NİYAZİ UYAR


KARAKISRAK


("24 KASIM 1999 
ÖĞRETMENLER GÜNÜ ANISINA")

İki candı onlar. Hemen her daim birlikte olmak isterlerdi hep. Bir arada olmakla can ciğer olamazlardı çokça, "ayrık otları" sarmıştı çünkü bedenlerini 

Candılar sevgili iki dosttular. Fakat adları ne Karakısrak ne de Karayağızlı, öyküde, bu sembollerle anacağım onları...

İşte o gün, 24 Kasım günü, yan yana can cana içmişlerdi ak fincanlardan ak köpüklü kahveleri. Her yudumu gizli bir sevdayı çeker gibi çekmişlerdi. Ak fincanların ak köpüklü kahvesi Karayağızlı'yı, Karakısrak'ı saklamıştı en derinine. Karakısrak, yüreğinin en derininden sevi üzerine anlatmıştı utana sıkıla içinin coşkusunu kahvenin telvesine. İşte o gün, "kimi kimsesi", arkadaşı bol bir mekâna gitmişlerdi hep birlikte. Gündemleri, gündelikti, zülfü yâre dokunmamaktı. Bir çaresiz olarak da "ya ya, evet evet, hı hı, tamam tamam" larla dinlemekti anlatılanları bir mecburen. İşte o gün, "bir kurşun atımı" daha yak-laştırmıştı Karakısrak'ı, Karayağızlı'ya...

Karakısrak, birden elindeki kadehle tam karşısına geçti Karayağızl’nın, Karayağızlı şaşırdı, bir adım sağına doğru kaymak istedi, kıpırdayamadı. Çakılıp kalmıştı olduğu yere. Karakısrak kilitlemişti gözlerini. Ve birlikte içmekti onun bütün muradı. Lakin bir neden bulmalıydı, bir neden... Bardaktaki zehir zıkkımda olsa paylaşmaktı muradı... Karakısrak uzattı elini gökyüzüne kurşun atar gibi. Uzatılan el, "bir kurşun atımı" havada kaldı. Karayağızlı, tutulmuştu, hemen cevap olamadı, kapkara iki göz, çakıvermişti oraya.

Karakısrak'ın gözlerinin tesiri geçince kendine gelebildi ancak. Karayağızlı, "bir kurşun atımı" havada asılı kalan kadeh tutan ele, Karakısrak’ın bardak tutan elinin üstüne koydu elini. İşte o an, kara bir bıçak saplandı sanki Karakısrak'ın göğsüne. Umut muydu, umutsuzluk muydu anlayamamıştı bir türlü. Şöyle bir iç geçirerek baktı Karayağızlı'ya...
"Kimi kimsesi", dostu, yoldaşı bol mekânda "tek kişilik orkestra" eşlik etmekteydi romantik, gayrı romantik havaya. Hani canlar heyecanlansın, umutlar yüreklensin diye. Aslında kimse onun ne çaldığına ne de söylediğine aldırmadan, kendi dünyalarındaydı. Ritim ağırdandı, kahkahalar isteksizdi, cılızdı, korkaktı. "Tek kişilik orkestra" birden fark edilmek mi istedi nedir, sesi yükseltti, ezgiyi değiştirdi. Ona da bir heyecan gelmişti belli ki. Karakısrak'la Kara-yağızlı'yı izliyordu bir taraftan çünkü, izlerken de büyülenmişti.

"Ayın şavkı vurur sazım üstüne,
Söz söyleyen yoktur sözüm üstü-ne. 
Gel hey hilâl kaşlım dizim üstüne. 
Ay bir yandan sen bir yandan sar beni.
Leylim ley leylim ley.

"Kimi kimse", dost arkadaş irkildi önce, neden sonra o gayrı samimi konuşmalarına "bir kurşun atımı" ara verdiler. Hani bir yerden tanır gibi olan bir insanın şüphesindeydiler... Katıldılar yavaştan ezgiye. Seslerini bir yürek olurcasına birleştirmeye çalıştılar. "Tek kişilik orkestra" keyfe gelmiş, ışıl ışıl olmuş, yakalamıştı nabzı, değerlendirmeliydi bu coşkuyu. Oldum olası, efendiler sofrasına yemek müziği çalmak, meze olmak rahatsız etmiştir onu. “Tek kişilik orkestra" yeni bir türküye geçti:

"Başın öne eğilmesin 
Aldırma gönül aldırma.
Ağladığın duyulmasın,
Aldırma gönül aldırma."

Karakısrak, bulunduğu yerden ağır adımlarla yürümeye başladı, tam orta yere gelince durdu "bir kurşun atımı" kadar. Yine ağır adımlarla birkaç daire çizdi. Gözlerini kapattı, bekledi bir süre. Sonra başını yukarı kaldırdı, sarı ışıklı tavanla göz göze geldi. Sarı ışıklı tavan gözünü almış olacak ki, şimşek hızıyla yere çevrildi. Bulunduğu yere çöktü önce. Sonra diz geldi, başını ellerinin ara-sına alarak sallanmaya başladı. "Tek kişilik orkestra" yüreğinin coşkusunu dile getiriyordu, "kimi kimse" dost arkadaş yüreğinin öfkesini yaşıyordu.

"Dışarda deli dalgalar 
Gelip duvarları yalar.
Seni bu sesler oyalar.
Aldırma gönül aldırma."

Karakısrak'ın umudu ağıda döndü, öfkesi heyecana döndü. Haykırmamak için dudaklarını bitiri-yordu. Uğur'u, Deniz'i yaşadı o anda. " Kimi kimse " dost arkadaş, yoldaş olmuştu o anda. El ele tutuştular önce, sonra ağır bir zeybeği oynar gibi ayaklarının gittiği yöne doğru giderek dönmeye başladılar. Kol kola girdiler, Karakısrak'ın sevdasına ortak oldular. Döne döne yüreklerini birleştirdiler, nefeslerini birleştirdiler ufukta. Karakısrak doğruldu, kollarını kaldırdı kartal uçuşu gibi, fakat hiç hareket etmedi. Kolları öylece kaldı havada. “ Tek kişilik orkestra " sustu, " kimi kimse " dost arkadaş susmuş, Karakısrak'ı izliyordu heyecanla. Zaman durmuştu, doğum anıydı şimdi; zaman bir şeyler doğuracaktı şimdi. Kimse nefes almıyor, kimse ağzını açmaya cesaret edemiyordu şimdi. Ürküten bir sessizlik esir almıştı ortamı. Karakısrak kollarını indirdi, Karayağızlı'ya yönel-di.

Kolundan tuttuğu gibi ortaya getirdi. "ÇÖKERTME" dedi emredici bir sesle. “Bir kurşun atımı" sessizlik oldu havada. "ÇAL" dedi sonra. "Tek kişilik orkestra" çalmaya başladı. Önce Karakısrak kaldırdı kollarını kartal uçuşu; sonra Karayağızlı. "Bir kurşun atımı" öylece durdular. Bakışlar, ufukta kazanmanın coşkusunu yaşıyordu, bakışlar seviyi paylaşıyordu.

Karakısrak sağ ayağını çekti dizine kadar, sol ayağının üstünde yaylanarak bir adım kaydı öne doğru. Karayağızlı'da aynen öyle yaptı. Ayaklarını kaldıra indire, döne döne oynamaya başladılar. Hiçbir şeyi duymuyor, hiçbir şeyi görmüyorlardı. "Kimi kimse," dost arkadaş, çemberi sıklaştırmış, bağdaş kurup otur-muştu yere. Hareketsiz izliyorlardı Karakısrak'la, Karayağızlı'nın sevda oyununu. Öyle bir oyundu ki bu, gören bilen "kırklar semahı" derdi. Kırk baba eren bu coşkuyla "Kırklar Semahı'nı" dönebilirdi ancak. Döndükçe döndüler, coştukça coştular.

"Kimi kimse" dost arkadaş can olarak ayrıldılar. Karakısrak, Karayağızlı'yı alnından öptü, sonra sarıldılar bunun üzerine ve...
 

YAZARLAR