Mehmet BOZKURT


HAYALLERİN DANSI-3

“Bildiklerimiz değil, doğru zannettiklerimiz başımızı belaya sokar.” Abraham Lincoln*


Hayallerin Dansı devam ediyor…

Hatırlayacak olursak Alaaddin’in annesi çok üzgündü.

Sultanın istekleri ağırdı. İçi değerli taşlarla dolu kırk küp ve bunları taşıyan kırk köle nasıl olacaktı! Üstelik, bu değerli hediyeleri korumak için de kırk asker gerekiyordu.

Olacak iş değildi!

Çare yine lambadaydı.

Tekrar denemekte fayda vardı.

Bu sefer onu daha kuvvetli ovuşturdu.

Şükür ki, cin yine çıktı lambadan!

Alaaddin aceleyle isteklerini cine sıraladı. Ümitle bekliyordu!

Cin Alaaddin’in isteklerini duyar duymaz ellerini üç kere birbirine çarptı.

Bir de ne görsün! Hemen oracıkta eli kolu mücevherlerle dolu kırk köle belirdi! Peşlerinde de mücevherleri koruyan kırk asker hazır bekliyordu.

Alaaddin ve annesi çok şaşırdılar! Hayretler içinde kaldılar!

Ertesi gün doğruca sarayın yolunu tuttular. Önceden sarayın yolunu iki kişi tutarken bu defa kalabalıktılar. Tam 82 kişi olmuşlardı. Saray muhafızları saraya doğru gelmekte olan bu kalabalığı görünce hemen kapıları tuttular! Gelenler içinde tam donanımlı kırk asker de vardı sonuçta…

Alaaddin öndeydi. Saray muhafız komutanı ile görüşmek istediğini bildirdi. Komutana durumu anlattı ve sultanın huzuruna çıkmak istediklerini söyledi. Komutan sultanla hemen irtibata geçti. Durumu anlattı sultana. Sultan da “Gelsinler!” dedi.

Alaaddin ve adamları önde, saray muhafızları arkalarında ve yanlarında olmak üzere makamında bulunan sultanın huzuruna vardılar.

İçerisi böyle kalabalık görmemişti.

Herkes hayretle birbirine bakıyordu!

Saray muhafızları tüm güvenlik tedbirlerini almışlardı.

Ne olur ne olmaz diye…

Sarayın içi bir an yaylarına gerilmekte olan okların sesleriyle yankılandı.

Okçular, yerlerini almış bekliyorlardı!

Her hangi bir şüphelenmede “Fırlat!” denildiğinde oklar yağmur gibi yağacaktı gelenlerin üzerine…

Sultan önce gözlerine inanamadı!

Sultan olalı böyle bir zenginlik görmemişti!

Saray, içleri altın dolu küplerle dolmuştu. Altınlar çil çil parlıyordu. Yine de kontrol ettirdi tek tek…

Evet hepsi gerçek altındı. Sultanların en zenginiydi artık!

Önünde kimse duramazdı!

Kararını vermişti.

Biricik kızını da Alaaddin’e verecekti.

Tam kızını Alaaddin’e eş olarak kabul etmek üzereyken, kıskançlıktan ne yapacağını bilemez hale gelen vezir sultana:

“Peki, kızınız ve damadınız nerede yaşayacaklar Sultanım?” diye sordu.

Sultan, vezirin bu beklenmedik sorusu karşısında şaşırdı ve yutkundu…


Teknoloji o kadar ilerliyordu ki artık;

İskoçyalı mucit John Logie BAİRD, görüntünün de aynen ses gibi gönderilebileceğini söyledi. Bunu da 1925 yılında ilk canlı televizyon yayını yaparak ispatladı.

1936 yılında ilk siyah beyaz televizyon yayınını başlatan İngiliz yayın organı BBC’ yi, 1956 yılında renkli yayına geçen ABD takip etti.

Günümüzde hiç kimsenin elinden düşürmediği ve tipik bir cep bilgisayarı haline gelen cep telefonlarını ilk bulan kişi 1928 yılında ABD’de kurulan Motorola firmasının sistem müdürü Martin Cooper’dı. İlk cep telefonu1973 yılında üretilmiştir. Adı “Motorola DynaTAC” dı.

Türkiye’de ise; ilk siyah beyaz televizyon yayını 1968 yılında TRT tarafından deneme yayınlarıyla başladı. İlk renkli TV yayını 1982, İlk özelkanallı TV yayını da 1990 yılında başladı.

1980’lerin sonunda İngiltere’den Tim Berners-Lee World Wide Web (WWW)üzerinde çalışmalar yapıyordu.

Yaptığı çalışmalar sayesinde zenginleştirilmiş tekst dokümanlarını çalışan bir ağ sistemine entegre etme konusunda ilerleme kaydetti. Bu gelişme modern internetin doğuşuna işaret etmekteydi.

1990’ların ortalarından itibaren, anlık mesajlaşma, e-posta, video görüşmeleri ve tartışma forumlarıyla, bloklarıyla, sosyal ağlarıyla ve çevrimiçi alışveriş siteleriyle gelen world wide web , kültürümüzde ve toplumumuzda bir devrim yarattı. 

Hayaller dans ediyor bilim ise hızla yol alıyordu…

İnsanlık tarihi 22 Ocak 2010 tarihinde bir ilki yaşadı…

Astronot T.J.Creamer’in uluslararası uzay istasyonundan kendi twitterhesabına attığı ilk tweet ile uzaydan dünyaya ilk canlı internet bağlantısı kurulmuş oldu.

Dünyada yaşanan bilimsel çalışmalar, rüyaları birer birer gerçeğe dönüştürmeye devam ediyordu…


Sultanın sarayında bulunan Alaaddin ise, sultanın isteklerini karşılamanın rahatlığını bir türlü yaşayamıyordu.

Vezirinin bu beklenmedik sorusu, onun da bir hayli kafasını karıştırdı.

Sultan ya bunları da benden isterse!” diye düşünmeden edemedi.

Sultan bu fırsatı da değerlendirdi. Alaaddin’e dönerek;

“Alaaddin! Kızımla evlenmek istiyorsan hemen görkemli bir saray yaptırmalısın!” dedi.

Alaaddin boynu bükük bir şekilde saraydan ayrılarak evinin yolunu tuttu.

Bu doyumsuz sultan mala mülke ve servete bir türlü doymuyordu!

Üzgün bir şekilde annesiyle birlikte eve geldiler…

Artık cinine dilekte bulunmaktan da usanmaya başladı…

Düşündü, taşındı başka çaresi yoktu!.

Başladı tekrar lambayı sıkı bir şekilde ovuşturmaya…

Şükür ki, cini yine çıktı ortaya!

Alaaddin tekrar isteklerini sıraladı cine.

Cin : “ Hay hay! Ne demek, emrin olur!” diyerek hemen işe koyuldu…

Şimdi eskiden bakımsız olan toprakların üzerinde görkemli bir saray yükseliyordu. Çevre düzenlemesi yapılmış, her türlü gereksinimi karşılanmış muhteşem bir saray, karşılarında tüm ihtişamıyla parlıyordu! Üstelik tüm bunlar göz açıp kapayıncaya kadar gerçekleşti!

Alaaddin, hem bu muhteşem saraya bakıyor hem de: “Sultanın kızı Yaseminle evleneceğim. Artık kimse bu düğüne engel olamaz!” diye düşünüyordu!

Yine de vezire “ Acaba bu sefer nasıl bir engel çıkarır?” korkusuyla yan gözle bakmaktan da kendini alamıyordu!

Vezirden ses yoktu bu sefer! Üzgün bir şekilde olanları seyretmekteydi.

Sultanın keyfi yerindeydi. Böyle zengin ve güçlü bir damat bulduğu için herkesten daha mutluydu! Alaaddin’in zenginliğini ve yaptıklarını duymayan kalmamıştı cihanda!

Sonunda kırk gün kırk gece süren düğün törenleriyle Alaaddin ve Yasemin evlendiler. Saraylarında ihtişam içinde mutlu şekilde süren evlilik hayatları vardı…

Günlerden bir gün Alaaddin’in sarayının penceresi altında garip bir satıcının sesi duyulmaya başladı.

Prenses pencereyi açtı ve eğilerek sesin geldiği yöne doğru baktı.

Satıcı Prenses’e doğru dönerek seslenmeye başladı: “Eski lambalar alırım. Eski lambalar alırım…”


Aradan yıllar geçiyordu…

Bilimsel çalışmalar dur durak bilmiyordu.

İlk kısa mesaj (SMS) 03 Aralık 1992’de, o dönem 22 yaşında olan İngiliz mühendis Neil Papworth tarafından telekomünikasyon şirketi Vodafone’un yönetim kurulu başkanı Richard Jarvis’in cep telefonuna gönderildi. Mesajda “Mutlu Noeller” anlamına gelen “Merry Christmas” ifadesi yer alıyordu.

1999 yılında Microsoft, Messenger ( haberci ) programını geliştirdi. Kullanıcıları sanal isimlerden kurtulmuştu. Artık gerçek isimlerini kullanmaya başladılar.

İş dünyası sosyal medyanın önemini kavramaya başladı. 2000’li yılların başında iş dünyasını bir araya getirmeyi hedefleyen Linkedin kuruldu.

Yine 2000’li yılların başında Steve Chen, Chad Hurley ve Jawed Karim tarafından ABD’nin Kaliforniya eyaletinin San Mateo şehrinde Youtubekuruldu. Sosyal Medyanın video ağını oluşturuyordu. Şu an dünyanın en popüler video paylaşım platformlarından biri. Youtube’ ye yaklaşık olarak günlük 65 bin adet video yüklenirken, bu videolardan 63 bini izlenmekteydi.

2004 yılında, sosyal medyada fotoğraf ve resim gibi görseller gönderebilenFlickr kuruldu. Oldukça başarılı bir proje olarak adını sosyal medya tarihine yazdırdı.

Yine 04 Şubat 2004 tarihinde, Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberk tarafından Facebook oluşturuldu. Birçok internet kullanıcısını kendine çekmeyi başaran Facebook, 2008 yılından bu yana ülkemizde paylaşım sitesi olmaktan öte bir ihtiyaç haline geldi.

Diğer bir sosyal medya platformu Instagram, 05 Ekim 2010’da Brezilyalı yazılım mühendisi Mike Krieger ve Amerikalı bilgisayar mühendisi Kevin Systrom tarafından kuruldu.

Akıllı cep telefonlarında anlık mesajlaşmayı sağlayan WhatsApp, 2009 yılının Ocak ayında eski Yahoo! çalışanları olan Biran Acton ve Jan Koum tarafından ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı Santa Clara’da kuruldu. Kurulduktan 2 yıl sonra yüzde 500 büyüme elde etti.

Twitter, kullanıcıların 280 karakter ile sınırlandırılmış “tweet” ( cıvıldama) adı verilen gönderiler yazabildiği bir sosyal ağdı. Jack Dorsey, Noah Glass, Biz Stone ve Evan Williams tarafından Mart 2006’da oluşturulup Temmuz 2006’da kullanıma açıldı. 2013’te en çok ziyaret edilen 10 internet sitesinden biri oldu ve “internetin SMS’i” olarak tanımlandı.

Sosyal medyada yaşanan bu baş döndürücü gelişmeler mikro blok sitelerinin gelişmesine ve kendi kültürünü oluşturmasına yol açtı.

Aydınlanma çağında haberleşme, sosyal medya araçlarıyla yeni ufuklara doğru hızla yol almaktaydı…

Hayallerin Dansı devam edecek…


*Abraham Linclon: 12.02.1809 – 15.04.1865 tarihleri arasında yaşayan ve köleliğin kaldırılmasında büyük rol oynayan Amerika Birleşik Devletleri’nin 16. başkanı.


NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz:

https://kuzyakabilisimtarihkultur.com/

YAZARLAR