Mehmet BOZKURT


KOCA ÇINAR’IN ANLATTIKLARI (2)

“Bilge insan kendindekini arar, küçük insan başkalarındakini.” Confucius*


Koca Çınar anlatmaya devam ediyordu…

Ve aradan yıllar geçti…

Osmanlı Devleti, büyük bir savaşa katılmak zorunda kaldı. Birinci Dünya Savaşı olarak adlandırılan bu savaştan yorgun düştü ve aleyhine sonuçlandı.

Osmanlı Devleti, aleyhine ağır maddeler içeren Mondros Anlaşması’nı imzalamak zorunda kaldı.

İmzalanan bu ağır maddeler sonucunda İzmir, Yunan güçleri tarafından işgal edildi. İşgal, İzmir’den başladı fakat orada son bulmadı. İşgal kuvvetleri durmuyor, Anadolu topraklarını adım adım işgal ediyordu. Sıra, içinde yaşadığımız ve güzel havasını teneffüs ettiğimiz bu topraklara gelmişti. Bir gün her türlü silah gücüyle donatılmış olan Yunan Kidonya Tümeni savunmasız Demirci’ yi işgal etti.

İşgal güçlerinin çizmeleri altında kirleniyordu artık bu topraklar…

Ben o günleri de gördüm. O kadar çok şeye şahit oldum ki yüz yıllardır!.. Hangisini anlatayım bu kısacık zamanda sana!..

Neyse ki bu topraklar, Kurtuluş Savaşı yıllarında sürekli işgal altında kalmadı. Önce,Umum Kuvayı Seyyare Kumandanı Ethem Bey’in Kuvvetleri ile Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem Bey’in örgütlediği Akıncılar, Yunan işgal kuvvetlerine karşı başarılı bir direniş gösterdi.  Kuvayı Seyyare güçleri ile Kidonya Tümeni arasında geçen savaş destansıydı…  Tarihe, Demirci Savaşı olarak geçti. Sabahın erken saatlerinde başlayıp kesintisiz dokuz saat süren ve Kidonya Tümeni’nin bozguna uğratıldığı Demirci Savaşı’nda, kullanılan topların gümbürtüsünden koca gövdem zangır zangır titriyor, dallarımdaki yapraklar birer birer dökülüyordu… Bu zafer, Kurtuluş Savaşı’nın en sıkıntılı günlerinde ümit ışığının parıldamasına neden oldu. Demirci zaferinin kazanılması; Bursa’nın Yunan işgali altına düştüğü, bu yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin heyecanla çalkalandığı ve bazı üyelerinin kendilerini tutamayarak ağladığı, Bursa Komutanı Bekir Sami Bey’in ve Alaşehir Havalisi Komutanı Aşir Bey’in görevlerinden alındığı bir dönemde bu olayların yatışmasına sebep oldu. İşte bu topraklar bu derece değerli  topraklar. Yunan İşgal Kuvvetleri en büyük  yenilgileri bu topraklarda tattılar. Tattıkları bu yenilgi o kadar acı bir yenilgi idi ki, Yunanistan büyük bir siyasi kargaşa içine girdi ve Yunan hükümetinin lideri Venizelos  Hükümeti’nin iktidardan düşmesine  neden oldu.”

Bunları anlatırken Koca Çınar’ın çok duygulandığını hissediyordum. Gövdesi titriyor gibiydi. Yapraklarından koca gövdesine süzülen yaşlar, ayak uçlarımı ıslatmaya başlamıştı…

Kimler geldi kimler geçti gölgemin altından. Bir de bu köyün kuruluş hikayesi var! Biliyor musun?” Dedi.

Merakla bekliyordum anlatmasını…

Bu köyün ataları, ilk önce, köy mezarının bulunduğu yere yakın bir alana yerleştiler. Haliyle hayvanları  da vardı. Keçi, koyun sürüsü vs…. Ancak bulundukları yerde yeterli su kaynağı yoktu.  Ancak, zaman içinde sürü çobanının dikkatini çeken farklı bir gelişme oldu…  Sürünün  sulanmadığı zamanlarda bile bir keçinin sakalında  ıslaklık oluyordu.  Bazen, su damlıyordu sakalından!.. Acaba bu keçi, onun bilmediği ayrı bir kaynaktan mı gideriyordu susuzluğunu?

Bir gün, ailesinden birine  sürüyü emanet ederek, takip etmeye başladı onu…

Keçi, öğleden sonra bir ara sürüden ayrıldı… Çoban, takip etmeye başladı. Keçi hızla yokuş aşağı koşuyordu. Çoban da düşe kalka takip ediyordu… Keçi, ıssız yol geçmez bir dereye vardı… Her yer ağaç, her yer kürlüktü… Ağaç ve kürlerin arasından içeriye doğru daldı ve gözden kayboldu… Çoban ise, büyük bir merakla uzaktan bakıyordu…

Bir müddet sonra, keçi gittiği yoldan geri dönmeye başladı. Suyunu kana kana içen keçinin sakallarından sular damlıyordu. Keçi, geldiği yöne doğru hızla çıkarken yokuşu, çoban da epey zorlanıyordu tırmanırken… Sonunda, önce keçi sonra çoban ailenin bulunduğu yere ulaştılar…

Ailesiyle paylaştı durumu çoban. Hepsi çok sevindi bu duruma… Gidip kontrol ettiler keçinin su içtiği yeri. Su bol, her yer yemyeşildi. Sürüyü otlatmak için geniş bir mera da vardı buralarda… Karar verip taşındılar yeni su kaynağının yanına… Yurt edindiler burasını… Yıllar geçtikçe evlenmeler ve yeni gelenlerle birlikte sayıları artıyordu. Sonunda, Demirci kasabasına bağlı bir köy oldu. Köyün adını da Sevinçler koydular.

Bu hikayede işin tuhaf  yanı nedir bilir misin evlat?” dedi Koca Çınar.

“Ben ve Koca Pınar yüz yıllardır buradaydık. Bizi, bir keçinin keşfettiği güne kadar kimse farketmedi! Bizi keşfeden keçi olmasaydı, kimse bizim farkımızda değildi! Biz o sakallarından su damlayan bir keçinin sayesinde keşfedildik!.. 

Bu güzel yerleşim alanı, şehire yakınlığıyla da büyük bir avantaj sağladı köylüye…

Nüfusu hızla artmaya başladı.

1845 yıllarına gelindiğinde 300 dolayında kişi yaşıyordu. 1889 yılında ise bu sayı 455’ e ulaştı. 1845 ile 1889 yılları arasında yaşayan nüfus bakımından Demirci’nin ilk 10 köyü arasına girmişti Sevinçler.

Nüfus arttıkça başka pınarlar da yapıldı köyün değişik yerlerine… Suyu bol ve bereketli topraklardır buralar…

O yıllarda, yani 1844-45 yıllarında Demirci’ye bağlı 108 köy mevcut iken,1889 yılında bu sayı 119’ a çıktı. 1896 yılında ise bazı mahallelerin  köy olarak kaydedilmesiyle birlikte köy sayısı 127’ ye yükseldi…

Anlatmak istediğim; gölgemde çok kişiyi serinletip, yorgunluklarını aldım üzerlerinden…

Can yoldaşım şu Koca Pınar var ya! O, ben dahil bu yöredeki bütün canlıların can suyudur! 

Seni daha fazla yormayayım evlat, diğer anlatacaklarımı da başka bir zamana bırakayım artık…” diyerek sustu Koca Çınar.

 Uzaklardan gelen köpek havlamaları ile kuş cıvıltılarının yaprakların arasından süzülen rüzgarın sesine karıştığı sesleri duymaya başlamıştım. Her yer yemyeşil ve ışıl ışıldı… Biraz önce yağan yağmurun ıslattığı toprağın ve etrafı saran yeşilliğin kokusu ayrı bir huzur ve zindelik veriyordu…

Bulutlar hızla uzaklaşıyorlardı gökyüzünden… Başımdaki ağırlık yok olmuş ve rahatlamıştım. Gözlerimi açıp yavaşça başımı Koca Çınar’ın gövdesinden dışarıya doğru uzattım ve kalktım. Koca Pınar’a doğru yürümeye başladım. Ona yaklaşırken geriye dönerek Koca Çınar’a tekrar şöyle bir baktım. Koca Çınar’ın anlattıkları, kulaklarımda çınlamaya devam ediyordu…

Yıllarca pek farkında olmadan önünden geçtiğim Koca Çınar, daha bir heybetli görünmeye başlamıştı…

“Hey gidi Koca Çınar” diye geçirdim içimden ve köyüme doğru yürümeye başladım taş yoldan…

Kalın sağlıcakla…


*Not: 1845-1896 yılları arası bilgiler, Yrd.Doç.Dr. Ertan Gökmen’in Tanzimat’tan İkinci Meşrutiyet’e Demirci Kazası  isimli kitabından alınmıştır.

*Confucius: (Konfüçyüs) MÖ 28 Eylül 551 – MÖ 479 tarihleri arasında Çin’de yaşayan üstat, bilge, öğretmen ve filozof.


NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz:

https://kuzyakabilisimtarihkultur.com/

YAZARLAR