Geçtiğimiz haftalarda, Garip Akımının kurucularının yer aldığı, tarihin tozlu sayfalarında yer alan fotoğraf ve bu fotoğraf için yazılan şiiri anlatmıştım. Şiirde geçen her cümleyi, olayı anlatmışım da bir yeri atlamışım.
Bir okurum arayarak, Melih Cevdet Anday’a ait ‘Fotoğraf’ isimli şiirde geçen, “Orhan, Süleyman Efendi’yi tanımamış” dizesinde bahsedilen Süleyman Efendi’nin kim olduğunu sordu.
Edebiyat camiası bilir ki, şiirde geçen “Süleyman Efendi’nin kim olduğunun” cevabı Orhan Veli’nin “Kitabe-i Seng-i Mezar” adlı şiirinde saklı. Türkçesi ‘Mezar Taşı Yazısı’ olan bu şiirde Orhan Veli, herhangi bir makamı, şöhreti olmayan, sıradan bir insanın yaşamını anlatmıştır.
Bu şiirde Orhan Veli, şiirin sadece Muhteşem Süleymanlara yazılmayacağını, kendi dünyasında yaşayıp ölen bir insanı anlatmaktadır. Süleyman Efendi, nasır acısı çeken (nasır kelimesini bile şiire ustalıkla sokmuştur Orhan Veli), ayrılık acısı çeken, fakir bir insandır. “İsmi bile kalmadı yadigar” diyerek ölümünden sonra hiç bir şeyinin kalmadığını anlatmıştır Orhan Veli.
Süleyman Efendi’nin kim olduğunu sormuştun Ey okuyucu. Aslında Süleyman Efendi sensin, Süleyman Efendi benim, Süleyman Efendi biziz.
Sağlıcakla kalın…
Kitabe-i Seng-i Mezar / Orhan Veli
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkâr da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helâl ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.
Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzigar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigâr.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"Ölüm Allahın emri,
Ayrılık olmasaydı."