Vaiz Muharrem DEMİR


HZ. PEYGAMBER’İN ÇOCUKLARLA MÜNASEBETİ

"Sevgi, Şefkat ve İltifat "


            Akra’ b. Hâbis, Temîm kabilesinin reislerindendi ve Araplar arasında önemli bir mevkiye sahipti. Câhiliye döneminde ortaya çıkan anlaşmazlıklarda hakemlik yapardı ve elinden geldiğince adaletle hükmederdi. Mekke’nin fethinden önce Müslüman olan Akra’, elinden geldiğince İslâm’ı öğrenmeye çalışıyordu. Peygamber Efendimize söylediği bir söz onun, çocuklara karşı sevecen davranma ve küçüklere merhamet gösterme konularında eksikliklerinin olduğunu gösteriyordu. Akra’ bir gün Resûlullah’ı, torunu Ha san’ı öperken görmüş, “Benim on çocuğum var. Onlardan hiçbirini öpmedim.” demişti. Rahmet Peygamberi bunun üzerine, “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz.” buyurmuş ve bu yanlışını düzeltmesi gerektiğini ima etmişti. Çünkü Allah Resûlü’nün benimsediği en önemli prensiplerden biri, küçüklere sevgi ve şefkat göstermekti.

            Hz. Peygamber, çocukları çok severdi. Zira o, âlemlere rahmet olarak gönderilmişti ve çocuk sevgisi, Allah’ın insana bahşettiği merhamet duygusunun göstergesiydi. Bir bedevî Hz. Peygamber’e gelerek ona, “Sizler çocukları öper misiniz? Biz onları (hiç) öpmeyiz.” demişti. Nebî (sav) ona şu anlamlı cevabı vermişti: “Allah senin gönlünden merhameti çekip almışsa ben ne yapayım?”

            Peygamberimiz, çocuklara olan sevgisini bazen onlara dua ederek, bazen onları kucaklayıp öperek, bazen kucağına oturtarak gösterirdi. Nitekim Üsâme b. Zeyd, Resûlullah’ın (sav) kendisini bir dizine, Hasan’ı da öbür dizine oturtup, onları bağrına bastığını ve onlar için şöyle dua ettini aktarmıştır: “Allah’ım, bu ikisine merhamet et! Ben de onlara merhamet ediyorum!”  Bazen de çocukları bineğine alarak, omuzlarında taşıyarak, yanaklarını okşayarak hatta onlarla şakalaşarak onlarla ilgilenirdi.

            Medineli hanım sahâbîler arasında, dindarlığı, zekası ve cesareti ile meşhur olan Ümmü Süleym, bizzat katıldığı Huneyn Savaşı’ndan sonra, Medine’ye geri dönmüş, orada bir erkek çocuk dünyaya getirmişti. Bebeği diğer oğlu Enes’in kucağına verip Hz. Peygamber’e göndermişti. Allah Resûlü, hurma istemiş ve onu çiğneyip yumuşatarak, bebeğin ağzına koymuştu. Bebek hurmanın tadını alıp dilini, dudaklarını hareket ettirince, “Ensarın hurmayı sevmesine bakın!” buyurmuş ve bebeğe Abdullah adını vermişti.

            Şefkat Peygamberi, çocukları bazen bineğine alarak sevindirirdi. Abdullah b. Ca’fer, Üsâme b. Zeyd ve Fadl b. Abbâs, onun, bineğine alıp seyahat ettiği çocuklar, gençler arasındaydı. Resûlullah’ın bu uygulaması, çocukların o kadar hoşuna giderdi ki onun seferden dönüşünü âdeta dört gözle beklerler ve onu karşılamak için yarışırlardı. Resûlullah da çocuklardan birini bineğinin önüne, birini de arkasına alır ve gönüllerini hoş ederdi.

            Mekke fethedilince de Mekkeliler çocuklarını akın akın Resûlullah’a getirmeye başlamışlardı. Resûlullah, getirilen çocuklar için bir yandan hayatlarının bereketli olması için dualar ediyor, bir yandan da başlarını okşayarak çocuklara olan sevgisini gösteriyordu.

            Allah’ın Elçisi bazen de çocukların yanaklarını okşayarak sevgisini gösterirdi. Onun bir dokunuşu, çocuklar için iftihar vesilesi olup unutulmayacak bir kıymete sahipti. Hatta sonraki yıllarda, bu türden hatıralarını başkalarıyla paylaşırlardı. Abdullah b. Sa’lebe ve Câbir b. Semüre bu şanslı çocuklardandı. Câbir başından geçen o mutlu hatırayı şöyle anlatmıştı: “Resûlullah ile birlikte ilk namazı (öğle namazını) kıldım. Sonra o, ailesinin yanına gitmek üzere çıktı, onunla birlikte ben de çıktım. Yolda onu çocuklar karşıladılar. Onların her birinin yanaklarını teker teker okşamaya başladı. Benim de yanağımı okşadı. Elinde öyle bir serinlik ve hoş bir koku hissettim ki sanki elini attârın (koku satanın) sepetinden çıkarmıştı.”

            Peygamberimizin çocukların arasına karışıp onlarla çocuk olduğu, şakalaştığı ve oyun oynadığı olurdu. Meselâ, Medine’nin Hazrec kabi lesine mensup bir ailenin çocuğu olan Mahmûd b. Rebî’, beş yaşında iken Resûlullah’ın, kendilerine ait olan kuyudan çektiği suyu yüzüne püskürttüğüne dair bir hatırasını anlatmaktadır.

            Resûlullah’ın çocukları sevmesine ve bu sevgisini göstermesine hiçbir durum engel olmuyordu. İslâm’ın en önemli ibadetlerinden biri olan namazda bile çocuklara olan sevgisini ve ilgisini esirgemeyen Peygamberimiz, bazen kızı Hz. Zeyneb ile Ebu’l-Âs’ın evliliğinden olan kız torunu Ümâme’yi, bazen de diğer kızı Hz. Fâtıma ve Hz. Ali’nin evliliğinden olan torunları Hasan veya Hüseyin’i omuzunda, sırtında veya kucağında tutarak namaz kılardı. Secdeye gittiği zaman torununu yere bırakır, kalktığı zaman tekrar alırdı.

            Namaz kılarken çocuklar onun önünden geçtiklerinde namazına devam eder  hatta bazen dizlerinden tutan çocuklar olur ama Resûl-i Ekrem namazını bozmadan tamamlardı. Namaz kıldırırken cemaatin içinde ağlayan bir çocuk sesi duysa dayanamaz, kıraati kısa tutarak namazı bir an evvel bitirirdi. Kendisine mevsimin ilk meyvesi sunulunca bereket duası yapar ve onu orada bulunan en küçük çocuğa ikram ederdi.

            Şüphesiz Rahmet Elçisi’nin çocuklarla ilişkisi muhabbet, şefkat ve merhamet üzerine kuruluydu. O, “Küçüğümüze merhamet etmeyen, büyüğümüze saygı göstermeyen, iyiliği emredip kötülükten sakındırmayan bizden değildir.”  buyururken bu hususa dikkat çekiyordu. Peygamber Efendimiz, her ne sebeple olursa olsun çocukların incitilmelerine göz yummazdı. Nitekim onun amcasının hanımı ve torunu Hasan’ın da süt annesi olan Ümmü’l-Fadl, bir gün ziyarete geldiğinde yanında Hasan’ı da getirmiş ve onu Resûlullah’ın kucağına vermişti. Ne var ki Hasan, dedesinin kucağını ıslattı. Bunun üzerine süt annesi, “Ne yaptın!” dercesine bebeğin omuzuna vurunca Rahmet Peygamberi dayanamamış ve “Oğlumun canını acıttın! Allah senin hayrını versin!” buyurmuştu.

            Resûlullah, çocuklar yaramazlık yahut hata yaptığında onları azarlamaz, kınamaz, dövmez; uyarır hatalarını düzeltmek üzere onlara yol gösterirdi. Râfi’ b. Amr çocukken bir gün ensarın hurmalarını taşlarken yakalanmış ve Allah Resûlü’nün huzuruna getirilmişti. Resûlullah onu derhâl cezalandırmak yerine önce, “Çocuğum, hurmaları neden taşlıyorsun?” diye sormuş, o da “Yemek için.” diye karşılık vermişti. Bunun üzerine Peygamberimiz, “Hurmaları taşlama da altına düşenlerden ye.” buyurarak ona doğruyu öğretmiş, başını okşamış ve “Allah’ım, onun karnını doyur.” diyerek dua etmişti.

            Küçük yaşlardan itibaren Resûlullah’ın hizmetinde bulunan Hz. Enes’in şu ifadesi, Efendimizin çocuklarla ilişkisini çok güzel özetlemektedir: “Resûlullah’a on sene hizmet ettim. Vallahi bana bir kez olsun "Öf!" bile demedi. Herhangi bir şeyden dolayı, "Niçin böyle yaptın?" demediği gibi, "Şöyle yapsaydın ya!" da demedi.”

            Hz. Peygamber (sav), çocukların kişiliklerine saygı gösterir ve onlara iltifat ederdi. Bu amaçla, bazen oyun oynayan çocuklara selâm verir, bazen onların kıyafetlerini över, bazen de hastalandıklarında ziyaretlerine giderdi.

            Çocukların hayata veda etmesi Allah Resûlü’nü bir başka hüzünlendirirdi. Kızı Hz. Zeyneb’in minik oğlu ölmek üzereyken kucağına verildiğinde Rahmet Peygamberi’nin gözlerinden yaşlar dökülüyordu.

            Sa’d b. Ubâde, “Yâ Resûlallah! Bu ne hâl?” deyince Peygamberimiz, “Bu, Allah’ın kullarının kalbine koyduğu rahmettir. Allah, kullarından ancak merhametli olanlara merhamet eder.” buyurmuştu. (Buhârî, Îmân, 22) Aynı şekilde küçük yaşta ölen oğlu İbrâhim için de hüzünlenen Resûlullah, onu bağrına basarak sessizce gözyaşı dökmüş ve “Göz yaşarır, kalp hüzünlenir,...” buyurmuştu.

            Diyanet İşleri Başkanlığımız, gözaydınlığımız ve geleceğimiz çocuklarımıza Peygamber Efendimiz'in (s.a.s) gözünden bakabilmek, bugünü ve yarınlarına Kur’an ve sünnet perspektifinden çözümler sunabilmek adına 2020 yılı Mevlid-i Nebi Haftası’nın temasını “Peygamberimiz ve Çocuk” olarak belirlemiştir. Tüm halkımızın ve geleceğimiz çocuklarımızın Mevlid kandilini en kalbi duygularımla kutlarım. Bu vesile ile en kısa zamanda sağlıklı günlere kavuşmayı Cenab-ı Hakk’tan niyaz ediyorum.

 

            Kaynak: HADİSLERLE İSLAM

 

YAZARLAR