Ahmet İNCE


HZ. PEYGAMBERİN ZEHİRLENMESİ VE VEFATI

Dini kaynakların tamamında, Muhammed Aleyhisselam’ın zehirlendiği ve bu durumun vefatına neden olduğuna dair açık bilgiler vardır. Siyer ve hadis kitaplarında, bu olay tafsilatlı olarak verilmiştir.


               Onlara girmeyeceğim. Oldukça geniş bilgiler ve yorumlar var. Bazıları çelişkili. Buna rağmen, gerçek olan şu; şanlı Nebimizin bir şekilde zehirlendiği ve bu zehrin, Onun vefatına sebep teşkil ettiğidir.

               Zehirlenme olayını, kısaca anlatmak istiyorum.

               Hicretin 7. yılında, Hayber savaşında yaşanır bu olay. Yahudi reislerinden Haris’in kızı Zeynep, Nebimiz ve arkadaşlarına yemek ikram eder. Hazırlanan et yemeğinin tamamına zehir koyar.

               Bir rivayete göre; Nebimiz bir lokma alır, yutmadan geri çıkarır. Zehirli olduğunu anlayarak, sofradakileri uyarır. Bir başka rivayete göre, bir lokma alır ve tamamını yuttuktan sonra durumu anlar. Bu arada arkadaşlarından birisi, birkaç lokma aldıktan sonra vefat eder. Neticede Nebimizin vücuduna, bir şekilde bu zehrin bulaştığı aşikârdır.

               Nebimiz şiddet derecesini bilemediğimiz bu zehri; üç veya dört yıl vücudunda taşımış, zaman zaman ciddi rahatsızlıklar yaşamıştır. 13 ya da 14 gün süren ağır hastalık döneminde, ciddi ağrılar ve ateşlenmelere muhatap olmuştur.

               Hastalığının ilk belirtisi, Hicretin on birinci yılının Safer ayında ve bir pazartesi günü ortaya çıkmıştır. Baki mezarlığından dönerken; şiddetli bir baş ağrısına tutulmuş, ateşi yükselmiştir.

 

               VEFATINDAN ÖNCEKİ SON HAFTA!!

               Hastalığı ağırlaşmıştı. Hanımlarına; “Yarın ben neredeyim? Yarın ben neredeyim?” diye sormaya başlamıştı.

               Hanımları Onun muradını anlamışlardı. Dilediği yere gitmek üzere müsaade ettiler. Fadl b. Abbas ve Hz. Ali b. Ebi Talib’in kolları arasında, Hz.Aişe’nin evine geçti. Başı sarılı olduğu halde, ayaklarını sürüyerek Hz.Aişe’nin evine girdi. Hayatının son haftasını orada geçirecekti.

           

               VEFATINDAN 5 GÜN ÖNCE

               Çarşamba günü hastalığı iyice artmış, yükselen ateşi ve şiddetli baş ağrısı yüzünden bayılmıştı. Ayılınca şöyle buyurdu: “Yedi ayrı kuyudan üzerime yedi kova su dökün. Cemaatin önüne çıkıp, onlarla helalleşeyim.”

              Onu oturttular. Üzerine su döktüler. “Yeter” deyinceye kadar su dökmeye devam ettiler. Bu anda bir hafiflik hissetti. Başı sarılı olduğu halde, Mescid-i Nebeviye girdi. Minbere oturdu, etrafında toplanan insanlara hutbe irad etti. Şöyle dedi:

             “Allah Yahudi ve Hıristiyanları helak etsin. Onlar peygamberlerinin kabirlerini mescit edindiler.” (Sahihu’l Buhari, 1/62)

              Bu hutbede Nebimizin şöyle dediği de rivayet edilir: “Benim kabrimi tapılan bir put eylemeyin.” (İmam Malik, Muvatta-sf: 65)

 

              VEFATINDAN 4 GÜN ÖNCE

             Son derece hasta olmasına rağmen, bütün namazları kıldırıyordu. Hatta vefatından 4 gün önceki bu Perşembe günü bile namazları O kıldırmıştı. O gün akşam namazında ‘Mürselat suresini’ okumuştu. (Mişkatü’l Mesabih, 1/102)

             Yatsı vakti hastalığı ağırlaşmıştı. Mescide çıkamadı. Hz. Aişe şöyle anlatıyor:

             “Cemaat namaz kıldı mı? diye sordu. Onlar seni bekliyor dedik. Benim için su hazırlayın buyurdu. Suyu hazırladık. Gusletti. Yürüdü fakat düşüp bayıldı”

            

             1 VEYA 2 GÜN ÖNCE

             Kendinde bir hafiflik hissetti. İki kişinin yardımıyla öğle namazına çıktı. Ebubekir Onu görünce, geri çekilmeye başladı. “Beni onun yanına oturtun” buyurdu. Sonra Ebubekir’in soluna oturttular. Ebubekir namazda Nebimize tabi oluyor ve cemaat işitsin diye yüksek sesle tekbir alıyordu. (Sahihu’l Buhari, 1/ 98,99)

 

              1 GÜN ÖNCE

              Vefatından 1 gün önce, Pazar günü Nebimiz bütün kölelerini ve cariyelerini azat etti. Yanında bulunan 7 dinarı, sadaka olarak dağıttı. Silahlarını Müslümanlara hibe etti. İlginçtir, Hz. Aişe kandil için kullanılan yağı komşusundan ödünç almıştı. Nebimizin zırhı, 30 sa arpa karşılığında bir Yahudi’de rehin olarak bulunuyordu.

 

              HAYATININ SON GÜNÜ

              Pazartesi sabah namazı vaktiydi. Cemaat Onu bekliyordu. Aişe’nin odasındaki perdeyi araladı. Cemaate tebessüm etti. Eliyle devam edin şeklinde bir işarette bulundu. Sonra odaya çekildi ve perdeyi indirdi.

              Kuşluk vakti, kızı Fatıma’yı çağırıp kulağına bir şeyler söyledi. Fatıma ağlıyordu. Sonra bir daha çağırdı ve kulağına yine bir şeyler söyledi. Fatıma bu defa gülüyordu. Bunun nedenini sordular Fatıma’ya ve şöyle cevap verdi.

            “Resullullah bana; bu hastalığı sebebiyle ruhunun kabzedileceğini söyledi, ağladım. İkincisinde, kendisine ilk kavuşacak olanın ben olacağımı söyleyince güldüm.”

             Hz. Fatıma babasının ıstırapları karşısında büyük acı çekiyordu. Şöyle dedi: “Ah! Babamın ıstırapları”. Resulullah şöyle teselli etti onu: “Babana bugünden sonra ıstırap yok.” (el Mansur Furi, Rahmetün li’l Âlemin, Cilt 1, sf: 282)

             Nebimiz torunları Hasan ve Hüseyin’i çağırıp, ikisini de öptü. Hanımlarına dua etti, tavsiye ve nasihatte bulundu.

             Acı ve ıstırabı daha çok artıyordu. Hayber’de yediği zehrin etkisi kendisini gösteriyordu. Aişe’ye şöyle demişti: “Ya Aişe! Hâlâ Hayber’de yediğim zehirli yemeğin acısını duyuyorum.”

            Sonra Müslümanlara şu vasiyette bulundu: “Namaza ve emriniz altındaki hanımlarınız ve cariyelerin hukukuna riayet edin.” Resulullah bunu defalarca tekrar etti. (Sahihu’l Buhari, Cilt 2, sf: 638,641)

   

             VEFATI

             Hz. Aişe’ye yaslanmış vaziyette yatıyordu. Misvak getirdiler. Biraz yumuşattılar ve misvakla dişlerini fırçaladı. Önündeki kapta su vardı. Elini suya batırıp yüzüne sürüyor ve şöyle diyordu:

             “La ilahi illallah! Şüphesiz ölüm çok şiddetli ve sarsar kişiyi”

              Daha sonra gözlerini tavana dikti; elini ve parmağını kaldırarak, dudaklarını oynatmaya başladı. Aişe hemen, kulağını dudaklarına yasladı. Resulullah şöyle diyordu

              "Kendilerine nimet verdiğin Peygamberler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber… Allah’ım! Bana mağfiret et… Bana rahmet eyle… Beni Refik-i Â’lâ’ya kavuştur. Allahım! Refik-i Â’lâ’ya….” (Sahihu’l Buhari, 2/640)

               Son kelimeyi üç defa tekrar etti ve elini indirdi. Ve Refik-i Â’lâsına (Yüce Dost) kavuştu.

                Not : Son iki yazımı Hz. Peygamberin vefatı üzerine kaleme aldım. Önümüzdeki hafta bu iki yazı üzerine bir değerlendirme yazacağım…

YAZARLAR