Emrah GENÇER Demirci Vaizi/ Demirci İlçe Müftülüğü


Helâl Kazancın Yolu: Ticâret (Alışveriş)


İslâm, insanı hem dünyada hem ahirette huzura kavuşturmayı hedefleyen bir dindir. Bu sebeple, hayatın her alanına olduğu gibi ekonomik yaşama da yön vermiştir. İslâm’a göre ticaret; sadece mal ve hizmet alışverişi değil, aynı zamanda helâl rızık elde etmenin en önemli yollarından biridir. Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de insanlara alışverişi helâl, haksız kazancı ise haram kıldığını bildirir. (1) Cuma namazını eda ettikten sonra müminlerin, rızıklarını kazanmak üzere yeryüzüne dağılmalarını ve “Allah’ın lütfundan talep etmelerini” istemesi de bu gerçeği vurgular. (2) Bu yönüyle İslâm, insanı çalışmaya, üretmeye ve kazanmaya teşvik eder.

Bu ayet, ibadetle kazanç arayışının birbiriyle çelişmediğini; aksine, niyet halis oldukça ikisinin de Allah katında değerli olabileceğini ortaya koyar. Ancak İslâm, ticareti sadece kazançla sınırlı görmez. Ticaret erbabına, Allah’ı zikretmeyi, namazı kılmayı ve zekâtı vermeyi asla ihmal etmemeleri gerektiğini hatırlatır. Çünkü helâl kazanç; sadece paranın temiz olmasıyla değil, kalbin de temiz kalmasıyla mümkündür.

Kur’an ayrıca, insanların birbirlerinin mallarını haksız yollarla yememelerini emreder. Meşru ve helâl ticaretin, ancak karşılıklı rızaya dayalı bir alışverişle mümkün olabileceğini bildirir. Bu ilke, hem ekonomik düzenin hem de toplumsal huzurun temelini oluşturur. İslâm’da ticaret; sadece bir kazanç kapısı değil, aynı zamanda bir ahlâk ölçüsüdür. Helâl kazanç, alın terinin, dürüstlüğün ve kul hakkına riayet etmenin bir sonucudur. Müminin sermayesi, sadece parası değil; aynı zamanda niyeti, güvenilirliği ve adaletidir.

Peygamberimiz (s.a.s.) ticarette dürüstlüğün önemini; “Doğru sözlü ve güvenilir tüccar, (ahirette) peygamberler, sıddîklar ve şehitlerle beraber bulunacaktır.” (3) hadisiyle vurgulamıştır. Müşterinin gafletinden veya bilgisizliğinden faydalanıp, sağlam ve kullanışlı olmayan bir malı ona satmak İslâm ahlakıyla bağdaşmaz. Nitekim bir gün Peygamberimiz (s.a.s.) pazarı dolaşırken, tahıl satan birisinin yanına gelmiş, elini buğday yığınına daldırmış, altının ıslak olduğunu görünce sormuş: "Nedir bu?" Satıcı: "Yağmur yağmıştı, ondan dolayı ıslandı." diye cevap verince; Resûlullah: "Niçin o ıslak tarafı halkın görebilmesi için üste getirmedin?" diye sert bir şekilde cevap verdikten sonra: "Bizi aldatan bizden değildir" (4) ikazını yapmıştır.

Helâl ve meşru bir ticaret yapabilmek için ticarî prensipleri, başka bir ifadeyle ticaret ahlâkını öğrenmek şarttır. Bu ahlâkî ilkeler arasında; müşteriyi aldatmamak, yalan yere yemin etmemek, ölçü ve tartıda hile-ye başvurmamak, stokçuluk (ihtikâr) yapmamak, müşteri kızıştırmamak, alıcıya güler yüzlü ve adaletli davranmak, piyasaya girmeden önce bir malın tamamını satın alarak üretici ve tüketiciye zarar vermemek gibi hususlar yer alır.

Ticaret, sadece mal ve para alışverişi değil; aynı zamanda bir emanet ve sorumluluk alanıdır. Müslüman, kazancını helâl yollarla ararken kul hakkından sakınmalı, ölçüsünü adaletle tutmalıdır. Sonuç olarak, ticarette bereketin sırrı dürüstlükte, kazancın değeri ise helâlliktedir.

Kaynaklar: 
(1) Bakara, 2/275. 
(2) Cuma, 62/10-11. 
(3) Tirmizi, Buyu’, 4; İbn Mâce, Ticârât, 1. 
(4) Müslim, İman, 164.
 

YAZARLAR