Mustafa KAYA


GEÇMİŞSİZ KALMA, GEÇMİŞE DE TAKILIP KALMA!


            Bir gün resmi işlerle ilgili üst düzey bir bürokratın odasına gitmiştik. Kendimizi ifade ettikten sonra odaya sekreteri elinde bir çıktı ile girdi. Biraz sonra anlatacağı konu ile ilgili müdürünün sinirleneceğini düşünerek ve tedirgin bir ifade ile; “ Hocam şu ildeki, şu ilçedeki bir müdür basına açıklama yapmış. Açıklamada 20 yıl önceki durumdan bahsetmiş. Mağduriyetin o zamanki durumlardan kaynaklandığını belirtmiş. Çıktısı burada! ” dedi. Genel müdür bize döndü ; “ Geçmişte kalıp patinaj eden, arabayı aynı çukura sürüp mağduruz diyen kişinin bağırışına kulak asmayıp ağzını kapatacaksın hocam! Dikiz aynasına bakıp ilerlenmez arkadaş! ” demişti. 

Bir ara bu sözden çok etkilenmiş olmalıyım ki hatırlardaki acı tatlı birçok olaydan bahsetmeme kararı almıştım kendi kendime. “ Kraldan fazla kralcı olmamak” deyimi var ya herhalde o hesaptı benimkisi de. 

Sonra tarihi olmayan milletin, hafızası olmayan insana benzediği sözü aklıma geldi. “Tarihi olmayan milletin geleceği de olmaz.” sözü derinliklerime işledi. Hafıza hatıraları kaybeder. O zaman hatıratını silen geleceğini de siler doğal olarak. Acı tatlı geçmişimizle gülmenin ve ağlamanın hayatımıza da olumlu katkıları olacağını düşündüm. Evet! Geçmişimiz ile hemhal olmak, ama takılı kalmamak en güzeli. 

 

            Aslında geçmiş yaşantımızla çocukluğumuz ve gençliğimiz ile ölçülemeyecek kadar müreffeh bir hayat yaşıyoruz bugünlerimizde. Bundan 30 yıl öncesi ile karşılaştırıldığımızda maddi imkânlarımız çok çok ileride. Maddi imkânlarımız kelime öbeğinin altını özellikle çizdim. Yediğimiz - içtiğimiz, giydiğimiz - kuşandığımız ve dahi gezdiğimiz- gördüğümüz her şey, geçmişe kıyasla daha mümkün değil mi? İtirazı olan “dikiz aynasına baksın !” onun için hani çocuklarımıza, “biz çocukken şunu alamazdık, bunu göremezdik, onu yiyemezdik!” diyoruz ya oradan pay biçin işte. 

 

            Ferdi Tayfur’un bir şarkısı vardı biz gençken; “ah bir çocuk olsaydım! Parklarda oynasaydım. Bu duygular içerisinde, ah bir çocuk olsaydım!” ne kadarda güzel bir şarkı! İnsan geçmişine bakıp, üstüne bir de üst çekip; “ ah bir çocuk olsaydım, ah bir genç olsaydım! Ama bu imkânlarımla bu şartlarda olsaydım!” diyesi geliyor. Hiç birimiz sadece bir odadan soba ile ısınmayı, Demirci’nin kış şartlarında her yere yayan yürümeyi küçük mahalle bakkalına girip çocuğuna sadece küçük bir çikolata almayı göze alamayız bu saatten sonra. 

 

            Halkımızın, büyüklerimizin, özellikle anne ve babalarımızın bizlere bir duası var; “ Allah insana alıştığı iyi şeyleri aratmasın!” Allah bugünde insan hayatını kolaylaştıran, hastalığımıza şifa olabilecek sağlık imkânlarını sunan, yemeden-içmeden, ulaşımdan ve birçok teknolojik imkândan mahrum etmesin bizleri. Ama rabbim geçmişinden ders alan, ibret aldığı konularda hata yapmamayı da nasip eylesin. 

 

            Aslında bugün bir sosyal medya sayfasında beni çocukluğuma, gençliğime götüren bazı anekdotları sizlerle paylaşmak istiyordum. Bugünlük azı ile yetinelim ama ibret almak babında azı ile yetinelim. Bir dahaki yazıya devam edeceğim ama. Hangileri ile birebir yaşadıysak karşısına tik atmayı unutmayalım. Benden yüzde 100 olma ihtimali fazla. Sizdekini merak etmiyor değilim. Hadi kolay gelsin.

 

            * Çocuklar doğduğunda telefon başvurusu yapılırdı. (Telefon sırası 8-10 yılda gelirdi.)

            * Telefonun ve radyonun üzerine dantel örtü konurdu.

            * Gazocağı ve tel dolabımız vardı. Annem, tıkanan gazocağını, ucunda kılcal tel olan bir aletle açmaya çalışırken habire söylenirdi.

            * Banyoda tuhaf bir soba vardı ve tuhaf bir yakacakla ısıtılırdı.

            * Banyomuz kurnalıydı, hamam tasımız vardı.

            * Naylon terlikler çıkmadan önce tuvalette takunya bulunur ve herkesin ayağına olması için en büyük numara seçilirdi.

            * Okul kapısında ayva, şambali, macun şeker, susamlı şeker, pamuk helva, kestane satılırdı. 5 kuruşa ince bir dilim şambali alırdık. 

            

            Bir daha ki yazıya devam edeceğiz. Şimdilik kalın sağlıcakla.

YAZARLAR