MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


İBRAHİM ÇİÇEK HOCAM’IN ARDINDAN

"Sıra dışı bir eğitimci, araştırmacı yazar, dostum, sırdaşım, bir hafta görüşmesek huzursuz olduğum, baba gibi sevdiğim, kendisinden çok şey öğrendiğim, yöremizin hafızası, kıymetli büyüğüm, koca çınar İbrahim Çiçek Hocam ebediyete yürüdü..."


                        

                Sıra dışı bir eğitimci, araştırmacı yazar, dostum, sırdaşım, bir hafta görüşmesek huzursuz olduğum, baba gibi sevdiğim, kendisinden çok şey öğrendiğim, yöremizin hafızası, kıymetli büyüğüm, koca çınar İbrahim Çiçek Hocam ebediyete yürüdü.     

                XXX

                Ölüm, sessizliğiyle vuruyor önce.

                Sonra, yürekte bir ok.

                Hatıralar harman harman.

                Geçip gidiyor kirpiklerin arasından.

                Bizden de bir şeyler götürüyor gidenler.

                Dahası, uzaklarda bir yerde yaşıyor da, tekrar gelecekmiş duygusu sarıyor insanı.

                Gerisi hazan, gerisi hüzün.

                XXX

                Onu ilk tanıdığımda yetmişli yaşlardaydı.

                Matbaasındaki kitaplar arasında kaybolmuş, klasörlerle dolu masada bir şeyler yazıyordu.

                “İlçemiz Salihli” kitabına dair uzun sohbetler etmiştik.

                “Borlu Tarihi” üzerine çalışıyormuş.

                Akademik kriter aramadım, kitaba önsöz yazıp söyle tanıtmıştım.

                “İbrahim Çiçek, Köy Enstitülü bir ilkokul öğretmenidir. Emekli olduktan sonra diğer meslektaşları gibi kendini kahve köşelerine atmamış, beşikten mezara araştırma öğrenme ve öğretme aşkı onu bu çalışmalara yöneltmiştir. Tarih metodolojsi eğitimi almadığı halde, çabalarıyla öğrenmeye çalışmış, matbu Osmanlıca kaynakları okuyacak düzeyde kendini yetiştirmiştir. Azim ve çalışkanlığının bütün meslektaşlarına örnek olmasını dilerim”

                XXX

                Özel hayatında, her Cumhuriyet nesli gibi titiz ve tutumlu, bitmez tükenmez diri bir tecessüsün sahibiydi.

                Çevrim içi kursların henüz görülmediği dönemde, otodidakt yöntemle yetiştirmişti kendini.

                Polimattı. Az konuşur, kendi içinde yaşar, bilindik klişe tartışmalara girmez, kimseyi kırmak istemezdi.

                Emeklilik yıllarında, ciltçilik, matbaacılık, yazarlık ve ressamlığının yanında, altmışında şoför, sekseninde de bilgisayar okur yazarı olmuştu.

                Öğrencilerine yaklaşımı ve öğretim metodu da çok farklıymış Çiçek Hocanın.

                Hakkı Çiçek (oğlu), derin izler bırakan çocukluk anılarında, Onun bu yaklaşımını şöyle dile getirir:

                “Hangi taşa el atsam bak altında ne var diye gösterirdi. Yaprak, böcek fosillerini gösterirdi. Sonra yine yerine aynı şekilde bırakmamı isterdi. Sart'a ne zaman gitsek o mermer sütunlara dokunup hissetmemi isterdi ve ardından ne hissettiğimi sorardı bana. Ben tabi önce "soğuk" derdim. "Başka, başka?" diye zorlardı hislerimi... "Yum gözlerini, taaa eski devirleri düşün, bu kocaman mermer sütunu buraya nasıl inşa ettiler, bunu düşün, hisset..." derdi. Çevrede gördüğüm her şeyin aslında çok sıradan olmadığından bahsederdi. Her iki elimin işaret ve başparmaklarını bir ekran gibi birleştirip, kadraj oluşturup normalde gördüklerimi bir de o şekilde izlememi isterdi. Görmek ve bakmanın farkını ilk o zaman anlardım. "Yaşlı ağaçlara dokun ve hisset" derdi... Dallarının hafif yelde sallanırken çıkardığı hışırtıları dinlerdim, o yaşlı ağacın küçücük fidanken o hale gelene dek hangi dönemlerin yaşandığını hissetmemi isterdi. Hayata, doğaya farklı bakmayı öğrenirdim... Yol boyunca iyi meyve veren bir ağaç gördüğünde aşılık dal alır, daha sonra yine yol üstünde gördüğü başka bir ağacı aşılardı o aşı dalı ile... Aşılamayı öğretirdi bana...”

                XXX

                “Tarih İçinde Adala ve Köyleri Dünü Bugünü” kitabı için, köylere mezar taşlarını incelemeye gittiğimizde, burada yatanlara bi fatiha okuyverelim de öyle girelim, derdi.

                Salihli Sempozyumu’nda, “Salihli Araştırmalarının Duayeni İbrahim Çiçek ve Eserleri” adlı bir bildiriyle ilim alemine tanıtma imkânı bulmuştum. Kendisini de davet edip bildiri öncesinde katılımcılara takdim ettiğimde, kızardığını çok mahcup olduğunu dün gibi hatırlıyorum.

                Tevazu sahibiydi. Kendini öne çıkarmaktan hoşlanmazdı, eserleri konuşulsun isterdi hep.

                Salihli, Demirci, Gördes yöresinin kültürel birikimini derleyen şehrin hazinesinin, geniş bir biyografisin yazılması, eserlerinin topluca yeniden basılması, isminin bir araştırma merkezi, ya da cadde, sokak, park, meydan ve kavşaklarda yaşatılması önerisinde bulunmuştum o sempozyumda.

                Ses çıkmadı.

                Güle gûş ettiremez yok yere bülbül inler

                Varak-ı mihr ü vefayı kim okur kim dinler

                Belki vefatından sonra değeri bilinir, diye ümit etmek istiyorum.

                Yine, Erciyes Dergisi’nde, “Yerel Tarih Öğretimi Bakımından İbrahim Çiçek ve Eserleri” konulu yazıyı gösterdiğimde, inşallah öyledir demiş, ama çalışmalarının takdir edilmesine de sevinmişti.

                Sağlığında bağışladığı kitaplar, CBÜ Eğitim Fakültesi Kütüphanesi’ni zenginleştirirken, tabloları da fakülte duvarlarını süslemektedir.

                Hele de, dekan Prof. Dr. Mustafa Bakaç’ın Salihli’deki evinde plâket takdim etmesi, unutamadığı önemli an ve anılarından biriydi.

                XXX

                Geçen hafta telefonla aradığımda. Beyni hâlâ ışıl ışıldı.

                Son zamanlara kadar, sağlığım iyi bi şeyim yok, biraz kulağım duymuyor. Gel de çekiver diye espri yapardı. Ama zayıflamıştı. Doksan-dördündeydi.

                Gördesli Makbule Hanım da, Alaşehirli Ruhiye Hanım da, İstasyondaki çınaraltı sohbetlerimiz de öksüz kaldı şimdi.

                Onu ebediyete uğurladığımız akşam, Salihli Sanayi ve Ticaret Odası Sardes Konferan salonu’nda, kıymetli dost Ahmet Semih Ataoğlu’nun, İstiklal Gazetesi’ndeki söyleşilerinden oluşan “Salihli’nin Renkleri” kitabı tanıtım etkinliğindeydik.

                Onunla yapılan söyleşi de vardı kitapta.

                Program, Nurgül Sözer Hanım’ın şiirsel sunumuyla akarken, adı okunup, fotoğrafı yansıyınca, boğazıma oturan yumruyu, tüm çabalarıma rağmen engelleyemedim. Gözlerimi çevirdim.

                Keşke dedim içimden, keşke o da burada olsaydı…

                XXX

                Rahmetle anıyorum, ruhu şad olsun.

YAZARLAR