Gülruh DEMİREL


İYİ Kİ ÖĞRETMENİM


 İlkokul  3.  Sınıfı  okutuyorum.  Derste telgraf, mektup, dilekçe yazımını örnekleriyle anlattım. Ödev olarak da bana hitaben bir telgraf yazmalarını istedim. Ertesi gün derse gelince ödev kontrolü yaparken sıra Veli'ye geldi, ancak sayfa bomboş... “Niçin ödevini yapmadın oğlum?” deyince, “Öğretmenim ödevimi yaptım. Size gelecek.” demez mi!.. “Oğlum nasıl gelecek? Sayfanın ayakları mı var?” diye sordum. “Hayır Öğretmenim postacı sizin eve getirecek, telgrafı postaneden size gönderdik.” diye yanıtladı. “Haydi bakalım senin ödev de uygulamalı olsun.” dedim.

Eve giderken yolda annesine rastladım. “Hocanım! Hocanım! Dün size telgraf yazmak için bin bir ter döktük. İlk kez telgraf yazdık. Postacı, oğlum ve ben... Neyse ki başardık.” dedi.

Veli ödevini postaneden usulüne uygun yapılacağı şeklinde anladığı için önce annesiyle okul müdürüne gelip, ondan benim ev adresimi rica etmiş. Yeterli paraları olmadığı için komşudan para almışlar. Sonra da postane görevlilerine rica ederek bana telgrafı çekmişler. “Benim şimdi size de not vermem gerekecek.” dedim, gülüştük, sonrasında eve geldim. Posta kutusunda bin bir zahmetle yazılan telgrafı gördüm. Telgraf şöyleydi "Öğretmenim acele gel, düğünüm var."

Telgrafı okuyunca içimden “Çok da genç-sin ama bu acelen nedir?” diyerek gülümsedim.
Neyse ki 13 yıl sonra Veli’nin düğününe gittim. Hediye olarak da telgrafı götürdüm. “Oğlum sen beni 13 yıl önce düğününe davet etmiştin. Acele ettiysem de ancak gelebildim.” diyerek bana gönderdiği düğün davetiyesi telgrafını uzattım. Mutluluklar diledim, gülüştük.
               
Bu güzel anı babamın bir hikâyesini anımsattı bana.

Yıllar önce keçeci dükkanına çırak giren çocuk kısa süre geçince işe gelmemeye başlamış.
Eskiden usta çırak ilişkisi bir okul düzeni gibi disiplinli olduğu için, ustası merakla evine kadar gidip kapıyı çalmış. “Bizim çırak iki gündür gelmiyor. Hasta falan mı acaba diye merak ettim. Ben ustasıyım da…” deyince kapıyı açan annesi şöyle cevap vermiş: “Biliyorum haberim var, oğlum bana her şeyi anlattı. ‘Yünü deptin mi keçe, sıktın mı külah oluyor anne.’ dedi. Her bir şeyciği öğrenivermiş benim oğlum. Onun için gelmiyor.". Ustası “Pes doğrusu! İki günde kendisi öğrendiği gibi annesine de öğretmiş.” deyip hayıflanarak uzaklaşmış.

Bana gelen telgraf gibi...

Hem öğrencim öğrenmiş hem de annesine öğretmiş.

Çocuklar yaşamıma ne kadar güzellikler katmışlar. Anılarımda beni hala gülümsetmeye devam ediyorlar. Yaşamımın rengarenk çiçekleri, öğrencilerim iyi ki varsınız...

İyi ki sizlerin öğretmeniyim.

İyi ki sizler de varsınız diyebilmenin mutluluğuyla...

BAŞÖĞRETMENİMİZ MUSTAFA KEMAL ATATÜRK VE EBEDİYETE İNTİKAL ETMİŞ TÜM ÖĞRETMENLERİMİZİ SAYGI İLE ANIYORUM. RUHLARI ŞAD OLSUN.

ÖĞRETMEN ARKADAŞLARIMIZIN,

BİZLERİ YETİŞTİREN, BÜTÜN ÖĞRETMENLERİMİZİN ÖĞRETMENLER GÜNÜ KUTLU OLSUN. 
 

YAZARLAR