MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


“KELEBEK ETKİSİ YA DA KULA-SALİHLİ JEOPARKI”

"...Doğayı, tarihi ve biyolojik zenginliklerimizi hoyratça tüketiyoruz. Kıymetini bilmiyoruz..."


          14 y.yılda Alanya Limanından Anadolu’ya ayak basan ünlü gezgin İbni Battuta, Seyahatnamesinde ülkemizin coğrafyası ve insanları hakkında ilginç tespitlerde bulunur.

          Ona göre Allah bütün güzellik ve zenginlikleri diğer ülkelere teker teker verirken Anadolu Coğrafyasına hepsini birden bahşetmiştir.Anadolu halkı da dünyanın en merhametli ve hayırsever halkıdır.

          İbni Battuta’nın zikrettiği insanımıza ait vasıflar ne derece devam ediyor bilinmez.

          Ancak Onun; ülkemiz, yaşadığımız coğrafya hakkında söylediği güzelliklerin ve zenginliklerin hızla yok olmakta olduğunu üzülerek görmekteyiz.

          Doğayı, tarihi ve biyolojik zenginliklerimizi hoyratça tüketiyoruz. Kıymetini bilmiyoruz.

          Doğa koruma ve çevre bilincimiz zayıf. Sularımızı, dağlarımızı havamızı hızla kirletiyoruz. Sanki bir daha gelinmeyecekmiş gibi, piknik alanları plastik çöp yığınlarına dönüyor. Oysa yiyeceğini getirmeyi becerebilen çöpünü de çöp kutusuna atmayı rahatlıkla becerebilir. Bu konuda birisine bir uyarı yapmak bile insanı sıkıntıya sokabilmektedir. Dünyanın en eski medeniyetleri üzerinde oturuyoruz. Her çağdan sayısız tarihi yerleşim ve eserlerle dolu ülkemiz. Maalesef bunlara da taş ocağı muamelesi yapıyo, ya da içinde hazine var zannıyla değerli yapıların kitabelerini ve tezyinatını kırıyoruz. Gezdiğim bir çok yerde örneklerini gördüm. Tarih bilincimizin düzeyi adına üzülünecek bir durum.

          Tüm Avrupa’nın sahip olduğu endemik bitki türlerinden daha zengin biyolojik çeşitliliğe sahibiz. Kasten çıkarılan yangınlarla hem bitki varlığımız, hem de biyolojik zenginliklerimiz yok oluyor. Türler ortadan kalkıyor.

          Allah doğada her şeyi bir dengeyle yaratmıştır. Bu dengeyi diğer canlılar değil bizler bozmaktayız. Oysa doğanın dengesinin bozulması bizi de etkileyecektir. Biz de o dünyanın bir parçasıyız. Kelebeğin kanat çırpınışları, içinde bulunduğumuz bütün doğayı etkilemektedir.

               Doğal, tarihi ve biyolojik zenginlikler kaybolduktan sonra, parayla servetle güçle tekrar yerine konulabilecek bir meta değildir.

Sanat eseri gibi üniktir.

          Öyleyse hiç çaba harcamadan hazır bulduğumuz bu zenginliklerin kıymetini bilmek, yok olmasını önlemek en azından mevcudu korumak bizler için hem insan, hem vatandaşlık hem de dini bir görevdir. Emeğe saygı İnsani bir görevdir, turizm getirileri bir vatandaşlık görevi, Onların diğer nesiller tarafından görülmesini, ibret alınmasını sağlamak da dini bir görevdir.

          Bir kızıl derili atasözünün çok yerinde vurguladığı gibi, son dere kuruduğunda son ağaç kesildiğinde ve son kuş öldüğünde paranın işe yaramaz bir nesne olduğunu öğreneceğiz.

          Ama iş işten geçmiş olacak…

          İşte bu bilinçle ,Türkiye’nin UNESCO onaylı ilk ve tek Kula-Salihli Jeoparkı hayata geçirildi.

          Kısaca söz etmek istiyorum.

          Dünyada birçok örneği görülen jeopark, Kula ve Salihli sınırları içinde yer alan doğal ve tarihi jeositleri korumayı amaçlıyor. Bu bölge, volkanik özelliklerinden dolayı antikçağ coğrafyacıları tarafından “katekekavmene” yani “yanık yöre” olarak adlandırılmış. Üç aşamada gerçekleşen volkanik akıntılar yörenin rengini belirlemiş. En son patlayan dört büyük Divlitin lav akıntılara Gediz Nehri yatağı boyunca akmış, o dönemin insanları ayak izi bırakmış, patlamaların resimlerini çizmiştir. Tarihi kula evleri Gediz üzerindeki köprüler, kanyonlar, Birçok uygarlığa merkezlik yapmış parayı icat etmiş antik Sart Harabeleri, Tümülüsler ve kaya mezarları, en eski kilise havra ve cami örnekleri, kuş cenneti ve sulak alan Marmara Gölü, Gönüller sultanı Yunus Emre ve Hocası Tapduk Emre’nin türbeleri, sanatsal bezemeleriyle değer biçilemeyen 16.yy Carullah bin Süleyman Camii, kurtarılmassa muhte- melen bu kışı zor çıkaracak olan Damatlı Köyü Camii ve kaplıcalar bu jeositlerin bazılarını oluşturuyor.

          İnsanlar artık deniz, kum güneş boyunduruğunu atmak istiyor.

         Bozulmamış doğada biyoçeşitlilik arasında yürümek, tarihi mekanlarda dolaşarak yaşanmışlıkları hissetmek, jeotreking yaparak volkanik patlama dönemi insanının duygusunu anlamak, yer kabuğunun oluşum aşamalarını gözlemlemek, zamanın dışına çıkarak, lüzumsuz gündem ve streslerden uzaklaşmak istiyor.

          Bu bağlamda jeopark hem koruma, hem eğitim hem de turizm işlevini bir bütün olarak hayata geçirme amacını taşımaktadır.

          Salihli Belediyesi’nce açılan Jeopark alan kılavuzluğu eğitim altı hafta sürmüş, Jeoparkı tanıtacak katılımcılara sertifikaları verilmiştir.

          Manisa Büyük Şehir belediyesi Kula ve Salihli Belediyesi Jeopark Belediyeler Birliği Üyesi olup projeyle ilgili yayınlar da yapmaktadır.

          Projenin turizm ve eğitim görevlisi Ali Karataş Bey işinin ehli ve mütevazı kişiliğiyle Jeoparkı içerde ve dışarıda tanıtmak için çaba harcıyor.

          Doğa ve tarihi zenginliklerimizi koruma konusunda projenin bilinç oluşturmasını temenni ederken, Projede emeği geçen herkese teşekkür ederim.

          Altı asır önce İbni Battuta’nın gördüğü güzelliklere sahip çıkmak ümidiyle..

          Tuttuğumuz altın olmasın. Son dere kurumasın. Son kuş ölmesin Tüm okuyucularımın bayramını kutlarım.

YAZARLAR