MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


GELİN UÇTU TEPESİ…


Güzgünüydü. 

Mevsim kendi rengini kokusunu dayatmaya başlamıştı.

 “Gelin uçtu tepesi”ne çıkmaya karara verdim.

Aracı "Başalan Yaylası"na bırakıp yola revan oldum.Doğayla başbaşayım.

Havada sis tiyarelerinin, aşağıda çamlar ve kızıla bürünmüş kiraz bahçelerinin sessizliği hâkim. Alıçlar, kuşburnu, gür üzümleri ve çoban çeşmelerinin nemli kokuları eşliğinde ilerliyorum.

İki bin rakımlı kayalık tepe uzaklardan görünmeye başladı. Çevreye hâkim bir noktada. Önünde derin bir vadi. Vadiden ulaşmak kolay görünmüyor; geniş bir yay çizmek gerekecek.Bu da yürüyüşün uzaması demek. Ayrı bir hoşluk. Bilenler bilir…

Önümde bir kesim alanı var. Tomruk yüklü kamyonlar-traktörlerleriş başında. Dev bir karaçam gövdesinde, "Bu ağaç ekolojik ve biyolojik denge için doğaya bırakılmıştır" yazılı. Demek ki kesim alanında bile canlılara barınaklar bırakılıyor. Çevre bilinci bakımından İyi bir uygulama.

Bu arada, zihnime Ebussuud Efendi ve Kanunî’ye atfedilen bir diyalog hücum etti:

Soru: "Meyve ağacına ağınca karınca, günahı var mıdır, karıncayı kırınca?"

Cevap: "Yarın Huzuru Mahşer'e varınca, Süleyman’dan hakkını alır karınca."

Bir an asırlar önce bile hayvanların yaşam hakkını savunan o insanların gerçekten var olup olmadıklarını düşündüm. Bu düşüncelerle hayli yol almışım.

Yolun güneyinin Demirci, kuzeyinin ise Simav sınırlarına dâhil olduğunu koruculardan öğrendim.

Az sonra, enerji nakil hatlarını yenileyen işçilerle selamlaşarak “Hoşcalar Yaylası'na ulaştım. Geniş meralar,terkedilmiş ağıllar, yörükler, semiz koyun sürüleri, besli kangallar…

Bazılarıdönmüşler, yaylada olanlar da var. Birisine uzaktan selendim:

"Selamün Aleyküm Amca, Gelin Uçtu'ya çıkmak istiyorum, zirveye ne kadar sürer?" 

Kangalları susturup el sallayarak, "O tarafa değil, bu tarafa gitti" dedi.

Başta anlamadım, tekrar sordum:

 "Amca, zirve ne kadar sürer?"

 Yine “O tarafa değil, bu tarafa gitti" dedi.

Sonra öğrendim, beni sabah kaybettiği ineğini arayan adama benzetmiş…

Böylece, Gelin Uçtu'nun yollarında "ineğini kaybeden adam" da olduk.

 Yayladan zirve yakın görünüyor, ama dalgalı tepeleri aşmak gerekecek. Gün sarktı. Zamanı da iyi ayarlamak lazım.

Neticede, göğü perdeleyen ormandan çıkarak çıplak kayalıklara ulaştım. Ve işte o an! Büyüleyici bir panorama, insanı heyecanlandıran, "İyi ki gelmişim" dedirten bir manzara. Sanki Uludağ, sanki Bakacak. Fakat aşağıda Bursa yok…

Lökmüş bir devenin boşluğa uzanan boynu gibi, etrafı uçurum kayalıklar zirveye doğru yükseliyor. Derinlerden su sesi geliyor. Vadiye dik inen yalçın kayalıkların altında, sarımsı-kızılımsı adacıklar çam deniziyle çevrilmiş.

Bir süre ıssızlığın sesini dinledim. Ardından ufuklara daldım.

Bozdağlar, Dibekdağı, Çomaklı, Türkmen… Dalga dalga Sındırgı’ya kadar uzanan Demirci Dağları… Aşağılarda Simav Ovası, ötesinde muhteşem Akdağ ve yamaçlarında tablo gibi köyler. Kuzeydoğuda Gölcük, Emet Dağı arkasındaki Domaniç Dağları…

Emet Dağı’nın yamaçlarında gezinirken, açık havada Domaniç Dağları’nın ne kadar net göründüğünü müşahede ettiğim için “Demirci nire, Domaniç Dağları nire?" demiyorum artık

Bir yandan Bozdağlar’a,diğer yandan, Domaniç Dağları’na uzanan manzara o kadar doyumsuz ki, hemen vedalaşmak istemedim. Bu coğrafya, insanı mıknatıs gibi çekiyor desem, yalan söylemiş olmam. Demirci Akıncılarının cevelan alanıydı buralar ve yörüklerin göç yolu.

İşte, yıllar önce Sarıcalarlı Merhum Sarı Yörük Hüseyin Amca'dan dinlediğim "Dibek Dağı-Kütahya göç yolu” gözümün önündeydi. "Manisa Şehri Bilgi Şöleni"nde sunduğum bu yörüklerin göç yoluna bakarak dalıp gittim. Yolun menzilleri, konakları, garipler mezarlığı, türküleri… Bütün bu hatıralar, içimde bir hüzün bıraktı.

Bir mezar taşında şu satırlara rastlamıştım:

"Yıllarca gezdim, yaylada safada,Kader böyle imiş, kaldım burada."

Ayrılmak istemiyor insan, ama güneşin de acelesi var belli. Dönmeli.

Bir koyun sürüsüne rastladım dönüşte. Kangallar görevini yaptı, çoban susturdu.

"Selamün Aleyküm."

"Aleykümselâm."

"Göçmedin mi hala?"

"Havalar iyi, Kasım sonunu buluruz herhalde."

"Hoşçalar’dan mısın?"

" Dibek Dağ’dan."

"Yakın gelmişsin?"

"Uzak uzak gidemiyoruz artık. Bullarda eğleniyoruz."

"Dibek Dağından Sarıcalarlı Sarı Yörük Hüseyin’i tanır mısın?"

"Tanımaz mıyım?.. Rahmetli oldu… çok Yörükçülük yaptı… Kütahya’ya kadar giderdi O. Nereden tanıyorsun Sarı Yörüğü?!"

Demirci'ye gelip de yapmadan dönülmemesi gereken on şeyden biri nedir deseler:

“Gelin Uçtu Tepesine çıkıp, manzaraların sakladıklarını doya doya seyretmek' derim ben."

 

YAZARLAR