Vaiz Muharrem DEMİR


HİCRET-1


               Allah Resûlü, Mekke’den ayrılmıştı. Bir beldeye doğru yol alıyordu. Hurmalıklarla dolu bu yerin neresi olduğunu tam olarak anlayamamıştı. Bir an Yemâme ya da Hecer olabileceğini düşünmüş fakat yanılmıştı. Zira orası daha sonra Medine ismini alacak olan Yesrib şehriydi. Bir rüya görmüştü Hz. Peygamber. Tam da müşriklerin baskısı altında bunalan Müslümanların umut ışığı beklediği bir anda...

 

               Müslümanlardan bir kısmının 615 yılında Habeşistan’a yerleşerek dinlerini rahatça yaşama imkânına kavuşmaları, müşrikleri oldukça rahatsız ediyordu. Gelecekleri açısından tehdit olarak algıladıkları bu durum onları, Müslümanlara daha fazla eziyet etmeye sevk ediyordu. Hz. Peygamber ise 620 senesinde Kureyş’e karşı kendisini daima himaye eden amcası Ebû Tâlib’i ve dini tebliğ ile görevlendirildiği günden beri bir an olsun desteğini esirgemeyen sevgili eşi Hatice’yi kaybetmenin hüznü içindeydi. Allah Resûlü, amcasının vefatının ardından tebliğ görevini Mekke dışında sürdürebilmek niyetiyle Tâif’e gitmiş; fakat Kureyş’le olan iyi ilişkilerini bozmak istemeyen Tâiflilerden destek bulamadığı için oradan eli boş dönmüştü. 

 

               Yaşadığı tüm sıkıntılara rağmen Efendimiz, Mekke dışından gelen insanlarla görüşmeyi ve onlara İslâm’ı anlatmayı ihmal etmiyordu. Peygamberliğinin on birinci yılında hac mevsiminde Akabe denilen yerde Yesribli altı kişi ile karşılaşmış ve onlara İslâm’ı tebliğ etmiş; onlar da kabul etmişlerdi. Zira onlar Resûlullah’ın, Yahudilerin geleceğinden bahsettikleri peygamber olduğunu anlamışlardı. Bunlardan beşi, ertesi sene hac mevsiminde yedi kişi ile beraber tekrar geldiler ve Allah’a ortak koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocukları öldürmemek, iftira etmemek, hiçbir ma’ruf işte isyan etmemek üzere söz vererek Birinci Akabe Biati’ni gerçekleştirdiler. Bunun üzerine Kutlu Peygamber, Habeşistan’dan yeni dönen Mus’ab b. Umeyr’i, Yesriblilere Kur’an öğretmesi ve insanları İslâm’a davet etmesi için onlarla birlikte gönderdi. Onun gayretiyle neredeyse Medine’de içinde Müslüman bulunmayan tek bir ensar evi bile kalmamıştı. 

 

               Mus’ab, ertesi yıl yetmiş üç erkek ve iki kadından oluşan bir grupla tekrar Mekke’ye geldi. Yine Akabe mevkiinde Hz. Peygamber’le gizlice buluştular.

 

               Peygamber Efendimizin yanında henüz o zamanlar Müslüman olmamış amcası Abbâs da vardı. Abbâs, onların daha önce Resûlullah’a yaptıkları daveti onun kabul ettiğini ve Mekke’den ayrılıp kendilerine katılmak istediğini belirtti. Karşılıklı konuşmalar neticesinde Yesribliler her ne pahasına olursa olsun Hz. Peygamber’i (sav), tıpkı hanımlarını ve çocuklarını korudukları gibi koruyacaklarına dair söz verdiler. 

 

               İşte Allah Resûlü’nün gördüğü rüya, verdikleri söz sayesinde Allah Resûlü’nün güvenini kazanan insanların memleketi Yesrib’e yani Medi ne’ye hicret edileceğinin müjdesiydi. Bu rüyadan sonra Efendimiz (sav), “Allah (cc), size kardeşler ve emniyette olacağınız bir yurt nasip etti.” buyurarak Mekkeli Müslümanlara Medine’ye hicret etmelerini emretti. ( İbn Hişâm, Sîret, II, 314) 

 

               Medine’ye ilk hicret eden, Mahzûmoğul ları’ndan Ebû Seleme’ydi. Akabe Biati’nden bir sene önce hicret etmişti. Hicret izninden sonra ilk giden ise Âmir b. Rebîa ve hanımı Leyla bnt. Hasme oldu. Gerek Akabe Biatleri gerekse Medine’ye hicret, gizlilik içinde gerçekleştirilmişti. Yalnızca Ömer b. Hattâb gidişini gizlememişti.

 

               Müminler, Medine’ye akın akın hicret ediyorlardı. Mekke’de Hz. Peygamber, Hz. Ebû Bekir, Hz. Ali ile hapsedilen, hasta ya da hicret edemeyecek durumda olanlardan başka kimse kalmamıştı. Müşrikler ise bu durumdan hiç hoşnut değillerdi. Zira Resûlullah’ın da Medine’ye gitmesinden ve tüm gidenlerin kendileriyle savaşmak üzere orada bir araya gelmesinden korkuyorlardı. Vakit kaybetmeden bu meseleyi aralarında görüşmek için Dârünnedve’de toplandılar. Tartışmalar sonunda Ebû Cehil’in önerisi üzerine, her kabileden seçilecek güçlü ve soylu gençler tarafından Allah Resûlü’nün öldürülmesine karar verdiler. Böylece Peygamber’in (sav) kabilesi Abdümenâfoğulları, bu gençlerin mensup olduğu kabilelerin hiçbirinden hesap sormaya cesaret edemeyecek ve diyete razı olacaktı. Müşriklerin bu hain planından Kur’an’da şöyle bahsedilmiştir: “Hani kâfirler seni tutuklamak veya öldürmek ya da (Mekke’den) çıkarmak için tuzak kuruyorlardı. Onlar tuzak kurarken Allah da tuzak kuruyordu. Allah, tuzak kuranların (tuzaklarına karşılık verenlerin) en hayırlısıdır.” (Enfâl, 8/30) 

               Allah Resûlü müşriklerin plânından haberdar olduğunda öğle sıcağında Hz. Ebû Bekir’in evine gitti. Çünkü Allah Teâlâ’dan beklediği hicret izni, “Ve şöyle niyaz et: Rabbim gireceğim yere beni güven içerisinde koy; çıkacağım yerden de beni güven içerisinde çıkar. Katından bana yardımcı bir kuvvet ver.” âyetinin nâzil olması ile verilmişti. ( İsrâ, 17/80) Hz. Peygamber’in hiç gelmediği bir saatte böyle aniden ziyareti Hz. Ebû Bekir’i çok şaşırtmıştı. Resûlullah, eve girip içeride yabancı bir kimsenin olmadığından emin olduktan sonra, Hz. Ebû Bekir’e kendisine Allah (cc) tarafından hicret izninin verildiğini söyledi. Sadık dostu Ebû Bekir, bu habere çok sevindi. Nitekim daha önce hazırlık yapmış olmasına rağmen Sevgili Peygamberimiz onun Mekke’den ayrılmasına müsaade etmemişti. “Acele etme, belki Allah sana bir arkadaş bulur.” diyerek beklemesini istemişti. Bunun üzerine Hz. Ebû Bekir de iki deve satın alarak hicret gününü beklemeye başlamıştı. Hz. Ebû Bekir’in heyecanla beklediği gün nihayet gelmişti.

 

               Resûlullah ve Hz. Ebû Bekir, müşrik olmasına rağmen güvenilir bir kimse olan Abdullah b. Uraykıt’ı kendilerine kılavuzluk etmesi için kiraladılar. Onunla üç gün sonra Sevr Mağarası’nda buluşmak üzere sözleştiler. Hz. Ebû Bekir’in kızları Âişe ve Esmâ ise yolculuk için hemen azık hazırladılar. Gereken tüm hazırlıklar yapıldıktan sonra Hz. Peygamber evine döndü. Hz. Ali’yi yanına çağırdı ve geceleyin yatağında yerine onun yatmasını istedi. Ayrıca üzerinde bulunan emanetleri ona bırakarak bunları sahiplerine vermesini istedi. Gece olduğunda ise Allah Resûlü, etrafı müşrikler tarafından çevrili olduğu hâlde onlar görmeden evinden çıkarak Hz. Ebû Bekir’e gitti. Vakit kaybetmeden Mekke’nin güneydoğusunda kalan Sevr mağarasına doğru yola koyuldular. 

 

                              KAYNAK: HADİSLERLE İSLAM

YAZARLAR