MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


“Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları” Romanı Hakkında

"... Geçmişi, ruhsuz bir anlatı olmanın dışına çıkararak, yaşanmış, insanlı bir zaman dilimi hâline getiren, sanattır..."


                Şehadetinin yüzüncü yılı dolayısıyla bu sene, Makbule Hanım ve Demirci Akıncılarıyla ilgili iki roman yayımlandı.

                İlki Serra Menekay’ın, Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları, Tarihi Roman, Galeati yayıncılık, Ocak 2022 Ankara.

                Diğeri de, İlknur Bektaş’ın, Gördesli Makbule Millî Mücadele Kahramanı, Roman, Cinius yayınları 2022.

XXX

                İki romanı da okudum.

                Roland Barthes’den cesaret alıp, “bir okur” olarak “eser üzerine” konuşabiliriz sanırım.

                Serra Menekay, tıp doktoru, Biyokimya ve Klinik Biyokimya uzmanı. Sanat ve edebiyata ilgisi meslek öncesine kadar gidiyor. Tarihçi bir baba, subay bir eş, köken arayışı ve sıkı okumalar onu tarihe yönlendiriyor. Gençliğini geçirdiği Ödemiş merkezli Kuvayı Milliye harekâtını inceleyip kitaplaştırıyor. Çeşitli dönemlerle ilgili daha birçok çalışma yaparak, onuncu kitabına, Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları, tarihi roman adını vermiş.

                Biyografisini okuduğumda, tıp fakültesinden arada sırada hekim de çıkar, sözü somutlaşıyor zihnimde.

                Sanatçı Pınar Ayhan, romanla ilgili görüşlerini şöyle ifade ediyor, arka kapakta;

                “Serra Menekay, titiz araştırmacılığını yüreğinin en derinlerindeki vatan sevgisiyle harmanlayarak anlatıyor topraklarımızda yaşananları. Kısacık ömründeki varlığını vatanının bağımsızlığına armağan eden efelerin kınalısı Gördesli Makbule’yi, yürekli yavuklusu Halil Efe’yi, yiğit Parti Pehlivan Ağa’yı, sözü özü bir İbrahim Ethem’i ve vicdanın ağırlığında ezilerek yitip giden Çerkez Ethem’i ve nicelerini anlatan bu kitap sayesinde elinizde bir pusula tutuyormuş gibi hissedeceksiniz.”

XXX

                286 sayfalık eser, Ahmet Şerif İzgören’in sunuş, yazarın teşekkür yazısıyla açılıyor, sonra bölümler halinde esas anlatı başlıyor. Kaynakça öncesindeki “sonra ne oldu” bölümünde ise karakterlerin fotoğrafları eşliğinde savaş sonrası hayatları özetleniyor.

                Romanda kişiler hayali değil, İbrahim Ethem, Çerkez Ethem, Parti Pehlivan, Halil Efe, Makbule Hanım, Sarı Mehmet Efe, Molla Mehmet Efendi, Zeliha Hanım, Doktor Fazıl vb gibi tarihi kişiliklerdir. Kurgulanmış kişiler yoktur. Kırımlı Ayşe Kuvayı Milliyeci ve tarihi bir kişilik olmakla birlikte, Makbule’yle Gördes’te karşılaşması, konuşması anakronizm olup yazarın bilinçli bir kurgusudur. Kurtuluşa emek veren tüm kadınlarımıza bir selamdır.

                Olayların geçtiği, mekân akıncılar bölgesi, ağırlıklı olarak, Balıkesir, Bigadiç Sındırgı, Gördes, Demirci, Selendi, Eşme, Kula ile Simav vadi oluğunun kuzeyindeki Akdağ ve Ulus Dağı’dır.

                Zaman olarak ise, Kurtuluş Savaşı yılları, 23 Ocak 1921 Tahtalı Değirmen’de Kuvayı Seyyarenin dağılmasıyla başlıyor, 30 Eylül 1922 Balıkesir’de Demirci Akıncıları’nın dağılma kararıyla sona eriyor.

                Romanda, Demirci Akıncılarının teşekkülü, vatanseverlikleri, sıkıntıları, mücadeleleri, Makbule ve Halil Efe’nin dramatik aşkları, şehadetleri, Kurtuluş Savaşı’nın parçası olarak ete kemiğe bürünüyor.

XXX

                Olaylar tarihi kaynaklara uygun, zaman zaman da dipnotlu anlatıldığından, anlatıya “belgesel roman” denilebilir.

                Kaynaklarına gelince.

                İbrahim Ethem’in Demirci Kaymakamı ve Akıncı Müfrezeleri Reisi olduğu zamanlarda, günü gününe tuttuğu notlardan ve belgelerden oluşan, tarihçilere referans, edebiyat ve sanatçılara ilham kaynağı olan, 454 sayfalık “Demirci Akıncıları” adlı hatırası romancımızın ana kaynağı olmuştur.

                Eğitimci, araştırmacı rahmetli İbrahim Çiçek Hoca’mın müfrezelerde çarpışan, Salihlili Kürt Ali Efe ve Ahmet Erdemli Efe ile hayattayken yaptığı söyleşilerine dayanan, Gördesli Makbule ve Silah Arkadaşları, çalışması geniş bir yer bulmuştur romanda. İyi ki o söyleşiler zamanında yapılmış. İbrahim Çiçek Hocamı rahmetle anıyorum.

                Bünyamin As’ın “Bir Kuvayı Milliyeci: Parti Pehlivan” çalışması da en çok alıntı yapılan kaynaklardan.

                Belki de bu yüzden, romanın ikinci adamı ve bıçkın delikanlısı Parti Pehlivanın renkli kişiliğini daha yakından tanıyoruz.

                Sanatçı, akademik verilere sadık kalmak zorunda değil, ama gözüm bir sayfalık teşekkür listesinde, Nurettin Gülmez, İsmail Oğuz, Bünyamin As ve İbrahim Çiçek adlarını aradı durdu.

XXX

                Romanı bitirdiğimde aklımdan ilk geçirdiğim şu oldu.

                Okumaya geçmeden önce, zaman, mekân ve kişiler hakkında az da olsa malumat sahibi olmak, okuma lezzetini, verimini daha da artıracaktır.

                Bu bağlamda, Kurtuluş Savaşı (1919-1922) yıllarının temel olaylarını, İzmir’in işgali sonrası ülkenin durumunu, Kuvayı Milliye ve kong releri, meclisin açılışını, Yunan genel taarruzlarını, İnönü, Kütahya - Eskişehir, Sakarya, Büyük Taarruz ve Eylül sonuna kadar, Dumlupınar’dan başlayıp, İzmir’de sonlanan “takip harekâtı”nı genel hatlarıyla bilmek...

                Akıncılar bölgesinin engebeli topografyasını, şehir ve kır yerleşimini yol ve geçitleri, az da olsa dış mekânı tanımak…

                Şahıs kadrosu hakkında kısa bilgiler edinmek…

                Bu tür bir okuma, eserin bilgi ve duygusundan daha iyi istifade etmemizi sağlayacak, belki de savaş alanlarını gezip, Makbule’nin Halil Efe’nin mezarlarını yerinde görme isteği bile uyandıracaktır.

                Aslında, “tabula rasa” ile başlasanız bile kaybınız olmayacaktır.

                Romanı elinize aldığınızda, birkaç yılda, dar bir vatan parçasında geçen olaylar arasında boğulmuyorsunuz.

                Sayısız olay ve olgu içerisinde, yazarın anakronizme düşmeden, sağlam kurgusu, su gibi akan dili, vatan sevgisini öne çıkaran dengeli bir üslubu sayesinde, romanı elinizden düşüremiyorsunuz.

XXX

                Kapak resmi Ödemişli ressam Mustafa Ali Kasap’a ait.

                Kişisel kanaatim.

                Eğer, Demircili ressam İsmail Çeşmeci’nin, elan Akıncılar Derneği’nde sergilenen, Demirci’nin 1920’lerdeki tarihi siluetini ve Hükümet Konağını gösteren tablosu, ya da Makbule’yi akıncılarla birlikte resmeden tabloları kullanılmış olsaydı, görsel çağrışımıyla, okurun zaman mekân ve dönem algısını güçlendirmeye yardımcı olurdu.

XXX

                Hasılı kelam.

                Makbule Hanım ve Demirci Akıncılarıyla ilgili akademik yayınlara ulaşamayan, ulaşsa da, akademik dil nedeniyle ağır bulup uzak duranlar, İbrahim Ethem Bey’in “Demirci Akıncıları” adlı oylumlu hatırasının kapağını açmaya cesaret edemeyenler, Dr. Serra Hanım’ın bu romanıyla iyi bir başlangıç yapabilirler Akıncılara.

                Geçmişi, ruhsuz bir anlatı olmanın dışına çıkararak, yaşanmış, insanlı bir zaman dilimi hâline getiren, sanattır.

                Tarih, ancak sanatla düşünülüp hissedilebilen bir zaman dilimi hâline gelebilir.

                Bu anlamda, "Gördesli Makbule ve Demirci Akıncıları" romanı başarıyor bunu.

YAZARLAR