Bismillâhirrahmânirrahîm
[Rahmân ve rahîm Allah’ın adıyla]
“Ey iman edenler! Zannın bir ço-ğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” [Hucurât sûresi, âyet 12]
İslam dini güzel ahlâkı teşvik etmiş, kötü alışkanlık ve huyları ise yasaklamıştır. Dinimizin yasakladığı kötü huylardan birisi de hiç şüphesiz gıybettir. Gıybet, bir kimsenin arkasından hoşuna gitmeyecek şeyleri söylemektir. Halk arasında dedikodu olarak da bilinen kötü alışkanlık gıybet ile aynı anlamda kullanılır. İnsanı küçük düşürmeyi amaçlayan kaş - göz hareketi, imâ, işaret gibi gıyaben yapılan her davranış da gıybet sayılır. Gıybet yapılan yerde susan ya da gıybeti onaylayan kişi de gıybete ortak olmuş gibi olur.
Gıybet her şeyden önce saygın ve onurlu olarak yaratılan insanoğlunun onurunu çiğnemektir. İnsan vicdanının da kabul etmediği gıybeti dinimiz haram kılmış, onun hakkında Yüce Kitabımız şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” [1]
Gıybetten uzak durmak ve dilimizden gelebilecek zararlardan in-sanları korumak gerçek anlamda olgun Müslüman olmamızın göstergelerindendir. Peygamberimizin ifadesi ile “Gerçek Müslüman elinden ve dilinden gelebilecek kötülüklerden diğer Müslümanların emin olduğu kişidir.” [2]
Efendimiz (sav) bir başka be-yanlarında dilinin başkalarına vere-bileceği zararlar ve iffeti hakkında kendisine teminat verene, Cennete girmesi için kefil olacağını belirtmişlerdir. [3]
Gıybetin hakim olduğu ailede, akrabalar arasında, arkadaş çevresinde ve topyekun bir toplumda güven, huzur ve saygınlıktan söz etmek mümkün olmaz. Kişinin, dilinin şerrinden emin olmadığı bir kimseyle arkadaşlık kurması, sırlarını paylaşması, komşuluk ilişkilerini devam ettirmesi beklenemez. Birbirine güveni olmayan, arkadan birbirlerini küçük düşürecek dedikodu yayan toplum fertlerinin, zorluklara karşı hep birlikte karşı koyması, sevinçlerini paylaşması, millet olma hasletlerini devam ettirebilmesi mümkün değildir.
Gıybet, kişilik haklarını ihlal eden, insan onurunu zedeleyen kötü bir davranıştır. Gıybet eden yalnızca gıybetini ettiği kişiye zulmetmiş olmaz. O aynı zamanda kendine de zulmetmiş, günahını artırmış olur. Hz. Peygamber, hanımlarından birinin kusurunu aktaran Hz. Aişe`ye “Öyle bir kelime sarfettin ki, eğer o denize karıştırılsaydı denizin suyunu kirletirdi” [4] buyurmak suretiyle gıybetin dalga dalga yayılarak tüm topluma zarar veren bir kötülük olduğuna vurgu yapmıştır.
Gıybet, Kurân-ı Kerîm’in ifadesiyle öldürmekten daha tehlikeli olan fitne [5] ve fesadın da en büyük nedenidir. Önü alınmayan gıybet ve belki de aslı olmayan dedikodular sebebiyle, dargınlıklar ortaya çıkmakta, cinayetler işlenmekte, kan davaları yıllar boyu devam edebilmekte, toplumda korku, endişe ve kargaşa ha-kim olabilmektedir.
İnsanların manevî şahsiyetini zedeleyen, toplumda güven bunalımına ve önyargılara sebep olan gıy-betten uzak durmalı, gıybetin kişileri potansiyel suçluymuş gibi gösterdiğini unutmamalıyız. Konumuzu, Peygamberimizin konuyla ilgili bir hadîs-i şerîfi ile bitirelim: “Bana kimse, ashabımın birinden (canımı sıkacak bir) şey getirmesin. Zira ben, sizin karşınıza, içimde hiçbir şey olmadığı halde çıkmak istiyorum.” [6]
Kaynaklar :
[1] Hucurat, 49/12.
[2] Tirmizî, Îman, 12; Nesâî, Îmân, 8.
[3] Buharî, Rikak, 23.
[4] Ebu Davud, Edeb 40, (4875).
[5] Bakara, 2/191.
[6] Ebu Davud, Edeb 33, (4860).