Necmi ÜNLÜ


KİŞİNİN HADDİNİ BİLMESİ


                Yüce dinimiz İslâm, bir ilim medeniyeti olduğu kadar, aynı zamanda bir irfan medeniyetidir. Bu ilim ve irfanın öncelikli gayesi, insanı ve insanlığı yüceltmektir.  İnsandaki tezahürü ise, kişinin haddini ve sınırlarını bilmesi, ona göre davranışlar sergilemesi şeklindedir.              

                 “Had” kelimesi, insanın tabii hareket alanını, yani onun sınırlarını ifade eder. Bu sınırlar Yüce Yaratıcı tarafından belirlenmiş, gönderdiği vahiyler ve o vahiyleri açıklayan peygamberimizce de açıklanmıştır. Bu sınırlara işaret edilerek ayet-i kerime de mealen şöyle buyrulur:       

                “Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü sen yeri asla yaramazsın, boyca da dağlara asla erişemezsin”. 1 Bu uyarı bizlere yaşadığımız hayat ve üzerinde maişetimizi temin ettiğimiz dünya gibi, bizim de sınırlarımızın olduğuna dikkatimizi çekmektedir. Gerçekte bu sınırlar, insanın hayattaki huzur ve mutluluk sınırlarıdır.

                Bulunduğu konumunu bilip ona göre davranan insan, haddini bilen insandır. Haddini bilen insan, kimsenin hak ve sınırlarına tecavüz etmez. O, mütevazı, alçak- gönüllü, mutedil, saygı ve sevgi insanıdır. O, hiç kimseyi küçük görmez, kibirli ve kaba davranışlarda bulunmaz.  Azgınlık ve sapıklığı, kendi sınırlarının altına düşmek olarak görür ve ona göre davranır. O, insan olarak kendisinden beklenen davranışları sergilediği gibi edep ve hayâ timsalidir. Kısacası o, hem kendine ve hem de içinde yaşadığı toplumuna faydalı olan, güven veren insandır. Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v): “Her bir dinin kendine has bir ahlâkı vardır. İslâm'ın ahlâkı hayadır” 2 buyurmaktadır.  

                Bizler,  “nefsini bilen Rabbini bilir”, “mütevazı olunuz ki, izzet sahibi olasınız”, “ilim, ilim bilmektir, ilim, kendin bilmektir, sen kendini bilmezsen, bu nice okumaktır” şeklinde sınırları çizilen bir ilim ve irfan medeniyetinin mensuplarıyız. Bu sebeple, gerek Yüce Yaratıcı,  gerekse diğer insanlar ve varlıklarla kuracağımız ilişkilerde ölçülü olmak, haddimizi aşmamak mensup olduğumuz medeniyetin asgari gereklerindendir. Haram-helal, günah-sevap, doğru-yanlış ve güzel-çirkin gibi sınır ve ölçüler, Yüce Yaratıcı tarafından konulmuş ölçülerdir. Bu ölçülere göre hareket etmek için mutlaka, her hakkı sahibine teslim etmek ve kendi sınırlarımızı bilip onları başkalarına çiğnetmemek ve bu sınırlar içerisinde hareket etmek gerekir.

                O halde kişinin haddini bilmesi, sanki yarın ölecekmiş gibi davranması ve hayatın sınırlarının farkında olması demektir.  Yani Kur’an ve Sünnetin belirlediği sınırlar içerisinde bir hayat sürmesidir.    

                Yazımızı Kuran’dan bir dua ile noktalayalım: “Ey mutlak güç sahibi olan Allah’ım! Sen gücü dilediğine verirsin. Dilediğinden de çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini de zelil edersin. Hayır, senin elindedir. Şüphesiz Sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.” 3                         

                Dipnotlar:

                1- İsra Suresi, 17/37.

                2- İbn Mâce, Sünen, Zühd, 38/ 17, (II, 1399).

                3- Ali İmran Suresi, 3/26.

YAZARLAR