MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


GÜLE GÜLE RÂSİH HOCA…


Fakültemiz öğretim üyelerinden Doç.Dr. Rasih Erkul Nisan 2019’da MCBÜ Eğitim Fakültesi’nden emekli oldu.

Bu vesileyle;  hocaların hocası hakkında duygu ve düşüncelerimi ifade edeyim istedim.

İnsan hakkında konuşmanın,  yazmanın ne kadar zor olduğunun bilincindeyim.

 Ancak dile getirilenlerin, eksiklikler ve acemiliklerle dolu olacağını da biliyorum.

 Her insan bir âlem…  Her insan bir muamma…

 Yine de, bütün bunların farkında olarak birkaç şey söylemenin doğru olacağını düşünüyorum.

 Burada, onun akademik çalışmaları üzerinde duracak değilim.

Akademik geçmişi fakültenin internet sayfasından kolayca öğrenilebilir.

Bu yazıda, daha çok çeyrek asra yaklaşan bir dostluğumuzun açtığı pencereden görebildiklerimi paylaşmaya gayret edeceğim.

XXX

Bir zamanlar, hafızalardan silinmeyen yangın ve depremiyle zikredilen, bu gün eğitim şehri olarak anılan Demirci ile aynı kaderi paylaşmışlardır.

Kadim şehir Demirci’de,  kaybolmaya yüz tutan terzilik mesleğinin meşhur ustalarından Terzi Nurullah’ın oğludur. Terzi Nurullah çevrede herkesçe bilinen, tanınan bir esnaftır. Çocukluğu o yıllarda otantikliğini koruyan bu şehrin mahallelerinde geçmiştir.

Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirince, neredeyse, kırk iki yıllık eğitimcilik/ akademisyenlik hayatını Demirci’de, 1964’te İlköğretmen Okulu olarak temeli atılan, Eğitim Fakültesi’nde geçirmiştir.

Türkçe eğitimi bölüm başkanlığı ve idarecilik görevlerinde de bulunmuştur.

Fakültenin en eski hocalarındandır.

XXX

Derslerindeki akademik titizliği, disiplini ve adaletiyle tanınırdı.

O,  bir yandan öğrencileri mesleğe yetiştirirken,  öte yandan dışarda yaşanan realiteyi de hatırlatarak onların hayata da hazırlanmalarına yardımcı olmuştur.

Öğrencileriylediyaloğu iyiydi, sevilirdi, bölümün babası gibi görülürdü.

Binlercesi,adından mülhem, ince bir zekâ, berrak bir hafızaya sahip olan Hocanın, tedrisatından geçmiştir.

Bugün, memleketin her köşesinde, onun bir talebesine merhaba demek mümkündür.

Bu nitelikleriyle, “Hocaların hocası” unvanını layıkıyla hak etmektedir.

Hem öğrencilerin hem bizim gözümüzde, kendisi olmasa da bahçede, koridorda, sınıflarda, dekanlık binasının ikinci katında, soldan ilk odada,   güzel anıları hepvar olmaya devam edecektir.

 

XXX

Bana soracak olursanız; daha şakaklarına kar yağmamış, engin bir kültüre sahip, iyi bir arşivcidir o. Seyahati sever,  zaten ailecek seyyahtırlar bile diyebiliriz. Tabi benim kadar olmasalar da!!!.“Eyüp sabrı” vardır kendilerinde, ne ki taşarsa etrafta gözükmemekte sonsuz fayda vardır... Karizmadır, ancak teşhirini sevmez. Narsisit kişilikten uzaktır. Tevazuu bazılarına çok daha yakışır. Vefa’nın İstanbul’da bir semt olmadığını bilen, dostluğuna sadık, has meclislerde sanat musıkisi terennüm eden,kalabalıklarda yalnızmış gibi görünen, halinden memnun,bulanmadan donmadan akan bir eğitimci…

Tanpınar, Haşim için “ hayatı kasten daraltırdı” der. Rasih Hocam da hayatı kasten daraltanlardandı. Kendini dış âleme-popülariteye- fazla açmazdı. Hayatı daha derin, yoğun, nitelikli yaşamak ve “an”larını genişletmek için yapardı bunu.

Bundan mütevellit hayatı ev ile okul arasında geçerdi. Fakültedeki odası dünyadan genişti. Aydınlıktı. Kitapları nizamiydi. Bu tertip ve düzenin arkasında eşi öğretmen Asiye Hoca Hanım’ın ne kertede rolü vardır bilinmez.

Ev- okul ikilemine rağmen, ara sıra üçgen yapmayı da severdi. Birlikte gezintilerimiz olurdu. Akarsu Eczanesi, Halıkent Müstakil Bölge Gazetesi, Terzi Nuri’nin mekânı, her yıl Nisan ayında açılan İzmir Kitap Fuarı, Fakülte Kütüphanesi en önemli duraklarımız arasındaydı. Buradaki kadim dostlarla sohbetler; kültür, sanat, kitap ve hayat üzerineydi daima.

Hiç unutmam birinde Manisa’da buluşup Trenle Balıkesir’e gitmiştik, neden gittiğimizi de bilmiyorduk. Bir başka gün de Sevinçler ‘den Esenyurt Köyü’ne kadar nedensiz yürüdüğümüzü hatırlıyorum.

Hoca kitaplarını toplamaya başladı.

Emekli kütüphanelerinin kaderi hep bir dramolmuştur gerçekten.

Her birinin ayrı hikâyesi olan kitapların geleceği endişelendirir onları.

Emekli akademisyen  kütüphanelerinin hikayesi de birbirine benzer hep.

Has bibliyofilin, mahrem kütüphanesiyle imtihanı hep hüzünlendirir beni. Sevgili Mehmet Tatlısu dostum, Fakülte Kütüphanesi’ne dörtbinondokuz kitabını bağışlayarak dindirmişti sızısını.

 Kitaplar toplanırken/ dağıtılırken hissedilenler, dile getirilemez, anlatılamaz...

Özel kütüphanelerin dağılması, bir yuvanın dağılması gibi gelir bana.

Çeyrek asra yaklaşan hatıralar, Hilmi Yavuz’un ifadesiyle, belleğimin kuytularında sakladığım bir mücevher gibi karşıma çıkıyorlar birer birer…

XXX

 

Cahit Sıtkı’nın fısıldadığı gibi,

Artık ne kürk ne post isterim,

Başım hoş değil devran ile

En gerçeğinden dost isterim

Gelsin elinde derman ile”  diyerek emekliliğini istedi.

 Yaşadığı kadim şehrin birkaç belleğinden biri olan, kırkiki yıl boyunca eğitimci yetiştiren, yazılı kaynaklardan ve yaşanmışlıklarından damıtarak “ Akıncılar Şehri Demirci”, adıyla dışsallaştıracağı bilinç sahibinden, Demirci’nin insanları da yeterince faydalanabildi mi, bilmiyorum.

Bu vesileyle, bu sayfalarda daha önce kendilerini misafir ettiğim; koca yürekli Bahtiyar Hoca’ma Cenabı Allah’tan rahmet dilerken; nevi şahsına münhasır, kültür adamı iki dostumu Mehmet Tatlısu ile İsmet Alpaslan’ın da çalışmalarını takip etmekten tarifsiz haz duyduğumu belirtmek isterim.

Onların emeklilik yıllarında ürettiği entelektüel atmosferi, Rasih Hocamın da üreteceğine dair inancım tamdır.

Rasih Hocama hayırlı olsun diyorum.

Bundan sonraki hayatında sağlık, başarı ve mutluluklar diliyorum.

Necatigil’in buyurduğu gibi;

“yazılmadan kaldı bazı şeyler,

Gene de yazılmış kadar oldu”

 

YAZARLAR