Ahmet İNCE


FATIR!!!

"...Şu günlerde, yaşadığımız sıkıntılar var. Yani tüm insanlık adına yaşanıyor bu dertler. Nedir, ne değildir diye yazılar kaleme alıyorum. Fatır suresinde hem onlara karşılık gelen ayetler var, hem de tabiat, hayat ve insan kaidesi üzerine müthiş bilgi ve hükümler var..."


                ‘Kur’an olaylara indirilmiştir, hayatın içine indirilmiştir, insana indirilmiştir’ demiştim geçen yazımda. Okuyucularımdan ve hiç tanımadığım kimselerden, müthiş değerlendirmeler aldım. Asırlarca konuşulmayan ve hatta üzerinde tefekkür edilmeyen bir gerçeklikti bu. Asla yeni bir şey söylemedim.

                Bin kusur senedir, o Kitabı kendisinden uzaklaştıran Müslümanlar, uzun süredir hayatın gerçeklerine niçin cevap veremez hale geldi? Çünkü hayatında Kitap bilgisi olmayınca, önce kişiliğini kaybetti. Sonra da cehaletin ve bağnaz-lığın kuyusuna yuvarlandı.

                Buna rağmen; Kur’an hakikatinden bahsetmek, onun hikmetine dikkat çekici yazılar yazmak, elbette karşılık buluyor. Yüzlerce okuyucumdan aldığım mail ve telefonlar, bu gelişmenin en önemli göstergesi oluyor.

                Ben hoca değilim. Âlim filan da değilim. Ancak Kur’an ve hikmetin tutkunuyum. Böyle bir tutkuyla çalışan ilim heyetlerinin ve sayılı âlimlerin yayınlarını takip ediyorum. Netice itibarıyla; onun ve bunun arkasında değil, Kur’an’ın etrafında cemaat olalım diyen bir anlayışın temsilcisiyim.

                Şu sıralar FATIR suresi üzerine çalışıyorum. Kur’an’da toplam 45 ayetten oluşan bu sure, konuları itibarıyla yine insana, yine olaylara ve yine hayata ait müthiş bilgiler veriyor. Bilgi sahibi oldukça, insanın hem hayreti ve hem de Rabbine karşı hayranlığı artıyor.

                Şu günlerde, yaşadığımız sıkıntılar var. Yani tüm insanlık adına yaşanıyor bu dertler. Nedir, ne değildir diye yazılar kaleme alıyorum. Fatır suresinde hem onlara karşılık gelen ayetler var, hem de tabiat, hayat ve insan kaidesi üzerine müthiş bilgi ve hükümler var.

                Bunlardan bazılarını sizinle paylaşmak istiyorum.

                Yaratılışın bir gayesi var. İnsan, Allah’ın en güzel eseri. Böyle olmasaydı, “Biz onu en güzel bir şekilde yarattık” der miydi? Hayatın gayesini bize Kur’an anlatıyor. Nasıl inanmamız ve neler yapmamız gerektiğini bize gösteriyor. Bunlar, gayet kısa ve özlü hükümlerdir.

                Bunun yanında, tehlikeleri de bildiriyor Rabbimiz. Çünkü dünya hayatının da bir illeti var. Dikkat edilip gerekli tedbir alınmazsa, insanı felakete sürükleyebiliyor. O illetin adı şeytandır. Allah insanları, kitabında şeytana karşı uyarıyor.

                Ayet bu durumu şöyle ifade ediyor:

                “Ey insanlar! Haberiniz olsun ki Allah’ın vaadi muhakkak gerçektir. Sakın o dünya ha-yatı sizi aldatmasın ve sakın o mağrur şeytan, sizi Allah hakkında aldatmasın.” (Fatır–5)

                Kur’an’da şeytanla ilgili, o kadar çok ayet var ki hep hayret ve dikkat kesilmişimdir.  Fakat hüzünle söylemeliyim ki şeytan gerçeği, hakkıyla Müslümanlara anlatılmamıştır. Dolayısıyla onun bilgisi, ütopik bir deyim olarak Müslümanların ha-yatında kalmıştır. Hayatında Kur’an olmayan Müslümanlar, nasıl bilecek şeytanla ilgili bilgileri ve uyarıları?

                Aşağıdaki ayete, Müslümanlar hiç kulak verebilmiş midir?

                “Haberiniz olsun ki o şeytan size düşmandır, siz de onu düşman edinin. Çünkü o, çevresine toplanan taraftarlarını, sadece alevli ateş ehlinden olsunlar diye çağırır.” (Fatır–6)

                Yeryüzünde kibirle dolaşanlar, kibir üzerine düzen kuranlar, hak ve hukuku çiğneyenler, zulmedenler, alın terini ve emeği sömürenler, varlıklarıyla ve zenginlikleriyle adeta Allah’a kafa tutanlar, aslında şeytanın kucağına oturanlar değil midir?

                Allah onların düzenini, ‘kötü niyet düzeni’ olarak isimlendiriyor. Ayet bu gerçeğe vurgu yapıyor:

                “Yeryüzünde bir kibirlenme, bir kötü niyet düzeni! Oysa kötü tuzak, ancak sahibinin başına geçer. O halde, evvelkilere uygulanan ilahi kanundan başka ne bekliyorlar? Allah’ın kanununda bir değişiklik bulamazsın. Allah’ın kanununda bir sapma da bulamazsın.” (Fatır–43)

                Günümüzde yaşanan olayları, dert ve belaları, bir de bu ayet hakikati üzerine düşünebilir misiniz?

                Kur’an, Allah’a kafa tutan toplumların akıbetleriyle ilgili bilgilerle dolu. Allah’ın kanununda bir değişiklik olmayacağına ve bir sapma da bulunmayacağına göre, evvelkiler ve bugünküler arasında bir ayırım olabilir mi?

                Aşağıdaki ayet, herkesin bilmesi gereken hakikati şöyle açıklıyor:

                “Yeryüzünde dolaşıp hiç bakmadılar mı; kendilerinden öncekilerin akıbetleri nasıl olmuş? Oysa onlar, bunlardan daha kuvvetli idiler. Göklerde ve yerde bulunan hiçbir şeyin Allah’ı aciz bırakmasına imkân ve ihtimal yoktur. Şüphesiz ki O, her şeyi bilendir, her şeye kadirdir.” (Fatır–44)

                İnsanlar yoldan çıkıp, şeytana esir olduklarında; inananlar açısından bir soru sorulur. Allah ne zaman bunların cezasını verecek? Aslında böyle bir soru, vicdani bir kanama sebebiyledir. Bilgi gerçekliğinde, durum daha farklıdır.

                Bu gibi durumlarda, neyin nasıl olacağını yine Kur’an açıklıyor:

                “Bununla beraber Allah, insanları yaptıklarıyla hemen cezalandıracak olsa, yeryüzünde hareket edecek bir canlı bırakmazdı. Fakat onları belirli bir süreye kadar erteliyor. Sonunda onların ecelleri geldiği zaman, gerekeni yapacaktır. Şüphesiz ki Allah, kullarını görendir.” (Fatır–45)

                Demek ki sadece insanın değil, toplumların da bir eceli var. Kur’an bir başka ayette, bunu çok açık ve net olarak şöyle bildiriyor:

                “Her topluluk için bir ecel vardır. Ecelleri gelince ne bir an geri bırakılmalarını isteyebilirler, ne önüne geçebilirler.” (Araf–34)

                Hâlbuki insan için öyle değildir. Toplumda bilinenin aksine, insan için bir tek ecel yoktur. Kur’an, insan için iki ecelden bahsediyor. Önce şu ayete bakalım:

                “Biz gökleri, yeri ve o ikisi arasında olanları ecel-i müsemması olan gerçek varlıklar olarak yaratmışızdır.” (Ahkaf–3)

                Aşağıdaki ayet ise sadece insana ait, iki ecel olduğunu bildirmektedir:

                “Sizi tinden yaratan O’dur. Sonra bir ecel belirlemiştir. Onun katında bir de ecel-i müsemma vardır.” (En’am–2)

                Virüs ve benzeri salgın hastalık sebebiyle hayatını kaybedenlerin ölümü ecel midir? Yoksa ecel-i müsemma mıdır?

                Bugüne kadar ecel konusu üzerinde, derinliğine kafa yorulmadığını görüyorum. Çok kaynak araştırdım. Ancak ayetleri anlama ve anlamlandırma adına, henüz kafa rahatlığına kavuşamadım. Konu üzerinde hâlâ çalışıyorum. Bir gün inşallah yazabilirim.

                İnsanın şeytanı bertaraf etmesi ve onunla düşman olmasının, yegâne silahı Kur’an bilgisidir. Bu kitap okunup anlaşılırsa, insana faydalıdır. Bu hem dünya ve hem ahiret hayatı için geçerlidir.

                Nitekim Allah, Muhammed Aleyhisselam’a şöyle demiştir: “Bu kitabı ağır ağır ve anlayarak oku.”

                Anlarsan ardından gidersin. Anlamazsan, anlamak için çaba göstermezsen şeytanın kucağına düşersin. Bu durumu yine Kur’an anlatıyor:

                “ ALLAH’IN KİTABINI OKUYUP ARDINCA GİDENLER, namazı kılanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden gizli ve açık Allah için sarf edenler, şüphesiz hiç batma ihtimali olmayan bir ticaret ümit ederler.” (Fatır–29)

                Hâlbuki dünya hayatında ticaret için şöyle bir genelleme vardır: “Kârla zarar bir arada gezer.”

                Ancak Kur’an’ın ardından gitmek, öyle değildir. Kur’an’ı anlayıp takip edenler için, zarar ihtimali bile yoktur. Onu takip edip yaşayanlar, Allah tarafından mutlaka mükâfatlandırılır. Nasıl mı? İşte şu ayette bildirildiği gibi;                

                “Çünkü Allah, mükâfatlarını tamamen ödedikten başka, BİR DE LÜTFUNDAN ONLARA FAZLASINI VERECEKTİR. Çünkü O; çok bağışlayıcıdır, çok mükâfat verendir.” (Fatır–30)

                Kur’an’ı takip edenler; öncelikle vaat edilen mükâfatı alacaklar,  ilaveten lütfundan da fazlasını hak edecekler.                

                Ramazan ayının; Kur’an’ı anladığımız, anlayarak ardından gittiğimiz gün ve gecelerle dolu olmasını diliyorum. Ramazan-ı şerifinizi tebrik ediyorum…  

 

YAZARLAR