Bilgisayarlar ve internetin hayatımıza dâhil olmasıyla, toplumlar ve bireyler geri dönüşü olmayacak bir yola girmiştir. Önceleri yalnızca iş ve eğitim amaçlı olarak kullanılan iletişim teknolojileri giderek hayatımızın her alanını ele geçirmeye, fark ettirmeden vazgeçilmez olmaya başla mıştır. Günümüz iletişim teknolojilerinin toplumsal yaşama egemen olduğu çağ, dijital çağ olarak tanımlanmaktadır. Dijital çağda iletişimimiz, ilişkilerimiz, davranışlarımız ve daha pek çok gündelik rutinimiz değişim ve dönüşüme uğramıştır. Toplumun temel yapı taşı aile de bu çağda, giderek yeni sorunlarla ve meydan okumalarla karşılaşmış ve karşılaşmaya da devam etmektedir. Geniş ailelerden çekirdek ailelere, küçük yerleşim birimlerden büyük şehir ve metropollere doğru değişen yaşam tarzları aileleri hayatın zorluklarıyla mücadelede tek başına ve desteksiz bırakmıştır. Özellikle çocuklarını yetiştirmek konusun da geniş bir aile çevresi ve yakınların desteğinden mahrum olan anne babalar, yüklerinin hafiflemesi için çareyi kimi zaman medya araçlarında bulurken, bazen de kurslar ve etütlerin sağladığı çeşitli aktivitelerle çocukların zamanını doldurma yolunu seçmek zorunda kalmıştır. Oysa bir atasözünde belirtildiği gibi, “Bir çocuk büyütmek için bir köy dolusu insan gerekir.”, buna karşın modern şehir hayatı, anne-babalara bu çevre desteğini sağlamaktan çok uzaktır. Günümüz toplum hayatında, kadınların çalışma hayatına katılımları da artış göstermektedir. Dolayısıyla, babanın yanı sıra annenin de çalışma hayatına katılması çocukların yetiştirilmesinde aile dışı kurum ve kişilere olan ihtiyacı arttırmış, medyaya erişimin de artmasıyla çocukların üzerinde etkili olan unsurların başında medya gelmeye başlamıştır.
Dijital Medyayı Ne Kadar, Ne Ölçüde Kullanalım?
Pek çok ebeveyn, dijital çağa ayak uydurmakta zorlanmakta, teknolojinin kullanımı konusunda çocuklarından daha az becerikli olmayı anlamlandıramamaktadır. Dijital çağın çocukları yani doğduklarından beri bu teknolojilerin içinde bulunan ve dijital araçları doğal olarak hayatlarının bir parçası olarak kullananlar, “dijital yerliler” olarak adlandırılmaktadır. Dijital teknolojiyle belirli bir yaştan sonra tanışan, bu araçları hayatına sonradan dâhil eden ebeveynler ise “dijital göçmen” olarak tanımlanmaktadır. Bu durum ise çocuklarımızın kendilerinin bir uzantısı olan cihazları ve onların sunduklarını biz ebeveynlerden çok daha iyi keşfettiklerini göstermektedir. Dijital çağda medyayı kullandığımız en pratik ve işlevsel araç akıllı telefon adı verilen cihazlardır. Akıllı telefonlar hayatımıza girdiğinde, ev telefonlarının bir benzeri olarak görüldüyse de bu cihazların bir başkasıyla konuşmak ya da mesajlaşmaktan çok daha çeşitli işlevleri bulunmaktadır. Akıllı telefonlar, fotoğraf makinası, kamera, müzik çalar, navigasyon, sanal banka, takvim, hesap makinası, alarm, ses kayıt cihazı gibi pek çok aracın görevini ifa edebilmektedir. Aynı zamanda, sosyal medya mecralarında yer almak, görsel paylaşımlarda ya da yorumlarda bulunmak, oyun oynamak, video izlemek, internette gezinmek, kitap okumak gibi akıllı telefonlarla yapılabilecek pek çok şey vardır.
2013 yılında yapılan bir araştırmaya göre telefonlarımızı günde 150 defaya kadar kontrol ediyoruz. Her uyarı sesini ve bildirimi anında cevaplamak zorundaymışız gibi hissediyor, daha yataklarımızdan çıkmadan akıllı telefonlarımıza uzanıyor, e-postalarımızla sosyal medyaya bakıyoruz. 1
Görüldüğü gibi medya araçlarıyla bu yoğun ilişki hâlinin çocuklarımızda yansımaları bulunmakta, bu etkiden yetişkinler de kaçınamamaktadır. Böylelikle; anne babaların bu çağda sorumlulukları farklılaşmaktadır. Kendi ekransız çocukluklarından ve anne babalarının çocuk yetiştirme deneyimlerinden daha farklı sorunlar ve konularla karşı karşıya olduklarından, ebeveynler dijital çağda doğru rol modellere sahip değillerdir. Bu bağlamda aileler ciddi bir ikilem yaşamakta; bir yandan çocuklarının teknolojik araçları kullanabil me becerisiyle gurur duyuyorken, diğer yandan teknolojik cihazların zararlarından endişe ederek çocuklarını bu araçlardan uzak tutmaya çabalamaktadır. Öte yandan içinde bulunduğumuz çağda, artık dijital medya ve dijital iletişim araçlarını çocuklarımızın hayatından tamamen çıkarmak gibi bir seçenek söz konusu değildir. Dijital medyanın aşırı ve yoğun kullanımı sadece gençler ve çocuklarla mı sınırlıdır? Genellikle bu durum çocuklar ve gençler ekseninde tartışılsa da giderek yetişkinlerin de sağlıksız ve aşırı medya alışkanlıkları geliştirdikleri görülmektedir. İnternet ve dijital araçların sağladığı, sürekli erişilebilir olma hali yetişkinlerin ev ve iş arasında bir denge oluşturmasını zorlaştırmaktadır. İnsanlar her arandığında ulaşılabilir ya da saat fark etmeksizin her an mesaj ya da maillerine cevap verebilir durumda olarak kabul edilmektedir. Bu nedenle yetişkinlerin evde de mesaisi devam edebilmekte, çalışma hayatlarındaki meseleler aile ve ev ortamına odaklanmalarının önüne geçebilmektedir. Söz gelimi, okulda yaşadığı önemli bir anı sizinle paylaşmak isteyen çocuğunuzun anlattıklarını onun gözlerinin içine bakarak, anlattığı şeyi ve kendisini değerli bulduğunuzu hissettirerek değil, elinizdeki telefondan mesajlarınıza yada maillerinize cevap yazarak dinlediğinizde çocuk kendisine dikkatinizi vermediğinizi hissedecek ve bir dahaki sefere anne babayla paylaşımda bulunmayı belki de istemeyecektir. Bahsedilmesi gereken bir diğer konu ise çocuklar ve medya konusunda bilinçsiz kullanıma sahip ebeveynlerdir. Çocuklarını özellikle sosyal medyada daha popüler olmak, daha yüksek takipçi ya da beğeni sayısına ulaşmak veya reklamlar aracılığıyla ticari kazanç sağlamak için araçsallaştıran anne babalar da yaşadığımız dönemin bir gerçeğidir. Daha anne karnındayken ultrason görüntülerinin paylaşılması, sosyal medyada bebek adına açılan hesaplar, herkese açık ve çoğu zaman da mahrem paylaşımlar, çocuğu fiziksel ve ruhsal açıdan nasıl etkileyeceği düşünülmeksizin sanal ortamda yayıl maktadır. Bu bağlamda, internet üzerinde yapılan bir paylaşımın silinmemesi ve her zaman ulaşılabilme imkânı olmasından ötürü, çocukların geçmişte yapılan paylaşımlardan utanıp ailelerinden şikâ yetçi olabildikleri de görülmektedir. Bu durumlarda dünyada ve Türk hukuk sisteminde yer bulan “unutulma hakkı”nın kullanımına gerek duyulabilmekte; özel hayat ve mahremiyet söz konusu olduğunda, insan onur ve şerefiyle bağlantılı olarak, çocukların haklarının bizzat kendi ebeveynleri tarafından ihmal edilmesine karşı önlemler alınmaktadır 2.
Özetleyecek olursak, gerek aile içi iletişim ve bağların sağlıklı bir şekilde devamı gerekse çocukların ruh ve beden sağlığı için dengeli ve ölçülü medya kullanımını öğrenmek ve uygulamak hayati bir zorunluluk hâlini almıştır.
Medya Çağında İyi Anne Baba Olmak Dijital medya ve içerikleriyle yoğun temas halinde olduğumuz bu çağda, nesiller arası farkların hızla büyüdüğü dikkatleri çekmektedir. Dolayısıyla, bir önceki neslin bir diğerine tecrübe aktarımı yapabilmesi geçmişe kıyasla daha az mümkün olmakta; her yeni nesil yepyeni teknolojiler, içerikler ve deneyimlerle karşı karşıya kalmaktadır. Bu durumda, anne babalar çocuklarının medya kullanımına ilişkin kendilerine rehberlik edebilecek doğru örneklere sahip değillerdir. Sonuç olarak medyanın güvenli kullanımı, sosyal medya, bilgisayar oyunları ve bağımlılık gibi konular genelde anne babaların yeni karşılaştığı ve kendi çö zümlerini üretmeye çalıştıkları mevzular durumundadır. Bunun yanı sıra, çocukların anne babalarına göre dijital teknolojilere daha hâkim olması, ebeveynlerin onları yönlendirme ve rehberlik edebilmesini daha da zorlaştırmaktadır. Bu bağlamda, ailelere yol gösterebilecek temel öneriler kısaca şöyle özetlenebilir: 3
Medya Kullanımı Konusunda İyi Bir Rol Model Olmak Çocuklar ebeveynlerinin söylediklerinden çok yaptıklarını örnek alır. Dolayısıyla çocuklarının dijital medyayı sorumlu bir şekilde kullanmasını isteyen anne babalar, öncelikle kendileri medyayı doğru ve sorumlu kullanabilmelidir. Buna yönelik olarak ev içinde alınabilecek temel kural; aile bireylerinin bir araya geldiği ve iletişim kurabildiği en temel zaman dilimlerinden olduğundan ailece yenilen yemeklerde televizyon, telefon ve diğer dijital cihazların kapalı tutulması olabilir. Bir diğer önemli konu, çocuğumuzun dijital dünyasını öğrenmek, onun sevdiği siteleri, oyunları, sanal ortamları ve zaman geçirdiği uygulamaları bilmektir. Maruz kalınan içerikler hakkında soru sormak ve çocuklarla bu bağlamda sohbet etmek, ailelerin rahatlıkla uygulayabileceği ve medya okuryazarlığı açısından da önem verilen bir husustur. Söz gelimi, bir dijital oyunda kahramanın ve kötü karakterlerin neyi temsil ettiği, hangi davranışları gerçekleştirdiği ve çocuğun özdeşleştiği kahramanın bu davranışları uygulayarak neyi başardığı gibi sorular ekseninde sohbet edilebilir. Bu konuşmalar, ebeveyn ve çocuk arasında medya içerikleri üzerinden bile olsa ortak bir paylaşım, etkileşim ve bağ kurulmasını sağlamaya yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra, ailece uygulanacak açık ve kesin medya kurallarının olması, dengeli medya alışkanlıkları edinmek için bir gerekliliktir. Ailece, belirlenen kimi zamanları teknolojisiz geçirmek ve çeşitli aktivitelerle yüz yüze iletişim ve bağ kurmaya çalışmak her aile bireyini besleyecek bir diğer unsurdur. Dijital çağda gerçek ortamlardan çok sanal ortamlarda, sanal kimlik ve profillerle sosyalleşme gerçekleşmektedir. Özellikle gençler, gerçek kimliklerinden çok sanal olarak oluşturdukları profillerde kendilerini bulmaktadır. Sanal hayatları âdeta gerçek hayatlarında olmayı isteyip olamadıkları kişilerin, yapmayı isteyip yapamadıkları davranışların telafi edildiği bir arenaya dönüşmüş durumdadır. Artık neredeyse sanal ve gerçek algılarımız yer değiştirmiş ya da iç içe geçmiştir. Öyle ki kendi gözlerimizle gördüğümüz, bize ekranda izlediğimiz kadar sahici gelmemektedir. İşte bu nedenlerle sanal ve gerçek hayatların dengelenmesi gereklidir. Bunun için yürüyüşler, açık hava etkinlikleri, kitap okuma ve sohbetlerin aile rutinimizin bir parçası olabilmesi önerilmektedir.
Dijital Güvenlik ve Mahremiyet Konusunda Çocukları Eğitmek
Geçmişte çocuklarımızı, sokakta oynarken yabancılarla konuşmaması ya da yabancı birinin verdiği herhangi bir ürünü yememesi konusunda uyardığımız gibi dijital çağda sanal ortamlardaki tehlikelere karşı da çocuklarımıza benzer uyarılarda bulunmalıyız.
Bunlar kısaca:
- Kişisel bilgilerini kimseyle paylaşmaması,- Paylaşım yaparken başkalarının mahremiyetine ve kendi mahremiyetine özen göster mesi. Bir başkasının özel mesaj ya da görsellerini, bilgilerini iznini almadan bir başkasıyla paylaşmaması,
- Bütün dijital cihazlar için uygun güvenlik ayarlarını kullanmak ve gerektiğinde güncellemesi,
- Şifrelerini hiçbir sebeple, hiç kimseyle paylaşamaması,- İnternette paylaşılan bir bilgi asla silinmediği için arkadaşlarının, ebeveyninin ya da tanımadığı insanların görmelerini istemeyeceği bir şeyi paylaşmaması,
- Bir başkası ile ilgili yorumlar yaparken yüzüne karşı söyleyemeyeceği hiçbir şeyi dijital medyada da yorum olarak yazmaması,
- Siber zorbalık olarak adlandırılan bir başkasını sanal ortamlarda utandırma, aşağılama ve onu küçük düşürme amaçlı davranışlardan uzak durması,
- Başkaları tarafından üretilen içeriklere saygılı davranması ve kendine mal ederek kullanmaması gerektiği.
Çocukların Medyadaki Her İçeriğe İnanmaması Gerektiğini Öğretmek
Çocukların medya içeriklerine karşı en savunmasız kesim olduğunu ifade etmek gerekir. Çocuklar duygusal ve bilişsel açıdan medya içeriklerini tam anlamıyla sağlıklı bir biçimde değerlendirme olgunluğuna sahip değildirler. Dolayısıyla ebeveynler çocuklarına, bu içeriklerin eleştirel gözle alımlanıp benzer verilerle karşılaştırılarak doğrulanması gerektiğini öğretmelidir.
Çocukların Dijital Medyada Tüketen Değil Üreten Olmasını Teşvik Etmek
Çocuklar dijital medyayı kendilerine hazır sunulan paketleri tüketmek için değil de kendilerini medya aracılığıyla ifade etmek ve özgün içerik oluşturmak için de kullanabilirler. Bu onların özgüvenlerini, yaratıcılıklarını ve becerilerini de arttıracaktır. Böylece kendi dünyalarından, hayal güçle rinden süzülen içerikleri, bir başkasıyla paylaşarak içerik üreticiliği yapmış olurlar. Medya okuryazarlığı kavramının da kapsamında bulunan okur ifadesi, içerikleri alımlarken soru sormak ve içeriklerle ilgili gerekli arka planı anlama çabasına girmek, yazarifadesi ise sadece içerikleri tüketen değil aynı zamanda üreten de olabilmeyi kapsar.
Son Söz Anne babalık, yetişkinlerin de çocuklarıyla birlikte öğrendiği, geliştiği bir süreçtir. Özellikle çocukların, kendi ailelerinden çok medya içerikleriyle etkileşim halinde olduğu günümüzde, yeni çıkan uygulamalar, içerikler, medya mecraları ya da popüler kültürün trend ve moda haline getirdiği her şeyle ilgili uyanık ve bilgi sahibi olmak gereklidir. Çocuklara kazandırmaya çalıştığımız her davranış biçiminin ölçü ve denge temeline oturması gerektiği gibi medya kullanımı ile ilgili de bu husus, temel bir prensip olmalıdır.
Kabul edilmelidir ki insanlar bilmediği ve aşina olmadığı şeyden korkar. Aile içinde çocukların medya kullanımlarına ilişkin kurallar oluşturulurken anne babanın dijital medyanın zararlı ve sağlıksız kullanımı ile doğru kullanımları hakkında bilgi sahibi olması şarttır. Her aileye ve her çocuğa uyacak kesin ölçütler olamasa da her ebeveyn, kendi ailesi ve çocuklarına özgü en doğru ve ölçülü yaklaşımı bulmak ve öğrenmek için çaba gösterebilir. Zira medyanın ve teknolojinin çocuklarla anne babaları karşı karşıya getiren ve iletişimlerini negatif yönde etkileyen bir konu haline gelmemesi sağlıklı bir yaklaşıma bağlıdır. Aksi takdirde çocuklar, iletişim ve bağ kurabilecekleri; rol model olarak benimseyebilecekleri pek çok medyatik isim, pop star, influencer, sosyal medya fenomeni, youtuber bulabilecektir. Bu bağlamda, dijital çağda medyanın neleri, ne amaçla bizlere sunduğuna dair okumalar yapmak, her türlü mecranın ne gibi özellikleri ve etkileri olduğunu öğrenmek, ticari amaçlı kullanım, mahremiyet, siber zorbalık, güvenlik gibi konularla ilgili bilgi sahibi olarak çocukları da bilgilendirmek temel gerekliliklerdendir. Çocukların yaşlarına uygun doğru içeriklere ulaşabilmelerini sağlamak da ebeveynlerin bir diğer sorumluluğudur.
Özellik21.10le COVID-19 salgını süresince evden online çalışmak zorunda kalan kişilerin ev yani mahrem olan ile iş yani kamusal olan arasında bir iç içe geçmişlik yaşadıkları bilinmektedir. Bu durum, her an işle, mesajlar, mailler, online toplantılarla geçirilen zaman demektir ki bu zaman, aile ve çocuklarla geçirilecek anlardan çalınmaktadır. Buna karşılık, çocuklarla geçirilecek etkileşim ve paylaşım dolu kısa bir zaman bile aile bağlarını güçlendirmek için oldukça değerlidir. Söz gelimi, Kümmerlig ve Alaca’ya göre anne babanın çocukla birlikte kitap okuması, kitap ya da hikâye hakkında sohbet etmesi sevgi, şefkat ve bağlantı kurma, eğlenme ihtiyacını yansıtır. Ailece etkileşim halinde kitap okuma projesine katılan çocukların %68’i en sevdikleri etkinlik olarak kitap okumayı belirtirken, bu projeye katılmayan çocuklarda aynı cevap %21’ler düzeyinde kalmıştır 4.
Sosyal medya kullanımına bakıldığında, özellikle genç kızlarda görünür olma ve beğenilme motivasyonu dikkati çekmektedir. Oyun bağımlılığı ise genç erkeklerde daha yaygın görülmektedir. Bununla birlikte, ailesinden yeterince beğeni, takdir ve onaylanma gören bir çocuk bu ihtiyacını sosyal medyada gidermeye çalışmayacaktır. Baba ya da aileden bir erkek rol modele sahip olabilen, onunla sanal hayatın dışında gerçek hayatla ilgili idealler, amaçlar üzerine konuşabilen, birlikte yol çizebilen bir delikanlının da çeşitli bağımlılıklara kayma ihtimali azalacaktır. Sonuç olarak, dijital çağda çocuklarla iletişim kurma noktasında, teknolojiyi suçlamak ya da çaresizliğe kapılmak yerine kullanılan teknolojinin sınırlarını, kapsamını, negatif ve pozitif yönlerini kendi çocuğumuzun yaşı ve ilgisi ekseninde değerlendirmek şarttır. Çocuklarımıza, sanal hayatlarında elde edemeyecekleri derinliği, sıcaklığı, samimiyeti, özeni ve değeri gösterebilme çabası ise sağlam aile bağları inşa etmek için en temel adım olacaktır.
Kaynak :
Peygamberimiz ve Çocuk(D.İ.B)