Vaiz Muharrem DEMİR


HADİSLERLE İSLAM // AHİRET: BEKA YURDUMUZ

"...Kur’an’ın ve hadislerin ifade ettiği diriliş ve sonrası yaşanacak sahneler, dünya hayatındaki yaşantıya göre şekillenecek, dünyada Allah ve Resûlü’nün gösterdiği yolda yürüyenler âhiret hayatının bütün merhalelerinde rahat edecek, huzur bulacak ve Yüce Allah’ın kendileri için sunduğu kolaylıkları yaşayacaklardır..."


         Veda Haccı günleriydi. Allah Resûlü’yle birlikte bütün hacılar Arafat’a çıkmıştı. Bir ara Allah Resûlü’nün yanında devesinin üzerinde oturan bir sahâbî, devenin ani bir hareketi ile yere düştü, boynu kırıldı ve öldü. Allah Resûlü, “O’nu su ve sidr ile yıkayın, iki ihram bezi ile kefenleyin. O’na koku sürmeyin ve başını örtmeyin. Çünkü kıyamet günü O, lebbeyk diyerek diriltilecektir.” buyurdu. (Buhârî, Cenâiz, 19) Allah Resûlü’nün bahsettiği “ba’s” yani diriliş, “Kıyamet koptuktan sonra sûra ikinci defa üfürülmesi ile bütün varlıkların hesap vermek üzere tekrar diriltilmeleri, yeniden canlandırılmaları” demektir.

         Kur’an’da “yevmü’1-ba’s” ve “yevmü"l-hurûc” diye isimlendirilen diriliş günü; kabirlerin açılacağı, yeryüzünün içindeki ağırlıkları dışarıya atacağı, Allah’ın insanları tekrar dirilterek yerden ot bitirir gibi topraktan çıkaracağı, ölmüş insanların ayağa kalkacağı, canlanacağı gün şeklinde tasvir edilir.

         Yeniden diriliş, çürümüş olan insan bedeninin parçalarının bir araya getirilmesi ve bu bedene ruhun iade edilmesi suretiyle ruhen ve bedenen gerçekleşecektir. Nitekim, “Şu çürümüş kemikleri kim diriltecek?” diyenlere cevap olarak, “De ki, onları ilk defa yaratan diriltecektir.” (Yâsîn, 36/78-79) buyrulması dirilişin hem ruh hem de beden ile birlikte gerçekleşeceğini göstermektedir.

         Âhiret hayatında dirilişten sonraki merhale “haşir” ve “mahşer”dir. Kıyamet gününde yeniden diriltilen bütün insanların hesaba çekilmek üzere bir meydana sevk edilip toplanmasına “haşir”, toplanılacak yere de “mahşer”, “mevkıf” veya “arasat” denir.

         Kur’ân-ı Kerîm’de haşir ayrıntılı olarak anlatılmaktadır. Kur’an, insanların ve cinlerin hesaba çekilmek için haşredileceklerini haber vermektedir. Ayrıca bütün insanların bir araya toplanacakları bir günden ve o günün aldananların ortaya çıkacağı bir gün olacağından, Allah’ın bütün insanları bir gün kadar kısa hissettikleri bir zaman içerisinde bir araya getireceğinden, huzurunda toplayacağından bahsetmektedir. O gün yer yarılacak, insanlar süratle kabirlerinden çıkarak çekirgeler gibi kendilerini çağırana doğru koşacak, herkesin yanında, biri yaptıklarına şahitlik etmek, diğeri de onu mahşere götürmekle görevli iki melek bulunacak, kimsenin bir başkasına faydası veya zararı dokunamayacaktır. O gün, günahkârların gözlerinin korkudan gömgök olacağı, âmâ, dilsiz, sağır olacakları, yüzüstü sürünecekleri, suya koşan develer gibi susayacakları, zincire vurulup katrandan gömlek giydirilecekleri ve bu hâlde haşredilecekleri âyetlerde bildirilmektedir.

Hadislerde de haşrin şekli, inanç ve amelleri değişik olan insanların haşir esnasındaki durumları hakkında çeşitli bilgiler verilmektedir. Allah Resûlü haşir esnasında insanların yalınayak, çıplak ve sünnetsiz olacaklarını, insanların kendi dertlerini ve sıkıntılarını düşünmekten birbirlerine bakamayacaklarını, kiminin binitli, kiminin yaya, kiminin de yüzüstü sürünerek mahşer yerinde toplanacaklarını haber vermiş, sahâbe-i kirâmın, “Ey Allah’ın Resûlü! Yüzüstü nasıl yürüyecekler?” diye sormaları üzerine de, “Onları ayakları üzerinde yürütmeye kadir olan (gücü yeten) Allah, yüzleri üstünde de yürütmeye kadirdir.” (Buhârî, Rikâk, 45) buyurmuştur.

         Allah Resûlü ilk olarak haşredilecek kişinin kendisi olacağını ifade etmiş, insanların dünya hayatında yapıp ettiklerine göre farklı şekillerde haşr edileceklerini bildirmiştir. O gün haşrolunan insanlardan bir kısmı Allah’ın arşının gölgesinde barınacak, diğer bir kısmı ise ağız ve kulak hizasına kadar ter içerisinde kalacaktır. Başka bir hadiste de insanların üç grup hâlinde; birinci grubun binek üzerinde karnı tok ve giyinmiş; ikinci grubun melekler tarafından yüzükoyun süründürülerek cehenneme atılmış; üçüncü grubun ise Allah’ın arkalarından gönderdiği bir afetten kaçarak haşredilecekleri haber verilmiştir. Böylesine dehşetli sahnelerin yaşanacağı o günde Allah Resûlü kendisinin fakirlerle beraber haşredilmek istediğini ifade etmiştir.

         İnsanların haşredileceği mahşer meydanı ise kepeksiz undan yapılmış ekmek gibi bembeyaz, hiç kimsenin saklanabileceği tümsek veya çukurun bulunmadığı dümdüz bir arazi ve bir kimseye yol gösterecek herhangi bir işaretin (dağ, taş veya ağacın) olmadığı bir yer olarak tasvir edilmiştir. O günün tek hâkimi olan Yüce Allah, bu meydanda bütün insanları toplayacak, “Melik ancak benim! Deyyân (amellere karşılık veren) ancak benim!” (Buhârî, Tevhîd, 32) diyerek onlara seslenecektir.

         O gün dünyada insanın yapıp ettiklerini izleyip kaydeden meleklerin ortaya koyacağı amel defterleri herkese verilip okutulacaktır. Yaptıklarının eksiksiz olarak kaydedildiğini görerek hayretler içerisinde kalan insanın hâli Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle anlatılmaktadır: “(O gün) Kitap (herkesin amel defteri) ortaya konmuştur. Suçluların, onda yazılı olanlardan korkmuş olduklarını görürsün. "Vay hâlimize!" derler, "Bu nasıl bir kitap! Küçük büyük hiçbir şey bırakmaksızın (yaptıklarımızın) hepsini sayıp dökmüş!" Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye zulmetmez.” (Kehf, 18/49) İnsanlardan bir kısmının kitabı sağ tarafından verilecek, bir kısmınınki de sol tarafından veya arkasından verilecektir. Kitabını sağ tarafından alanların hesapları kolay, sol tarafından veya arkalarından alanlarınki ise çok zor olacaktır.

         Amel defterlerinin dağıtılmasından sonra adalet terazileri kurulacak ve hesap görülecektir. O gün tek hesap sorucu Allah’tır. Yüce Allah hesabı eksiksiz ve son derece hızlı bir şekilde görecek, amellerin tartılması için teraziler kuracaktır. Bu husus Kur’an’da şu şekilde zikredilir: “Biz, kıyamet günü için adalet terazileri kurarız. Artık kimseye, hiçbir şekilde haksızlık edilmez. (Yapılan iş) bir hardal tanesi kadar dahi olsa, onu (adalet terazisine) getiririz. Hesap gören olarak biz herkese yeteriz.” (Enbiyâ, 21/47) Yüce Allah hesap anında asla haksızlık yapmayacak, zerre kadar iyilik yapan da zerre kadar kötülük yapan da yaptığının karşılığını görecektir. O gün sevap tartıları ağır basanlar kurtuluşa erecek, tartıları hafif gelenlerse kendilerine yazık etmiş olacaklardır.

         Kıyamet günü Müslümanların ilk hesaba çekileceği şey, farz namazlardır. Eğer farz namazlarında eksiklik varsa Yüce Allah meleklerine, “Kulumun nafile namazı var mı bakınız.” buyuracaktır. Nafilelerle eksik farzların tamamlanmasını ve hesabın da ona göre yapılmasını emredecektir. O gün Yüce Allah, vermiş olduğu tüm nimetlerin ve bu nimetler için şükredilip edilmediğinin hesabını soracak, Hz. Peygamber’in işaret buyurduğu üzere temel iki besin kaynağı olan su ve hurmanın hesabı dahi sorulacaktır.

         Sevgili Peygamberimizin bildirdiğine göre o gün Yüce Allah sorgulamayı doğrudan kendisi yapar, insana aracısız hitap eder. O zaman insan sağına bakar dünyada yaptıklarından başka bir şey göremez, soluna bakar dünyada yaptıklarından başka bir şey göremez, önüne bakar yüzünün karşısında ateşten başka bir şey göremez. Onun için herkes, Peygamber Efendimizin ifadesiyle, yarım hurma miktarı sadaka vermekle dahi olsa ateşten korunmanın yolunu aramalıdır.

         Âhiret hayatındaki önemli duraklardan biri de “sırat”tır. Sırat, cehennemin üzerine kurulup herkesin üzerinden geçmek zorunda olduğu köprüdür. Övgüye lâyık, dosdoğru ve düzgün gibi sıfatlarla nitelenen sırat kelimesi, Kur’an’da Allah’ın peygamberlerle gönderdiği “doğru yol” için kullanılmaktadır.

         Hadis rivayetlerinde sırat, “sa’dân” denilen bir bitkinin dikenini andıran alevleri, kanca ve çengelleri olan, cehennemin iki yakası üzerine kurulan, insanların üstünden geçmeye çalıştıkları, kiminin sapasağlam geçip kurtulduğu, kiminin o diken gibi alevlerden yara alarak kurtulduğu, kiminin de o diken gibi alevlere takılarak tepetaklak cehenneme yuvarlandığı kaygan bir köprü olarak tasvir edilir. Nitekim Hz. Peygamber, “Müminler sırattan kimi göz kırpacak kadar az bir zamanda, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi, kimi de iyi cins at ve deve gibi hızla geçer. Bazısı (bakarsın) sapasağlam kurtulmuş, diğeri yara almış da salıverilmiş, kimi de cehennem ateşine yığılmış kalmış olarak geçer.” (Müslim, Îmân, 302) buyurarak bu gerçeğe işaret etmiştir.

         Âhiret hayatındaki duraklardan biri de “havz-ı kevser”dir. Resûl-i Ekrem, “Kevser, iki kıyısı altından, yatağı inci ve yakuttan olan cennette bir nehirdir. Toprağı miskten hoş, suyu baldan tatlı ve kardan beyazdır.” (Tirmizî, Tefsî- ru’l-Kur’ân, 108) buyurmuştur. O, Allah Resûlü’nün Müslüman kardeşlerini cennette karşılayacağı bir havuzdur. Bu konuda nakledilen rivayete göre, Allah Resûlü bir gün bir mezarlığa uğradı ve “Ey müminler topluluğu, selâm olsun size! Biz de inşallah size katılacağız.” diyerek, “Kardeşlerimi görmekten dolayı sevindim.” buyurdu. Oradakiler, “Ey Allah’ın Resûlü! Biz senin kardeşin değil miyiz?” dediler. Allah Resûlü, “Siz benim ashâbımsınız, kardeşlerim ise henüz gelmediler. Ben onları kevser havuzunun başında bekleyeceğim.” buyurdu. Onlar da, “Ümmetinden senden sonra gelecekleri nasıl biliyorsun?” dediler. Bunun üzerine Allah Resûlü şöyle buyurdu: “Düşünün bakalım bir adamın siyah atlar arasında alnı beyaz, ayakları beyaz sekili bir atı olsa onu tanımaz mı?” “Evet, tanır.” dediler. O zaman Allah Resûlü, “İşte benden sonra gelecek olan kardeşlerim kıyamet günü aldıkları abdestten dolayı yüzleri pırıl pırıl ve abdest organları da parlayarak oraya geleceklerdir. Ben de onları kevser havuzu başında karşılayacağım.” (Nesâî, Tahâret, 110) buyurdu.

         Kur’an’ın ve hadislerin ifade ettiği diriliş ve sonrası yaşanacak sahneler, dünya hayatındaki yaşantıya göre şekillenecek, dünyada Allah ve Resûlü’nün gösterdiği yolda yürüyenler âhiret hayatının bütün merhalelerinde rahat edecek, huzur bulacak ve Yüce Allah’ın kendileri için sunduğu kolaylıkları yaşayacaklardır. Kur’an’ın ve Allah Resûlü’nün âhiret hayatına dair konularda bizleri bilgilendirmesinin en önemli hikmeti, fâni olan dünyanın geçiciliğine insanın dikkatini çekmek, bu bilinçle dünya hayatını sürdürmesini ona telkin etmek ve âhiret hayatına hazırlıklı olmasını temin etmektir. Bundan dolayı Allah Resûlü akıllı kişiyi şöyle tarif etmiştir: “Akıllı kişi kendisini hesaba çeken ve ölümden sonrası için çalışandır. Âciz kişi ise arzularının peşinde koşup da Allah’tan bağışlanma dileyendir.” (Tirmizî, Sıfatü’lkıyâme, 25) Hz. Ömer de “Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin.” (Tirmizî, Sıfatü’lkıyâme, 25) diyerek bu gerçeğe dikkatleri çekmiştir.

 

         KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR