Ahmet İNCE


KAÇ ECEL VARDIR?

"... Yani her insanın bir tek eceli vardır ve o ecel, ezelde Rabbimiz tarafından yazılmıştır. Geleneksel din anlayışı ve öğretisi bugüne kadar bize bunu anlatmıştır. Bununla birlikte, asırlardır içinden çıkılmayan sorular vardır. Her insan için sürenin sona ermesi, yani eceli bir midir?..."


                Ecel kelime anlamı olarak; “Bir nesne için ayrılmış ya da tayin edilmiş süre” olarak tarif edilir. (Müfredat, Ragıp El Isfahani, sf:114) Allah’ın insana verdiği ömür süresinin dolması, ecel olarak belirlenir. Peki, bu ecel, bugüne kadar bildiğimiz gibi sadece tek bir ecel midir?

                Yani her insanın bir tek eceli vardır ve o ecel, ezelde Rabbimiz tarafından yazılmıştır. Geleneksel din anlayışı ve öğretisi bugüne kadar bize bunu anlatmıştır. Bununla birlikte, asırlardır içinden çıkılmayan sorular vardır. Her insan için sürenin sona ermesi, yani eceli bir midir?

                Bu ve benzeri sorular insanı, Kur’an bilgisinin dışında ve hakikati olmayan kader inanı şına götürmüştür.

                Uzun süredir çalıştığım bir konudur ecel. Yazımın başlığını görünce şaşırabilirsiniz. Şahsen uzun zamandır o şaşkınlığı ben de yaşadım ve araştırmaya koyuldum. Zira Kur’an’da yerlerin ve göklerin yanı sıra, toplumlar için de bir tek ecelden bahsedilmektedir. İlgili ayetler şöyledir:

                “Gökleri ve yeri ve bu ikisi arasında olanları başka değil, belli bir ömrü olan gerçek varlıklar olarak yarattık.” (Ahkaf–3)

                “Her toplumun bir eceli vardır.” (Araf–34)

                Kur’an insan için bir değil, 2 ecelden bahsediyor. Bu durum; insanın tefekkür etmesi, hikmetin öğrenilmesi bakımından fevkalade önemlidir. Allah kitabında bu bilgiyi veriyorsa, elbette boşuna değildir. Kafa yormak, anlamaya çalışmak gerekir.

                Dolayısıyla bu yazı, biraz tefekkür gayretidir ve her türlü tenkite açıktır.

                Şu ayete dikkat kesilelim: “Sizi balçıktan yaratan O’dur. Sonra bir ecel belirlemiştir. Belirlenmiş bir başka ecel ise (ecel-i müsemma) O’nun katındadır. Siz hala tartışıp duruyorsunuz.” (En’am–2)

                Demek ki insan için Allah tarafından belirlenmiş bir ecel vardır, bir de ecel-i müsemma.

                Hayatı yaratan, ölümü yaratan Allah’tır. Bunun gayesini ayet şu şekilde anlatıyor: “Ölümü ve hayatı yaratan O’dur. Bunlar hanginizin daha güzel iş yapacak diye sizi yıpratıcı bir imtihandan geçirmek içindir. O güçlüdür bağışlayıcıdır.” (Mülk–2)

                Dolayısıyla insan, kendisi için belinlenmiş hayatı yıpratıcı bir imtihan için yaşar. Bu hayatın bir süresi vardır yani eceli. Bu ecelin belirlenmesi ne zaman olur. Cevabını şu ayette görmek mümkündür:

                “Kahrolası insan ne kadarda nankördür! Allah onu hangi şeyden yarattı? Döllenmiş yumurtadan değil mi? Yarattı ve arkasından ölçüsünü belirledi.” (Abese–9)

                Allah insanı önce balçıktan, sonra döllenmiş yumurtadan yaratmış ve ona ruh vermiştir. Verilen ruh aynı zamanda bir ölçünün belirlenmesi demektir. Yani o insan için konulan ecel-i müsemmadır. Ecel-i müsemma insan için, son yaşama tarihidir ve bilgisi Allah’a aittir. Hiç kimse belirlenmiş ecelinden daha fazla yaşayamaz.

                Fakat bu belirlenmiş ecelinden önce ölebilir.

                Ne gibi mi diyeceksiniz ?

                “Bir görüşe göre, (ayette zikri geçen) her iki ecel sözcüğüyle ‘ölüm’ kastedilmiştir. Çünkü kimi insan vardır ki eceli kılıç, yangın, boğulma ve uygun olmayan bir şeyin yenmesi gibi hayatın sonlanmasına sebep olan arizi bir nedenle sona erer.

                Kimisi de (son nefesine kadar) korunur, sağlık içinde himaye edilir ve en nihayetinde ölüm kendisine normal yollarla gelir.

                Başka bir görüşe göre ise, insanların iki eceli vardır. Kimisi genç ve sağlıklı olarak ölür. Kimisi de Allah’ın bu dünyada kimseye daha fazlasını nasip etmediği bir sınıra ulaşır..” (Müfredat, ‘ecel’ maddesi, sf: 115)

                Belirlenmiş ecel, Rabbimizin insanı yaratıp ruhunu yerleştirdiği an itibarıyla takdir edilen süredir. Bunun bilgisi yalnızca Allah’a aittir. Ancak hayatın içinde ortaya çıkan arizi sebeplerden dolayı, insan bu belirlenmiş ecelden önce ölebilir.

                Mesela savaş hali, buna en anlaşılır örnektir. Allah için savaşıp hayatını kaybedenler, aslında ecel-i müsemmasına ulaşamayanlardır. Bu yüzden Allah, şehitlere büyük ve sonsuz ikramda bulunur. Niye? Çünkü onlar; ecel-i müsemmalarına kadar yaşamaktan, Allah için fedakârlık etmişlerdir.

                Şunu anlayabiliyorum. Rabbimizin yaratması ve âlemler üzerindeki tasarrufu devam etmektedir. Geleneksel anlayışın aksine, varlığını ve kudretini ve hikmetini insanlara göstermeyi sürdürmektedir.

                İlgili ayetlere dikkatle nazar edildiğinde, şöyle bir müthiş hakikatle yüz yüze kalıyor insan. Rabbimiz; bilgisi yalnızca kendisine ait olan, belirlenmiş ecele kadar insanı yaşatmak istiyor. Şu ayet ne kadar çarpıcıdır:

                “Rabbinizden bağışlanma dileyin. Sonra O’na yönelin (tövbe edin) ki BELİRLENMİŞ ECELİNİZ GELİNCEYE KADAR SİZİ GÜZEL BİR ŞEKİLDE YAŞATSIN.” (Hud–3)

                Yine bu konuyla ilgili bir başka ayet şöyledir: “Geceleyin sizi vefat ettiren ve gündüz ne yapıp ettiğinizi bilen O’dur. Gündüz sizi kaldırır ki BELİRLENMİŞ ECELİNİZİ TAMAMLASIN.” (En’am–60)

                Tabii felâketler, mesela deprem, sel, yangın gibi. Cinayet, harp, trafik kazaları, salgın hastalıklar türü arizi sebeplerden dolayı meydana gelen ölümler yani ecel için ne diyeceğiz. Bunların çoğu; ecel-i müsemmaya göre, önce çekilen ölümlerdir. Şu ayet, aslında bu durumu açık ve net olarak anlatıyor:

                “O’dur ki sizi topraktan sonra nutfeden/ embriyodan yarattı.

                Sonra size bebek olarak hayat veriyor. Sonra güçlü çağınıza ulaşıyorsunuz ki içinizden bir takım kimseler daha önce ölüyor. VE İÇİNİZDEN BİR KISMINIZDA BİR SÜREYE KADAR YAŞIYOR. Umulur ki aklınızı işletirsiniz / araştırır düşünürsünüz.” (Mümin–67)

                Kur’an ölümün, Allah’ın iznine tabi olduğunu ısrarla belirtiyor. Allah insanı yaratırken, ona belirlenmiş bir ecel yani yaşama süresi belirlediğine göre, süre yani ecel geldiğinde izne tabi olması nasıl bir şeydir?

                Bu iznin, ecelin kısaltılmasıyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Bunu şu ayetlerden anlayabiliyorum:

                “Yaşayanın yaşatılması ve ömrünün kısaltılması bir deftere kayıtlıdır. Bu Allah’a kolaydır.” (Fatır–11)

                “Allah’ın izni olmadan kimse ölmez. Ecelleri / son yaşama tarihleri yazılıdır.” (Al-i İmran–145)

                Konunun daha iyi anlaşılması bakımından Yunus Alayhisselamın kıssasını anlatmak gerekir diye düşünüyorum. Kur’an onun yaşadıklarını, net biçimde anlatıyor. Kısaca yaşananları aktarmak istiyorum.

                Yunus kavmine kızıp terk etti. Bir gemiye bindi. Denizin ortasında sert dalgalarla gemi sallanmaya başladı. Gemidekiler, ‘insan sayısı fazla’ dedi. Birimiz denize atılacak. Ama kim? Kur’a çektiler, Yunus’a çıktı. Ve Onu denize attılar. Sonra balık Yunusu yuttu. O ne olduğunu bilemeden, karanlık zifiri bir odada zannetti kendini. Ancak nefes alıp veriyordu ve yaşadığını fark etti.

                İsterseniz bu olayı Kur’an’daki ayetlerle bir kez daha dinleyelim:

                “Yunus da elçilerimizdendir. O da bir gün yükünü tam almış bir gemiye kaçmıştı. Kuraya katıldı ve kaybedenlerden oldu. Kendini suçladığı bir sırada onu balık yutuvermişti. Eğer o bize tam bağlılık göster meseydi; İNSANLARIN TEKRAR DİRİLTİLECEKLERİ GÜNE KADAR BALIĞIN KARNINDA KALACAKTI. Sonra onu açık bir alana attık, hastaydı. Onun üzerini örtecek kabakgillerden bir bitki bitirmiştik. Onu yüz bin hatta daha çok kimseye elçi göndermiştik. Daha sonra ona inandılar. Biz de onları BİR SÜREYE KADAR refah içinde yaşattık.” (Saffat, 139–148)

                Yunus, kavmini terk etmekle Allah’a karşı suç işlemişti. Balığın karnı zifiri karanlık bir oda gibiydi. Ancak nefes alıp verdiğini fark edince yaşadığını anladı. Yaptıklarından dolayı pişmanlık duyarak, Rabbine yalvardı ve “ben nefsine zulmedenlerden oldum” dedi.

                Allah onun bu pişmanlığını yani tövbesini kabul etti. Yunus eğer bunu yapmasaydı, kıyamete kadar balığın karnında kalacaktı. Yani eceli bu şekilde gerçekleşecekti. Ancak Allah onun duasını kabul ederek, ecel-i müsemmasına kadar yaşamasını sağladı.

                Sadece bu kadar değil. Kur’an toplumlar için tek bir ecelden bahsederken, bunun öne çekilmesi ya da ertelenmesi gibi durumların mümkün olmadığını bildirmiştir. Bunun tek istisnası Yu   nus’un kavmidir. Ayette de belirtildiği gibi, sonunda yürekten Allah’a inanıp iman etmişler ve Allah’ta onları bir süre daha refah içinde yaşatmıştır.

                Aslında her şey Allah’ın gücü ve kudreti ve bilgisi çerçevesinde cereyan ediyor. Yakın zamanın bilimsel çalışmalarında, Yunus’u yutan balığın İspermecet Balinası olduğu anlaşılmıştır. Yine bilimsel çalışmalar; İspermecet balinalarının karnında, bir insana 24 saat yetecek miktarda oksijen olduğunu tespit etmiştir.

                Hayatı yaratan O’dur. Yarattığı her şeye bir ölçü koyan O’dur. Yarattığı her şeyde bir ölçü olan O’dur. Belirlenmiş eceli takdir eden O’dur. Eceli kısaltan insanın eylemlerini bir deftere kaydeden O’dur.

                Diyebilirim ki Allah’a imanın en belirgin göstergesi, hayatı kavramaktır. Ömrün kıymetini bilmektir. Bütün insanlık için günümüzde en önemli hak hangisidir? Elbette yaşama hakkıdır. Pek çok antlaşma ve sözleşme bu yöndedir.               

                Çünkü Allah’ın verdiği ömrü yani belirlenmiş eceli kim bozarsa büyük günah işlemiş olur. Meşru sebeplerin dışında, insanın insanı öldürmesini Allah yasaklamıştır. Ve büyük günah olarak kabul etmiştir.

YAZARLAR