Fatih TUNA / Demirci İlçe Müftülüğü Din Hizmetleri Uzmanı

Tarih: 06.11.2024 11:00

GÜNÜMÜZÜN BÜYÜK PROBLEMİ!!! LÜTFEN DİKKATLE OKUYALIM VE OKUDUĞUMUZU AKTARALIM LÜTFEN !!!

Facebook Twitter Linked-in

Son dönemde sosyal medyada LGBT'yi özendirmeye yönelik reklam ve içerikler artarken; markalar, ürünlerine yerleştirdikleri LGBT sembolleriyle bu durumu normalleştirmeye çalışıyor. Özellikle ergenlerde sadece yüzde 2 oranında görülen "cinsiyet hoşnutsuzluğu" durumunu kullanıyorlar ve gençleri ameliyat olmaları sonucunda kadına ya da erkeğe dönüşebilecekleri konusunda kandırıyorlar.
Öncelikle cinsiyet ameliyatla veya hormonlarla değiştirilebilen bir şey değildir. "Cinsiyet değiştirme ameliyatı" yanlış bir nitelemedir, ameliyatlarla bir erkek kadına ya da bir kadın erkeğe dönüşemez, bu mümkün değildir. Yapılan cinsiyetin değiştirilmesi değil, cinsiyetin iptalidir. Transseksüeller cinsiyetlerini değiştiren değil "cinsiyetlerini iptal eden" (ne erkek ne kadın haline gelen) bireylerdir.
Gerçekleştirilen bu ameliyatlar sonucunda bireylerin vücutlarında sakatlanmalar ve estetik problemler meydana geliyor. Peki, bu bireyler kendi bedenlerini sakatlayacak şekilde bu zahmetli ve acı verici ameliyatları neden yaptırıyor ve niçin cinsiyetlerini iptal ettiriyorlar? Çünkü biyolojik cinsiyetleri ile uyumlu bir cinsiyet kimliği (psikolojik cinsiyet) geliştiremiyor, "cinsiyet hoşnutsuzluğu" içinde oluyorlar; "ben erkek bedeninde hapsolmuş kadınım" ya da "ben kadın bedeninde hapsolmuş erkeğim" düşüncesi sonucunda bedenleri ile savaşmaya başlıyorlar.
Psikolojik cinsiyetlerini düzeltemedikleri (kendilerine yardımcı olacak bir terapist bulamadıkları için) "biyolojik cinsiyet" ile "psikolojik cinsiyet" arasındaki çatışmayı biyolojik bedene müdahale ederek çözmeye çalışıyorlar; yani erkek ise erkeklik organlarını, kadın ise kadınlık organlarını kestirip attırmak istiyorlar. Yaşadıkları ruhsal sorunların bu şekilde son bulacağını düşünüyorlar. Ama tabii ki yanılıyor ve de kandırılıyorlar.
Pişman olan trans bireyler, cinsiyet geçişine karşı mücadele veriyor
Yapılan çalışmalar translarda sık görülen anksiyete, depresyon, madde kullanımı ve intihar gibi ruhsal sorunların ameliyatlardan sonra da yüksek oranda devam ettiğini, bu sorunların bitmediğini, ilaveten intihar, kalp-damar hastalıkları ve kansere bağlı ölümlerin daha da arttığını gösteriyor. Bununla birlikte son yıllarda ameliyattan sonra azımsanmayacak sayıda pişman olan trans bireyler var. Geçir-dikleri ameliyatlar sonrası depresyondan kurtulamadıkları gibi, yaşam kaliteleri de anlamlı bir şekilde düşüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar.
Hatta bu pişmanlıklar o kadar artmaya başladı ki, lobinin baskılarına ve tüm örtme çabalarına rağmen sadece akademik yayınlara değil Reuters ve Dailymail.com gibi ünlü ajanslarının/sitelerin raporlarına (haber analizlerine) de yansıyor. Pişman olan translar organize oluyor ve "Detrans etkinlikleri" düzenleyerek geçişe karşı mücadele veriyorlar, aynı hataya başkaları düşmesin diye çaba sarf ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu ameliyatlardan sonra pişmanlık fayda vermiyor, kaybedilen organlar geri alınamıyor.
Cinsiyet kimliği erken çocukluk döneminde gelişir
Transseksüellik de eşcinsellik gibi temelde bir cinsiyet kimliği problemidir; cinsiyet kimliği ise erken çocukluk döneminde (1-6 yaş arasında) gelişir, kritik rolü de hem cins ebeveynle özdeşim (identifijasyon) ve akran etkileşimleri oynar. Çocuk-larımızın biyolojik cinsiyetlerine uygun, sağlıklı bir cinsiyet kimliği geliştirebilmesi için bu süreçlerin sağlıklı yaşanması gerekir, erkek çocuk babası ile kız çocuk annesi ile özdeşim kurabilmeli, onları modellemelidir. Biyolojik cinsiyetine uygun cinsiyet kimliğini ancak bu şekilde geliştirebilir. Bunu başara-mazsa, cinsiyet kimlik bozukluğu veya cinsiyet hoşnutsuzluğunu dediğimiz durum ortaya çıkar. Bu hoşnutsuzlukların fark ve tedavi edilmeden ergenlik dönemine kadar gelinirse ki bunların önemli bir kısmı ergenliğin sonuna kadar geriler ancak bu durum ergenliğin sonuna kadar gerilemez ise, önemli bir bölümü transseksüel oluyor. Hoşnutsuzluğu gerileyenlerin ise, önemli bir bölümün eşcinsel oluyor.
Bu duruma karşın öncelikle ebeveynlerin bilinçlenmesi gerekiyor. Çocuğuna model olamayan baba ya da çocuğuna model olamayan anne çocukların cinsiyet kimlik gelişimini etkiliyor ve onları cinsiyet hoşnutsuzluğuna sürüklüyor olabilir. Hatalı ebeveyn davranışı illa şiddet uygulayan, ilgisiz anne baba demek değil bazı durumlarda aşırı anne şefkati bile bu durum için bir risk oluşturabiliyor. O halde bu konuda ebeveynlerin çok bilinçli olması gerekiyor, aslında bizim odaklanmamız gereken temel meselemiz budur. Koruyucu tedbirler bağlamında öncelikle yapmamız gereken budur.
Günümüzde yaşadığımız olay da budur. Olaylar ilerlemeden, suyu baştan kesmeliyiz. Çocuklar cinsiyet hoşnutsuzluğu aşamasına geldikten sonra iş daha da zorlaşıyor. Ebeveynlerin "biz bunu kabul etmiyoruz, istemiyoruz, asalım, keselim, yasaklayalım" demesinin bir yararı olmuyor. Bu sorunu yasaklayarak, bağırarak-çağırarak, slogan atarak çözemeyiz, ancak akılla ve bilimle çözebiliriz.
Çocuklar için eşcinsel ya da transseksüel demek yanlıştır
Çocuklarda cinsiyet hoşnutsuzluğu yaşanması ya da trans çocuklarla ilgili sosyal medya gündeminde dolaşan bir video var. Bu videoda bir kadın bebeğine "sen kız mısın, yoksa erkek misin" diye soruyor. Anne burada sen ne istersen onu olabilirsin demek istiyor. Bu yaklaşım kesinlikle doğru değildir, bilimsel literatüre de aykırıdır. Çünkü cinsiyet kimliği erken çocukluk döneminde gelişmeye başlar. Özellikle 1 - 6 yaş arasında gelişir ve ergenlik döneminin sonuna kadar yani 20'li yaşlarda son bulur. Nihai şeklini ise ergenlik döneminin sonunda almış olur.
Bu sebeple mevcut literatür 18 yaşının altındaki bireyler için çocuk veya ergen nitelemesini yapıyor. Genellikle çocuklar erkek ise babasını, kız ise annesini modeller. Çocuk bu modellemeyi yapamaz ise cinsiyet karmaşası yaşar. Cinsiyet kimliği sorunu yaşayan çocuklar için konuştuğumuz tanı "cinsiyet kimlik bo-zukluğu" ya da "gender dysphoria" yani cinsiyet hoşnutsuzluğudur. Bu nitelendirmelerin dışında çocuklar için hatta bebek denilebilecek yaştaki çocuklar için eşcinsel ya da transseksüel tanımlaması yapmak son derece yanlış bir yaklaşımdır ve bilimsel ilkelere aykırıdır.
Çocuğun cinsiyet gelişimi yaşadığı dönem-de bu şekilde kafasını karıştırmak son derece yanlış bir yaklaşımdır. Psikolojinin kurucu öncülerinden Adler, "2 yaşına gelen her çocuğa cinsiyetinin ne olduğunu söyleyin ve bunun değişmeyeceğini de belirtin. Böylece cinsiyet kimliği etkileşiminde çok kritik bir aşamayı aşmış ve bunu beynine yerleştirmiş olursunuz" der. Çünkü çekirdek cinsiyet kimliği 1 - 3 yaş arasında gelişir.
Demek ki 2 yaşına gelen çocukta şunu yapmak gerekiyor: Çocuk erkek ise, "oğlum sen erkeksin bu değişemez, büyüyünce baban gibi olacaksın" çocuk kız ise, "kızım sen kızsın bu değişemez, büyüyünce annen gibi olacaksın" şeklinde çocuğa telkinde bulunmanız gerekiyor diyor. Çünkü bu aşamada çocuk cinsiyet kimliğini geliştirmeye başlamıştır ve bu dönemde çocuğun kafasını karıştırmamak gerekir.

DİPNOT : 
Prof. Dr. Zeki BAYRAKTAR hocamızın yazısından alıntıdır. Özenle okursak var olan tehlikeyi daha iyi göreceğimizi umuyorum. Lütfen çocuklarımızı dikkatli yetiştirelim ve onlara cinsiyet kimlik bozukluğu noktasında da gerekli yardımı yapalım. Bilmiyorsak psikologlardan veya müftülüğümüze gelerek gerekli yönlendirmeyi yapabiliriz. Zor bir zamandayız AİLELER olarak uyanık olmalıyız.    
  
Selam ve Dua ile..

 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —