Eskiden, eskilerden birçok örnekle, birçok örnek olayla, insanoğlunun her devirde kendinden, kendince şikâyet ettiğine dair iddialardan bahsederdim. Okudukça, gezdikçe, gördükçe ve dinledikçe; bilgimiz görgümüz ve eskilerin kapsamlı kelimesi izanımız arttı, artıyor. Dolayısı ile eskiyi güncelleyerek eskimez kılmak bugünkü isteğim.
Bilgiyi, görgüyü ve tecrübeyi kullanma stratejimiz de insanoğlunun bilinen tarihinde farklı farklı özellikler gösteriyor. Kısa keseyim; insan-oğlunun bilgi dağarcığı, bizi, ya insanlaşmaya doğru götürüyor ya da hayvanlaşmaya doğru götürüyor.
İnsanlığın tarihinde, zeki beyinler, üreten İnsanlar son yüzyıla kadar nadiren insanlığı bu kadar zor durumda bıraktı. Son yüzyılda insanlık, insanlıktan çıkabilecek - her ne varsa - denedi, deniyor. 1. ve 2. Dünya Savaşları bu tezimizin açık tezahürü (göstergesi) değil mi?
Bugün ünlü yazarlardan ve düşünürlerden (düşüncelerinin çoğu benim için kabul edilebilir değil! Ama bu benim için örnek alınacak olmaktan çıkarmıyor.) Nietzsche'nin son 10 yılının kötü geçmesine sebep olan olayı alıntılayıp, sebebin ne kadar iyi olduğunu ama sonucun ne kadar kötü olduğunu görebilmenizi isteyeceğim. En sonunda yazmam gerekeni, şimdi bir iki cümle ile yazayım da, sonuç bölümünü yazmış olayım. "Ne kadar zeki, ne kadar üretken olursan ol, düşünce sistemini disipline edecek ve sana hayatın amacı konusunda Işık tutabilecek felsefen olmadığı sürece sapıtmaya ve kafayı yemeğe mahkûmsundur. Bu tarz hayat da sana anormal bir insanlık sunacaktır. "
Nietzsche ağladığında ...
Torino'da 1889'da hayatının dönüm nokta-sına yürüdüğünü bilmeyen Nietzsche, şehri dola-şırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görür. At o kadar yorgundur ki kırbaç darbelerine tepki veremez halde yere çökmüştür. Nietzsche, koşarak atın yanına gider, boynuna sarılır, ağlayarak ata bir şeyler söyler, bilincini yitirir ve bayılır. Bayılmadan önce ata ‘Anne, senden özür dilerim’ veya ‘Anne, ben bir aptalım’ dediği rivayet edilir. Bu olaydan sonra tam on yıl kimseyle konuşmaz, dengesiz davranışları artar, akıl hastanesine yatırılır ama asla eskisi gibi olamaz.
Dostoyevski benzer bir olayı Suç ve Ceza'da Raskolnikov'un uykularını kaçıran en büyük kabusu olarak bir çocuğun çaresizliğiyle anlatır. Raskolnikov küçük bir çocuktur. Bir arabacı yorgun yürüyemeyecek halde ki atını; hiç acımadan, çekemeyeceği kadar insanla dolu arabayı çekmesi için kırbaçlar ve yanındakiler de onunla birlikte ellerine geçen her şeyle ata vururlar. Küçük bir çocuk olan Raskolnikov ata sarılır, ağlar yardım ister ama kimse ona yardım etmez. En sonunda arabacı herkesin gözü önünde atı vahşice öldürür. Yaptığından kendisi ve onunla birlikte olanlar büyük keyif alırlar.
MilanKundera Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında Nietzsche'nin olayını şöyle değerlendirir.
“Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla öz-gürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı, temel sınavı onun merhametine bırakılmış olanlara davranışlarında gizlidir: Hayvanlara... Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır. O kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.”
Nietzsche ve Dostoyevski, insanların anlam veremedikleri merhametsizliği karşısında çaresiz kalıp, insanlardan uzak durmayı tercih etmişler..
Goethe bu çaresizliği şöyle tanımlar:
“ Dünya Hassas Kalpler İçin Bir Cehennemdir!.. ”