çocuklara oyun arkadaşı olacak olan çocuk iken artık oyun arkadaşı “balkon” lakin…

                Çocuk düşerse ölür çünkü balkon

                Ölümün cesur körfezidir evlerde

                Yüzünde son gülümseme kaybolurken çocukların

                Anneler  anneler elleri balkonların demirinde

                Çocukları, çocuklara kavuşturabilirsek, ölümler bizden olur, biz gibi olur.

                Yine eskisi gibi ağlamaya vakit bulduğumuz cenazelerimiz olur.

                İçimde ve evlerde balkon

                Bir tabut kadar yer tutar 

                Çamaşırlarınızı asarsınız hazır kefen

                Şezlongunuza uzanın ölü

                Karakoç’un “eli öpülesi” olarak gördüğü dünü bugüne taşıyabilecek mimarları beklerken…

                Artık “balkon”lar, hayatımızın dış dünya ile neredeyse tek bağlantısı oldu.

                Balkonlardan alkışlıyoruz…

                Balkonlardan kutluyoruz…

                Balkonlardan söylüyoruz…

                Hani balkonlar da olmasaydı…

                Şairle gitmeye ne dersiniz?

 

                Bana sormayın böyle nereye

                Koşa koşa  gidiyorum

                Alnından öpmeye gidiyorum

                Evleri balkonsuz yapan mimarların

                Hepinize sağlık ve afiyet dolu günler diliyorum.

YAZARLAR