

Bazen bir okulun koridorları, bir kentin en sessiz ama en güçlü hikâyelerini taşır. Atatürk İlkokulu’nda 3 Aralık Dünya Engelliler Günü için hazırlanan çalışma da işte tam böyle bir hikâyeydi…
Bu yıl, o koridorlardan yalnızca çocuk sesleri değil; sevginin, empatinin ve birlikte yürümenin sıcak nefesi yükseldi.
Her şey, özel eğitim sınıfının özenle hazırladığı pankartların ve afişlerin diğer sınıflara ulaştırılmasıyla başladı. O küçük ellerden çıkan renkli sözlerin sınıf sınıf dolaşırken bıraktığı ışığı gören herkes aynı şeyi hissetti:
Birlik olmak, kalpten kurulan en güçlü köprüdür.
Afişleri teslim alan öğrencilerin ve öğretmenlerin gözlerinde, tarif edilmesi güç bir parıltı belirdi. Belki de ilk kez, bir cümlenin bir başkasının kalbini ısıtabileceğini hissettiler.
Bir öğrenci fısıldadı:
“Biz aynı dünyayı paylaşıyoruz… Onların kalbi de bizimki gibi atıyor.”
Farklı sınıflar, kendi hazırladıkları etkinliklerle projeye nefes verdi. Kimileri boya kalemlerinin ucunda saklı duran sevgiyi kâğıda aktardı; kimileri birkaç kelimeyle engelliliğin bir farklılık olduğunu anlatmaya çalıştı. Çocuklar, belki bir ömür sürecek bir gerçeği o gün fark etti:
Farklılıklar, eksiklik değil; hayatın bize sunduğu bir zenginliktir.
Öğretmenler de bu duygulu yolculuğun gizli kahramanlarıydı. Yalnızca yönlendiren birer rehber olmadılar; öğrencileriyle aynı masaya eğildiler, aynı boya kalemini tuttular, aynı cümleleri kurdular. Her dokunuşlarında sevgi vardı, her bakışlarında destek, her sözlerinde umut… Hepsinin vermek istedikleri mesaj belliydi:
“Birlikte yürürsek hiçbir engel kalmaz; çünkü aynı yolda yürüyen kalpler, birbirinin ışığı olur.”
Ve ardından o büyük gün…
Videonun hazırlanmasının ardından konferans salonunda gerçekleşen buluşma ise günün en duygusal anlarını yaşattı. Önce otizm ve engellilik üzerine hazırlanan kısa bir video izlendi. Salonun içinde hâkim olan sessizlik, çocukların dikkat ve duyarlılığının ne kadar büyük olduğunu gösteriyordu. Salonda ki sessizlikte bir duygu titreşimiydi; çocukların kalpleri, gördüklerini anlamaya ve hissetmeye çalışıyordu. Sonra kendi hazırladıkları video ekrana geldi. Küçük bedenler, büyük bir heyecanla gözlerini perdeye dikti. Kendi emeklerini, kendi seslerini, kendi sevgilerini izlerken yüzlerine yayılan tebessüm, insanın içini ısıtan türdendi.
Orada, küçük yüreklerin büyük bir iş başarmanın verdiği gururu taşıdığına şahit olundu. Çocuklar, kendi adımlarının başkalarının hayatında bir ışık olabileceğini ilk kez bu kadar güçlü hissettiler. O an
Bir öğrencinin kelimeleri, belki de salonun tamamına yayılan o sıcak duyguyu en doğru şekilde anlattı: “Biz engelleri kaldıramayabiliriz… ama onları asla yalnız bırakmayız.”
“Dileriz ki herkesin kalbinde, bir başkasının yolunu aydınlatacak bir ışık hep var olsun. Işık büyüdükçe engeller küçülür; karanlık kaybolur.”
Atatürk İlkokulu’nun bu çalışması bize şunu gösterdi:
Küçük yüreklerin taşıdığı ışık, bazen bir şehrin bütün karanlığını aydınlatabilir.
Bazen bir çocuğun çizdiği bir resim, yetişkinlerin yıllarca anlatmaya çalıştığı bir cümleden daha güçlü olabilir.
Ve bazen bir okul, tüm öğrencileriyle bir araya gelip yalnızca bir video değil; bir umut hikâyesi yaratabilir.
Bu umut hikâyesinde emeği olan herkesi —yürekleriyle yol alan öğretmenleri, sevgiyle dokunan öğrencileri ve bu birliktelik ruhunu taşıyan tüm Atatürk İlkokulu ailesini— gönülden kutluyoruz.
Çünkü onlar sadece bir video değil, engelleri sevgiyle aşan kocaman bir kalp izi bıraktılar geriye.
Dünyaya biraz daha ışık kattılar.
İlknur BURSALI
3.12.2025



