Mustafa KAYA


HİSSETTİREBİLMENİN ADI : RAMAZAN


               “İnsan ne oldum dememeli, ne olacağım demeli!” diye bir söz vardır. Anlamı konusunda toplumumuzun derin derin düşündüğünü hiç zannetmiyorum. Hâlbuki barındırdığı mananın içerisinde, bana göre, olumlu taraftan bakar isek; mütevazılığı, ümit var olmayı, çalışmanın, azmin gerekliliği gibi insan hayatını pozitif etkileyen önemli esasları barındırdığıdır. Olumsuz tarafından bakar isek; şu anki konumumuzun üst seviyelerde olmasının kibir, büyüklenme ve özellikle başkalarını küçük görme gibi tavır ve davranışlarda bulunmamayı gerektirdiği, nitekim bir zaman sonra küçümsediğimiz konumu yaşayabileceğimiz anlamı taşıyor. Herhalde pozitif taraftan zenginliği, makam ve mevkii, güzel ya da özellikli olmayı; olumsuz taraftan fakirliği, eskilerin deyimiyle düşkünlüğü ve imkânsızlığı ve fiziksel sebeplerle eksik olmayı veya az aranır olmayı anlamışsınızdır. Nasreddin Hoca fıkrasındaki; “bahara bir şey diyen mi var?” misali, ortada olanlar, orta direk olanlar da bilmeli ki; rutin olmak her zaman iyidir. Bize “ortadan git oğlum, ne önden git, ne arkadan gel derlerdi” babalarımız da oradan biliyorum. 

               Mübarek ramazan ayında sahurdan iftara aç kalmanın, emri verene yani Allah’a hiçbir faydasının olmadığını hepimiz biliyoruz. Yüce yaratıcı kendisine zerre faydası olmadığı halde neden mecburi kılmış ramazan orucu tutmayı? Hem de daha önceki ümmetlere farz kıldığı gibi. “Allah’ın hikmetinden sual olunmaz!” deriz her zaman. Bu isyan etmemek anlamında “olmaz” demektir sadece. Hikmetinin bize sağlayacağı faydalar belirlenmeli ve bilinmeli bana göre. Yani sual olunmalı ve hikmetleri tespit edilmeli…

               Bugün ramazan ayı ile ilgili benim önemli gördüğüm iki farklı tespite yer vermek isterim. Birincisi “tok açın halinden ne anlar?” deriz anlamayan toklar için. Tam da burada sizin, “biz anlıyoruz!” deyişinizi duyar gibiyim. Anlamak; gereğini yerine getirmek için sadece ön şarttır. Anlamayı tamamlayan en büyük faktör yerine getirmektir. Açın halinden anlamak; yılda bir kez ve bir ay oruç tutmakla anlaşılabileceği gibi dünyanın birçok bölgesinde ekseriyeti Müslüman toplumlardan oluşan insanların açlıklarını sefaletlerini; özendiğimiz, eğlenceleriyle eğlencelerini örnek aldığı mız, saatlerce küçücük ekran karşısında izleyerek hazzın sınırlarına dayandığımız sosyal medyanın arka yüzüne bakarak gerçekleşebilecek bir olgudur da aynı zamanda. Demek istediğim, fakir ülkelerdeki duruma sebep olanın biraz önce bahsettiğim aksırıncaya, tıksırıncaya kadar yiyen adaletsiz ülkelerin sömürüsü olduğudur. 

               Oruç ayı ramazanda, sadece yeme içme gibi insani, fiziki özelliklerimizi kısıtlarken şeytani özelliklerimizi de kısıtlamalı değil miyiz? Bu özelliklerimizi de aç bırakmalı doyurmamalı değil miyiz? Gıybet, dedikodu, iftira, haset vb. kötü hasletleri yavaş yavaş değil, hızlıca ve bu ramazan ayını fırsat bilerek bırakmalı değil miyiz? Kendim de dâhil, kaydını düşeyim buraya… Ama siz de kendinizi bu grubun içerisinde sayın bence; az ya da çok bu topluluğun içerisindeyiz. Bu arada kendim demişken; size iyi örnek olabilmek adına, bundan on iki yıl önce, ramazanın ilk günü sigarayı bırakacağımı söylemiş ve o sözümde durmuştum. Allah’a şükür o günden beri sigara içmiyorum. Haydi içenler! Beni örnek alın da bu mübarek ayda sevabına ben de ortak olayım. 

               Bundan gene yıllar önce Fatma Karabıyık Barbarasoğlu’nun bir köşe yazısında şöyle bir cümle okumuş ve alnımdan vurulmuşa dönmüştüm. İkinci tespitimde budur işte. Cümle mealen şu:” hayatın hengâmesinde günlerin, haftaların hatta ayların geçişini fark etmek imkânsız hale geldi. Modern dünya bize zamanı unutturdu. Oruç sayesinde zamanı ve zamanın en küçük parçası “anı” yaşayabiliyoruz. Anın farkına varıyoruz. Anın bereketinden istifade ediyoruz.” Hakikaten de öyle değil mi? Demirci’de bile; trafik yok, gideceğimiz yer belli, buna rağmen vaktin ne kadar çabuk geçtiğini anlayamıyoruz. Hâlbuki ramazan ayında oruçluyken ve iftarı beklerken anı gerçekten yaşıyor, o anda, açlığı, fakirliği, sabretmenin zorluğunu dakikalar içerisinde saatler sürercesine hissediyoruz. Bu da bana göre ne büyük manevi bereket! 

               Hoş geldin ramazan ayı! Sabrın ve sabredene bakışın, rahmetin ve rahmete bakışın, merhametin ve merhamete bakışın en iyi sağlandığı ay hepimize sabrı öğretsin, rahmeti ve bereketi indirsin üzerimize inşallah! Ne çok ihtiyacımız var oysa… Haberlerdeki insanlık dışı insanlara ve hayvanca davranışlara ve olaylı TV programlarına son verdirse öğrendiklerimiz ve hissettiklerimiz                               Allah kabul etsin orucu hakkıyla tutanlara. Kalın sağlıcakla…

YAZARLAR