MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


“KÜPELER ÇINARALTI SÖYLEŞİSİ ”

"...Haziran sonunda, Kiraz hasadının son demlerinde, İlke Çayı’nın yukarı çığırında, vadi yamacına yerleşmiş, geçmişi derin Küpeler Köyü eski Cami önündeki çınar ağacının gölgesinde, tarihi Camiye dair bazı dostlarla doyumsuz bir söyleşi gerçekleştirdik..."


            Gediz’e kuzeyden karışan Demirci, İlke ve Selendi Çayı ile havzaları, Frig Vadilerine benzeyen topografyası, tarihi köprüleri, antik yerleşimleri, mağara ve inleri, Yörük kültürü ve lezzetli meyveleriyle dikkatimi çekmiştir hep.

            Haziran sonunda, Kiraz hasadının son demlerinde, İlke Çayı’nın yukarı çığırında, vadi yamacına yerleşmiş, geçmişi derin Küpeler Köyü eski Cami önündeki çınar ağacının gölgesinde, tarihi Camiye dair bazı dostlarla doyumsuz bir söyleşi gerçekleştirdik.

            Söyleşiden hatırımda kalan bazı kayıtları paylaşmak istiyorum sizlerle.

            XXX

            Öncelikle konuklarımı tanıtayım.

            “Solumda;  Küpeler Köyü eski Cami ustası: “Kıymıkcı Mustafa” ve Tamirine ön ayak olan: “Hatip İsmail Efendi”. Hoş geldiniz efendim.”

            “Hoş bulduk”

            Sağımda; Hattat Mehmet Emin ve ressam Müzehhib Mehmet. Sizler de Hoş geldiniz.

            “Hoş Bulduk. Bizim için de sürpriz oldu. Uzaklardan gelerek,  eserimizle ilgilenmeniz bizi memnun etti. Bir ustayı, sanatçıyı eseri üzerinden konuşmak kadar eser sahibini mutlu edebilecek başka bir şey var mıdır efendim. Bu vesileyle nazik davetiniz için çok teşekkür ederiz.”

            “Ben de sizlere çok teşekkür ederim beni kırmayıp, sohbetimize icabet ettiğiniz için. Öncelikle, Hatip İsmail Efendi’ye sormak istiyorum, birçok hayırseverin katkısıyla Camiyi tamir ettirmişsiniz, harap halde miydi bu Cami?”

            “Aslında Cami çok eski. Saruhanoğluları zamanında 1377-1378 yıllarında inşa edilmiş. İlk yapısı hakkında bilgimiz yok. Zaten kitabesi de mevcut değil. Şu anki Cami Harim ve son Cemaat mahalliyle 19. yüz yılın özelliklerini taşıyan bir yapı. Çevrede birçok örneklerini görebiliyoruz bunların. 1890’larda  yapı harap olmaya başlamıştı. Ben ön ayak oldum Kıymıkcı Mustafa Ustanın emeği ve hayırseverlerin maddi yardımıyla Camiyi eski durumuna getirdik. Ustama ve bağış sahiplerine teşekkür ediyorum.”

            “Özellikle Hacı İbrahim Abinin yüklü bir bağış yaptığını da Cami duvarına not etmişsiniz”

            “Evet, bağış sahiplerinin bazılarının isimleri kuzey cephede yer aldı. Bunların başında da Hacı İbrahim abi var”

            XXX

            “Mustafa ustam şimdi de size dönmek istiyorum.  Bir usta, hatta bir mimar olarak Caminin özelliklerinden söz edebilir misiniz?”

            “Tabi ki memnuniyetle…Camii Küpeler Köyü’nün üst tarafında Azmahalle mevkiindeki  bir bayırda yer almaktadır.  Batıdan doğuya ve güneye doğru eğimli bir arazi üzerinde. Ahşap tavanlı dikdörtgen bir harim ve kuzeyindeki son cemaat mahallinden oluşuyor. Çatıyla örtülü, kiremit kaplı. Cephelerde dikdörtgen şekilli ikişer pencere mevcut. Kuzeydeki ahşap destekle taşınan kadınlar mahfiline, ahşap bir merdivenle çıkılıyor. Buranın  aydınlanmasını da doğuya açtığımız bir pencereyle sağladık. Genel olarak ışıklı bir yapıdır. Yapıda, taş, kerpiç ve ahşabı birlikte kullandım. Minber ve kürsü de ahşaptan, tabi üzeri tezyinat için alçıyla sıvandı…”

            “Teşekkür ediyorum Mustafa Usta, gerçekten zarif bir yapı, plânı ve ahşap işçiliği mükemmel, ellerine sağlık”

            “Şimdi de hemen sağıma dönüp hattat Mehmet Emin Bey’e dönmek istiyorum. Emin Bey, Bu camiinin hat işlerini siz yaptınız. Gerçekten Nefis tablolar. Adeta hat galerisi gibi. Kendimi Bursa Ulu Cami’nde hissettim. Nasıl çalıştınız, neler yaptınız paylaşır mısınız bizimle”

            “Ben hat sanatçısı Mehmet Emin Usta. İlginize teşekkür ederim. Ayrıca Bu mütevazı çalışmamı Ulu Camii Hattatlarıyla birlikte anmanız beni ziyadesiyle mutlu etti. Ancak bizler büyük ustalar değiliz. Kendi çapımızda taşrada bu işleri usta çırak ilişkisi içerisinde icra etmeye çalışıyoruz. Bu caminin hattı bana teklif edilince memnuniyetle kabul ettim ve zevkle çalışmaya başladım”

            “ Neler yazdınız”

            “ Harimin doğu ve batı duvarlarına beş kartuşun içerisine ayete’l-kürsi yazdım. Her camide bulunan Allah, Muhammed, dört halife, Hasan, Hüseyin, Bilal’i Habeşî isimlerini yazdım. Mihrap üstü yazısının yanında, güney duvarına dört büyük meleğin ve yedi uyurların isimleri de yer aldı.”

            “Kısa hatlarınızı da gördüm”

            “Evet, harimin doğu duvarında iç içe geçmiş iki “vav”, batı duvarında ise büyük bir “Hu” çalıştım”

            “Ama esas göze çarpan çalışmanız son cemaat mahallinde göze çarpıyor”

            “Evet.  Burada farklı büyüklükteki üç daire çerçeve içerisine ve aralarına, yapının inşa tarihi, onarım tarihi ve inşa ettiren zatların isimlerini yazdım. Yine aynı bölümde yer alan kısa “Devriyye” hattı da fakire ait…”

            XXX

            “ Bunlar çok güzel  Celî sülüs, Ta’lik ve Kûfî çalışmalar Üstadım eline yüreğine sağlık…. Şimdi de camiinin süslemelerini gerçekleştiren müzehhip Mehmet Efendi’ye dönelim. Ustam hoş geldiniz, nerelisiniz?”

            “Demirciliyim. Sofular mahallesinden”

            “Siz bu eserin süsleme işlerini gerçekleştirdiniz, Anadolu’da en ücra köy camilerine kadar duvar süsleme geleneği nasıl gelişti Hocam?”

            “Batı resim sanatı, Osmanlılar Döneminde 18. Y. Yılda Payitahta/ İstanbul’a geldi. Daha sonra Ayanlar vasıtasıyla Anadolu’ya yayıldı. Anadolu’da, usta çırak ilişkisi bağlamında halk ressamları tarafından gerçekleştirildi. Zengin evleri, konaklar ve cami duvarları kalem işi süslemelerle bezenmeye başlandı. Derviş Zaim’in Cenneti Beklerken filmini gördünüz mü?”

            “Evet, birkaç kez izledim. Geleneksel minyatür sanatından, modern batı resmine geçişin sancılarını anlatıyordu. Yaşadığınız dönemde Sofular mahallesinde Mevlevi, Rufai vb. birçok tekkenin varlığını biliyoruz, acaba modern resim sanatını bu muhitlerde mi öğrendiniz?”

            “Tekkelerin böyle sanatsal işlevleri de olmuştur tarih içerisinde. Fakat benim zamanımda Anadolu’nun her yerinde adı bilinmeyen hatırı sayılır miktarda halk ressamlarına rastlamak mümkündü…”

            “Bende kalsın istiyorsunuz”

            “Pek tabii”

            “Yandan Çarklıyı sona bırakalım. Harim kısmında neler yaptınız. Özellikle Minber aynasındaki bezemeler dikkat çekiyor”

            “Tavan ve tavan saçaklarını süsledim. Duvarlar, minber, kürsü ve mihrapta çalıştım”

            “Çeşitli çiçek ve meyve resimleri görüyoruz”

            “Duvarlara ve pencere açıklıklarının üzerine vazodan çıkan farklı farklı çiçekler çizdim. Bunların bazıları natürel bazıları stilize.”

            “Meyve ağaçları da var”

            “ Meyve ağaçları da çalıştım. Zeytin Ağacı,  portakal ağacı, hurma ağacı. Tavan saçaklarını sıralı yapraklı çiçek ve buketlerle tezyin ettim.”

            “Neden bu meyveleri seçtiniz”

            “Üzüm, zeytin, hurma ve portakal, bunlar hem bolluk bereketin sembolü hem de Kelamı Kadîm’de adı geçen kutsal meyveler. İnsanlar baktıkça kutsalla çağrışım yapsınlar istedim”

            “Bir de kesilmiş bir karpuz resmi görüyoruz minber aynasında”

            “Minber aynasının tam ortasına vazo üzerinde büyük bir çiçek, yıkılmış bir vazo ve üst kısımda da dilimlenmiş bir karpuz ve bıçak resmi çizdim.”

            “Dilimlenmiş karpuz, Salihli Damatlı Köyü eski Cami tezyinatında da var, ama bu eser ve bezemeleri şimdi harap olmaya yüz tutmuş, o karpuzu da mı siz çizdiniz.”

            “Orası 1870 lerde tezyin edildi. Biz burayı yirmi sene sonra 1890’da tezyin ettik. Harap mı oluyor muş?”

            “ Maalesef el atılmazsa yapıyla birlikte tüm kalem işi bezemelerinin de yok olması an meselesi”

            “Mehmet Hocam şimdi gelelim yandan çarklı meselesine, resimlerinin en ilginç bölümlerinden birisi de burası sanırım”

            “Gelelim… Son Cemaat mahalline, yandan çarklı üç direkli, motorlu bir gemi resmi çizdim. Direkler üzerindeki flamalar ve bacalardan tüten dumanı özellikle vurguladım. Geminin önü ve arkasına yelkenliler yerleştirdim. Birini zincirledim. Buharlı geminin çapası da suda.”

            “Buharlı gemi neyi anlatıyor?”

            “Sanayi devrimini, Biliyorsunuz birinci sanayi devrimi buhar, demir ve kömür üçlüsünün ürünüdür. Buhar gücünün kullanılmasıyla, hayvan insan ve rüzgâr gücünün yerini buhar gücüyle çalışan makine ve motorlar aldı.  Karaları katlayan buharlı kara trenler, okyanusları aşan buharlı gemiler. Gelişme ve sanayileşmenin göstergesi oldular. Gemicilik teknolojisi açısından, kürekli, yelkenli ve buharlı aşamalarını da göstermek istedim. Tabi Nuh Nebi’nin Gemisini de unutmamak lazım…”

            “Aynı resim Salihli Taytan Köyü eski Cami son cemaat mahalline de var”

            “Evet, orada da var, ama dikkatli bakarsan aynısı olmadığını göreceksin. Onun çarkı ve çapası yok. Üstelik İki direkli ”

            “Resmin altına bir “devriyye” yazılmış, okur musunuz bizim için”

            “Tabii ki..

            Âdem ile yedim Dâna

            Nuh ile girdim tufana

            Üç kere geldim cihana

            Bir daha gelsem gerektir”

            “ Çok güzel dostlar.  Zevk aldığım bir sohbet oldu. Emek, tecrübe, iman, gönül ve  zarafet bir araya gelince çok  sade ve şiirin bir mabet ortaya çıkardığınızı görüyorum…. Arkadaşlar hepinize ayrı ayrı tekrar teşekkür ediyorum. Elinize yüreğinize sağlık. Ben müsaadenizi isteyeceğim. Dönmem gerekiyor. Hepinize, saygılar, selamlar. Dualar…”           

            XXX

 

            Tüm okuyucularımızın Bayramını Kutlarım.

 

 

YAZARLAR