Mehmet BOZKURT


HAYALLERİN DANSI

“Başarı bir bilimdir; eğer şartların varsa sonucu alırsın.” Oscar Wilde*


Bir zamanlar Orta Doğu’da köyün birinde Alaaddin adında bir oğlu olan dul bir kadın varmış.

Çok yoksullarmış. Yokluk ve sıkıntı peşlerini bırakmıyormuş.

Alaaddin para kazanmak için en zor işleri yapıyor, her gün çok uzak yerlere hurma toplamaya gidiyormuş.

Hurma tarlasına daha hızlı varabilmek, daha çok ve daha kolay hurma toplayabilmek için her yolu deniyormuş. Ancak daha pratik bir çözüm yolu bulamıyormuş. Sonunda her akşam kan ter içinde yorgun olarak eve dönüyormuş…

Hayat zormuş…

Annesi ve kendisi bu duruma çok üzülüyorlarmış…


Bu arada diğer insanlar birbirleriyle daha kolay ve rahat haberleşebilmenin yollarını arıyorlarmış.

Haberleşmek için; bağırıyor, ıslık, çan, hatta davul çalıyorlarmış…

Aradaki mesafeler uzadıkça haberleşme gittikçe zorlaşıyormuş.

Bakmışlar böyle olmayacak!

Bu sefer;

Ateş yakıp dumanıyla bari haberleşelim dağın ardındakiler dumanla verdiğimiz işaretten bizi anlasın.” demişler.

Nüfus arttıkça aradaki dağların mesafeleri de artmış.

Duman da yetersiz kalmış. Ne yapalım, bu sorunu nasıl çözelim derken;

Akıllarına farklı bir fikir gelmiş!

Kuşlar dağların bile üzerlerinden yükseklerden uçuyor, bunlardan bari faydalanalım.” demişler.

Güvercinleri gözlerine kestirmişler!

Bunlar hem saf, hem de kolay eğitilebilirlermiş.

Güvercinleri eğitip bu iş için kullanmaya başlamışlar.

Ancak, onlar da çok uzak mesafelerde işe yaramaz olmuşlar.

Velhasıl, güvercinler de yetersiz kalmış haberleşmede.

Yolda kalıyorlarmış, kurt kuş kapıyormuş zavallıları.

Gitmesine gidiyorlarmış da haberin cevabı bir türlü geri gelmiyormuş.

Bu da yürümemiş.

En iyisi insan.” demişler. Hele bizden olursa…

Artık haberleşmek için hep ulaklar gönderilmeye başlanmış…

Bilhassa gizli haberleşmelerde!..

Çoğu sadık çıksa da, insanoğlu çiğ süt emmiş! Pek güvenilmiyormuş.

Çıkarı olduğunda hemen karşıdakini satıveriyormuş.

Başlıyormuş casusluk yapmaya…

Yalan haberler, kandırmacalar havada uçuşuyormuş.

Bu iş böyle yürümüyormuş. Böyle olunca da hır gür artmaya, dertsiz başlar derde girmeye başlamış…

Kabileler arasında savaş bile çıkıyormuş haberleşme yüzünden.

Anlayacağınız haberleşme konusunda insanlar çok zor durumdaymış…

Çözüm arıyorlarmış ama ne?

Daha kolay haberleşebilmenin yollarını arıyor, hayallerini kuruyorlarmış…


Alaaddin her zamanki gibi bir gün köyünden epeyce uzakta bulunan bir hurmalıkta hurma topluyormuş.

Sıcaktan bunalmış.

Alnından akan terler gözlerini yakıyor, yanaklarını ıslatıyormuş.

Öğle sıcağında hem bir kaç hurma yiyeyim, hem de gölgesinde dinleneyim diye bir hurma ağacının dibine gelerek ağaca sırtını dayayıp oturmuş.

Bu arada hurmalığın arasından bir çıtırtı duymaya başlamış.

Yönünü o tarafa dönerek dikkatle bakmış!

Bir de ne görsün!

Gelen sakallı garip bir adammış!

İyi giyimli adam kendisine doğru yaklaşmaktaymış. Sesinin rahat duyulabileceği ve daha iyi görülebileceği bir yere gelince durmuş.

Alaaddin adamın görünüşünden etkilenmeye başlamış.

Garip adamın gözleri simsiyahmış ve, bakışları da insanın içine işliyormuş.

Başındaki sarıkta da dikkatini çeken parlayan bir taş varmış.

Hem de safir!

Garip adamın kendisine bir şeyler söylemek istediği her halinden belliymiş…

Yoksul ve çaresiz olduğu her halinden belli olan Alaaddin’e bir teklifte bulunmak istemiş.

Buraya gel evlat! Gümüş bir para kazanmak ister misin?” diye sormuş.

Teklif tam da Alaaddin’in istediği şekildeymiş.

Alaaddin’in gözleri parlamış ve hayretle;

Gümüş bir para mı? Ciddi misiniz? Böyle bir şeyi kazanmak için her şeyi yaparım.” diye cevaplamış Alaaddin.

Senden çok bir şey istemiyorum” demiş garip adam. Sadece benim sığamadığım şu delikten aşağı in, orada söylediklerimi yap, karşılığını da al…demiş.

Kısaca Alaaddin’in adama yardım etmesi ve daracık bir delikten geçmesi gerekiyormuş.

Bu garip adamın dediğini yapmaya karar vermiş…

Zaten zayıf ve cılızmış.

Bu özelliklerinin bu sefer bir işe yarayabileceğini düşünmüş… Gümüş paranın hayali de gözünün önünden hiç gitmiyormuş…


Başka bir yerde, Amerika’da Connecticut eyaletinin New Heaven şehrinde bulunan bir vakıf üniversitesinde resim bölümünde okumakta olan bir öğrenci varmış.

Adı da; Samuel imiş.

Resim bölümünde okumaktaymış ama, diğer bir ilgisi de elektriğe imiş.

Elektrik akımını kullanarak ses veya işaret gönderme üzerine çalışıyormuş…

Eğer bunu gerçekleştirebilse kolay haberleşmenin önü açılacakmış.

Bu işe kafayı takmış anlayacağınız…

Epey kafa yormuş bu konuda, çalışmış deneyler yapmış

Çalışmaları sonunda, iki merkez arasında, önceden belirlenmiş işaretler yardımıyla yazılı metin veya belgelerin iletimini sağlamaya başlamış.

Üniversitede bunu görenlerin dikkatini çekmiş ve ilgilenmişler Samuel’le…

Kendisiyle beraber çalışabilmek için teklifte bulunmuşlar.

Tamam demiş Samuel, çalışırım…

1832’de Avrupa’ya bir yolculuk yapmış. Bu yolculuktan dönerken Fransa’daki elektrik deneylerinin sonuçlarını görmüş. Elektriğin çok uzaklara gidebilmesi ilgisini çekmiş.

Bu sırada bir arkadaşı, “ Keşke, elektrikle haber göndermek mümkün olsaydı…” demiş!

Samuel; “Neden olmasın!” diye cevaplamış.

Yol boyunca da, bunun nasıl gerçekleşebileceği ile ilgili hayaller kuruyormuş…


Alaaddin, bu garip adamın dediklerini yapmaya başlamış. Önce adamın yerde bulunan bir ağır taşı kaldırmasına yardım etmiş. Sonra da ufak tefek ve çevik olması sayesinde daracık delikten zorlanmadan geçmiş. İçeride daracık bir merdiven varmış ve bu merdivenden dikkatle aşağı inmiş.

Aşağısı parlak taşlarla dolu, büyük bir mağaraymış. Eski bir gaz lambasının cılız ışığı, yeraltını hafifçe aydınlatıyormuş. Alaaddin’in gözleri bu yarı aydınlık ortama alışınca, çevresinde olağanüstü bir manzara olduğunu fark etmiş. Ağaçların dallarından ışıl ışıl parlayan mücevherler sarkıyormuş. Mağaranın her tarafında altın testiler ve içlerinde değerli taşlar bulunan mücevher kutularıyla doluymuş ve gözlerine inanamıyormuş. Karşısında gerçek bir hazine varmış. Şaşkınlığını henüz üzerinden atamamışken, yukarıdan gelen sesle irkilmiş:

Lamba! Lamba! Lambayı söndür ve sadece onu getir bana! Adamın bu kadar mücevherin arasından sadece değersiz bir lambayı istemesine çok şaşıran Alaaddin, onun bir büyücü olduğunu düşünmüş. Alaaddin garip adamın vereceği gümüş paranın hayaliyle lambayı almış ve merdivenleri tırmanmaya başlamış…

Hayallerin Dansı devam edecek…

Kalın sağlıcakla…


*Oscar Wilde: 16 Ekim 1854 – 30 Kasım 1900 tarihleri arasında yaşamış olan ünlü İrlandalı yazar ve şair.

*Alaaddin : Arapların Bin bir Gece Masalları’nı meydana getiren masallarından, “Alaaddin’in Sihirli Lambası” masalındaki kahramanın adı.


NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz:

https://kuzyakabilisimtarihkultur.com/

YAZARLAR