Ahmet İNCE


KAFES ARKASI !

Size Kafes Arkasını anlatacağım. Devlet hayatının işleyişine düşülmüş, tarihi bir deyimdir bu. Yaşanmışlığı vardır. Osmanlı tarihinde Kafes Arkasıyla birlikte, adım adım işleyen bir çözülme sürecine dikkatinizi çekmek istiyorum.


Size Kafes Arkasını anlatacağım. Devlet hayatının işleyişine düşülmüş, tarihi bir deyimdir bu. Yaşanmışlığı vardır. Osmanlı tarihinde Kafes Arkasıyla birlikte, adım adım işleyen bir çözülme sürecine dikkatinizi çekmek istiyorum.

Ancak Kafes Arkasını anlatabilmek için, Kureyşli Kadından bahsetmeliyim.

Kur’an kadını içine düştüğü çukurlardan çıkarıp, ona tarihinin en muhteşem haklarını tanımıştır. Bugün Kur’an; insanların hayatında olmadığı için, o hakların çoğunu kadınlar kullanamamaktadır.

Bu hakların başında ‘Mehir’ gelir. Evlilikte eşlerin ya da temsilcilerinin karşılıklı olarak anlaşmasıdır. Erkek maddi değer taşıyan bir miktarı, kadına vermek zorundadır. Peki, ne kadar? Kadın ne kadar isterse, o kadar.

Buna fıkıhta Mehr-i Müsemma deniyor. Peki, alt ve üst sınırı var mı? Yok. Zira Kur’an böyle bir sınır kesinlikle koymamıştır. Kur’an’ın koymadığı sınırı, Muhammed Aleyhisselamın koyması zaten düşünülemez. Buna rağmen, fıkıh mezheplerinde ihtilâflı görüşler ortaya atılmıştır

Mesela; Hanefilerde alt sınır 30 gram gümüş, Malikilerde 9 gram gümüştür. Diğer mezheplerde ve ulemaya göre, mehirde bir sınırlama yoktur. (Bkz, Ömer Nasuhi Bilmen, Hukuki İslamiye Kamusu, cilt 2, sf:16)

Rivayete göre, Ömer zamanında mehir konusunda ilginç bir olay yaşanır. Ömer, mehre bir sınır getirmeye çalışınca, kadınlardan tepki almıştır. Yaşanan gelişmeler üzerine Kureyşli bir kadın, Ömer’e şu ayeti okumuştur:

“Bir eşi bırakıp yerine bir başka eş almak isterseniz, bıraktığınıza yüklerle mal vermiş bile olsanız bile ondan hiçbir şeyi geri almayın!” (Nisa,20)

Daha sonra Kureyşli kadın Ömer’e şöyle seslenmiştir:

“Allah bize istediğimiz kadar mehir talep etme hakkını veriyor, sen ise yasaklamaya çalışıyorsun. Allah’ın kitabı kendisine tabi olmaya daha layıktır.”

Bu uyarı üzerine Ömer şöyle demiştir: “Kadın doğru söylüyor, Ömer hata etti.” ( Bkz, DİA, c:28, sf:390).

Bu olayı önemsiyorum

Kureyşli kadın, hak ve hukukunu bilecek kadar ilim ve hikmet sahibidir. Devlet başkanı bile olsa, yapılan uygulamaya itiraz edecek kadar cesaret sahibidir. Kur’an’ın insana nasıl ifade hürriyeti tanıdığını, gösterecek kadar kişilik sahibidir.

Devlet başkanı olarak Ömer, yapılan itiraza değer verecek ölçüde olgunluk sahibidir. Hak ve hukuk kavramının, yönetmede nasıl vazgeçilmez bir unsur olduğunu gösterecek kadar donanım sahibidir. Hatasını anlayıp, karşımdaki haklı diyebilecek kadar tevazu sahibidir.

Asırlardır hep sorulmuş ve hep aranmıştır. İslâm bir devlet modeli ortaya koymuş mudur diye. Mesele, devlet sisteminin adı değildir. Adı ne olursa olsun, Uygulamada Ömer’le Kureyşli Kadın arasındaki ruha ve akla uygun olsun.

Asırlarca Ömer, hep adaletin sembolü olarak bilinmiş ve anılmıştır. Gerçek öyledir. Ancak Ömer’in adaletini diline dolayıp, adaletsizlik yapanlar, onun bu yönünü görmezden gelmiştir. Mevki makam ve saltanat uğuruna, mukaddesleri çiğneyerek bir gün olsun, “hata ettim” dememişlerdir.

Osmanlının kuruluşundan 2. Mehmet’e’ kadar, benzer ruh ikliminin devlete hâkim olduğu görülür. Haftada 3 gün toplanan Divanda, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden gelen halk padişahla yüz yüze görüşürdü. Bu görüşmelerde şikâyetler ve istekler yazılı olarak verilirdi.

2. Mehmet zamanında, böyle bir Divan toplantısında ilginç bir olay yaşandı. Osmanlı tarihçileri tarafından anlatılan hikâye şu şekildedir:

“Bir gün bir köylü Divana gelir ve heyete ‘padişah hanginiz? Bir şikâyetim var.’ deyince padişah bozulur.

Sadrazam devreye girer. Padişaha Divana başkanlık etmeyi bırakmasını, toplantıları bir kafes arkasından izlemesini, bu tür sıkıntılardan kurtulması gerektiğini söyler.” ( Geniş bilgi için bakınız, Bernard Lewis, The Middle East, sf: 166)

Ve böylece padişah kafes arkasına çekilir. Kanuni’ye kadar Kafes Arkası devam eder. Ondan sonra tamamen kalkar.

Hiçbir saltanat yeknesak değildir. Tarih saray mücadeleleri ile doludur. İktidarı paylaşmak, iktidarda imtiyaz sahibi olmak isteyenler hep var olagelmiştir. Bunun ilk şartı da, saltanat sahibini kafes arkasına atmaktır

2. Mehmet işte bu tür iktidar kaygılarıyla, Kafes Arkasına itilmiştir.

Kafes arkası bir toplumun hayatında son derece tehlikeli bir yapıdır. Hem ülkeyi ve hem toplumu acıklı bir sona doğru sürükler. Çünkü toplumla irtibatını koparan saltanat sahipleri, aynı zamanda gerçeklerden de koparılmış demektir. Hiçbir zaman hata kabul etmezler, kendilerini kafes arkasına iten çemberin tahakkümünden bir türlü kurtulamazlar.

Bugün Kureyşli kadın gibi, bilgi ve hikmetle donanmış, hak ve hukukunu savunabilen müslümanlar var mı? Yönetimin hatasını haykıran, icraatına itiraz eden müslümanlar var mı? Ömer gibi, hak ve hukuk konusunda kuyumcu titizliğinde, gerektiğinde ‘hata ettim’ diyebilen idareciler var mı?

Varsa problem yoktur.

Yoksa, Kafes Arkası devreye girmiş demektir. O zaman çok düşünmek lazımdır.

 

 

YAZARLAR