Çocuklarımızın Kıymeti
İnsan dünyaya imtihan için gönderilmiştir. Ölümün ve hayatın yaratılmasının sebebi, kimin daha güzel işler yaptığının; ömrünü anlamlı kılacak davranışlar sergileyip sergilemediğinin ortaya çıkmasını sağlamaktır. (Mülk,67/2)
Hayat yolculuğunda insana verilen her nimet ve imkân hesap konusu olacaktır. Gün gelecek el ve ayaklar; göz, kulak ve deriler hangi amaçla kullanıldıkları konusunda şahitlik yapacaktır. (Yasin,36/65)
Elbette hesap konusu olacak nimetlerden biri de yüce yaratıcının anne rahminde, rahmetiyle koruyup büyüttüğü; el, ayak, göz, kulak vb. ihtiyaç duyduğu bütün organlarla donattığı çocuktur. “Mal ve çocuklarınızın sizin için birer imtihan olduğunu ve büyük mükâfatın Allah katında bulunduğunu bilin.” (Enfâl, 8/28)
Kur’an-ı Kerim’de, “göz aydınlığı ve sevinç vesilesi” olarak da nitelendirilen çocuklar ve canın yongası addedilen mallar, kimi zaman insanı meftun edecek, günaha ve belaya sokabilecek bir dert ve imtihandır. Onlara aşırı derecedeki ilgi ve sevgi, insanı Allah’a isyana sürüklememeli; Allah’a, dolayısıyla insanın kendisine karşı görev ve sorumluluklarını unutturmamalıdır. (Beyanül Hak)
Çocuğun varlığı da imtihandır yokluğu da. Çocuğu veren Allah, onun nasıl yetiştirildiği, emanet bilincine sahip olunup olunmadığı konusunda ebeveynleri sorguya çekecektir. Çocuk vermeyip değerlendirecek olan da yine O’dur. Allah takdirine rıza gösterilip gösterilmediğine göre insanı değerlendirmektedir. “Göklerin ve yerin egemenliği Allah’ındır. O dilediği şeyi yaratır, dilediğine kız, dilediğine de erkek çocukları bahşeder. Yahut erkekli ve kızlı olmak üzere çift verir. Dilediğini de kısır bırakır. Kuşkusuz O her şeyi bilir, her şeye kadirdir.” (Şura,42/49) Ayet-i kerimede doğacak çocuğun cinsiyetiyle ilgili bütün alternatifler belirtilmiş ve hepsinin tayininin de Allah’a ait olduğu açıklanmıştır. Kız ya da erkek doğurmak, asla ne kadın ne de erkeğin kimlik ya da kişiliğinin harcıdır. Kızı da erkeği de yaratan Allah’tır. İnsanın kız, erkek veya ikiz çocuklarının olması takdir-i ilahidir. Hangi faktörden kaynaklanırsa kaynaklansın, erkek ya da kadının çocuğunun olmama durumu da aynı şekilde takdir-i ilahidir. Tedavi amaçlı meşru müdahaleler mümkündür ve bunlar da yine takdir-i ilahi çerçevesinde netice verecektir. Kur’an-ı Kerim’de bahsedilen peygamberlerden önemli bir kısmı çocuklarıyla imtihan edilmişlerdir. İlk insan ve peygamber Hz. Âdem (a.s.) Habil ile Kabil’in anlaşmazlığına şahit olmuş; yeryüzünde ilk kanı döken ve ilk şehit olan çocuklarının acısını yaşamıştır. (Maide,5/27)
Nuh’un (a.s.) oğluyla imtihanı tarih boyunca benzer bir imtihana tabi tutulan binlerce-milyonlarca babaya teselli kaynağı olmuştur. O, yüz yıllar süren tebliğine rağmen “iman ve necat” gemisine binmemekte direnen oğluna baba şefkatiyle, “yavrucuğum” diyerek son bir ümitle seslenmiş “Ne olur, sen de bizimle birlikte gemiye bin, inkârcıların yanında kalıp onlarla aynı akıbeti paylaşma!’’ diye yalvarmıştı. (Hud,11/42) Küfürde inadın şaşkınlaştırdığı oğlu “Beni sulara karşı koruyacak bir dağa sığınıp kurtulacağım.” şeklinde cevap vermişti. (Hud,11/43) Oğlunun acısıyla yüreği kan ağlayan Nuh (a.s.) Rabbine seslenerek, “Ey Rabbim! Ne kadar isyankâr da olsa oğlum ailemin bir parçasıdır.” deyince, “Ey Nuh! O senin ailenden değildir. Çünkü o Allah’a isyan etmekle çirkin bir davranış sergilemiştir.” cevabına muhatap olmuş ve cahillere benzememe hususunda uyarılmıştı. (Hud,11/45) Yakup (a.s.) Yusuf’una sevgisini bastıramamış / gizleyememiş ve yıllarca ondan ayrı kalmakla imtihan edilmişti. Yakup’un (a.s.) çocuklarıyla başka bir imtihanı da haset ve hırslarının esiri olan diğer çocuklarının kardeşlerini öldürmeye teşebbüs etmeleriydi.
Peygamberler arasında çocuğuyla imtihanın en çetinini yaşayan Hz. İbrahim’di (a.s.). Yaşlılık çağına kadar çocuktan mahrum kalmış; yaşlılık çağında kendisine ikram edilen küçük oğlunu kurban etmesi emredilmişti. Çok çetin, çok büyük bir imtihandı. Teslim olabilecek miydi? Rabbine verdiği sözü tutmak için dünyada en çok sevdiği varlığından vazgeçebilecek miydi? Gençliğinde putlara başkaldırmıştı. Ateşe atılmıştı. Atılırken yardım teklifinde bulunan meleğe, “Hasbünallahu ve ni’mel-vekîl (Rabbim bana yeter, O ne güzel vekildir.)” şeklinde cevap vermişti. Ve yine imtihanı kazandı. Kendisi gibi Rabbinin emri karşısında teslim olan oğlu İsmail ile beraber emri uygulamak üzereyken zaman ve mekân ötesinden duyulan ses, “Ey İbrahim, tamam emre icabet ettin! Bu apaçık bir imtihandı.” diye haykırmıştı. (Saffat, 37/102)
Allah (c.c.) evladıyla imtihan edilip kazananları ödüllendirmişti. İbrahim’i (a.s.) de ödüllendirdi. “İbrahim’e selam olsun.” buyurdu. (Saffat,37/108) İbrahim’in eşi, İsmail’in annesi Hacer’in imtihanını zikretmeden olmaz: İbrahim (a.s.) oğlunu kurban etmekle imtihan edilmeden önce ondan ayrılmakla sınanmıştı. Küçük yavrusunu annesiyle beraber iki tepenin arasındaki kayalıklara bırakmış dudakları kıpır kıpır dua ederek ayrılmıştı: “Ey Rabbimiz! Ben zürriyetimden bir kısmını senin kutsal evinin yanında tarıma elverişli olmayan bir araziye yerleştirdim. Bunu yaptım ki Rabbim, namazı kılsınlar! İnsanların gönüllerini onlara meylettir ve çeşitli ürünlerden onlara rızık ver ki şükretsinler!” (İbrahim,14/107)
Hz. Hacer’in İbrahim’in (a.s.) duasından da, o duaya Rabbinin icabetinden de haberi yoktu. Yanlarındaki su bitip küçük İsmail hıçkırıklarla ağlamaya başlayınca Hacer, belki de ayakları keskin siyah taşların üzerinde yara bere içerisinde kalıncaya kadar iki tepe arasında koşup durdu. Bir Safa’ya bir Merve’ye çıkıp istikametlerinde bir yardımcı bulabilmeyi ümit ediyordu. Hz. Hacer ile tevhit ve teslimiyetin sembolü Hz. İbrahim’in küçük oğlu İsmail mukaddes topraklarda sönmüş volkanik bir bölge olan siyah taşların üzerinde susuzluktan can verselerdi elbette ki cennete giderlerdi.
Bugün, varlıklarıyla imtihan olduğumuz çocuklarımız, bir tuşa basarak daldıkları karanlık dünyalarda yol bulamazlarsa; hız ve hazlarının esiri olup Allah’a kullukta özgürlüğü tadamazlarsa; Yaratıcıdan, kitaptan, peygamberden mahrum kalıp imanın lezzetine varamazlarsa; Çocukla imtihanımız nasıl neticelenir? Çocuklarımız Rabbimizin bize en büyük ve en kıymetli emanetlerindendir. Rabbimizi tanıtarak, Resûlü’nü sevdi rerek, kitabını öğreterek emanete sahip çıkmak en önemli gayelerimizden olmalıdır.
Kaynak : Diyanet İşleri Bşk.
(Peygamberimiz ve Çocuk)