Dr. Öğretim Üyesi İsmail Taşlı (Emekli)


KÜRESEL ISINMA VE İKLİM DEĞİŞKENLİKLERİ -2-


Geçen yazıda küresel ısınmanın insan faktörüne dayalı sebepleri açıklanmıştı. Bu yazıda ise doğal faktörlere bağlı küresel ısınma olayları açıklan-maya çalışılacaktır. Bunlar güneşin etkisi, Dünya’nın presesyon hareketi, El Fino’nun etkisi ve ozon tabakası yırtılmasıdır.

Güneşin Etkisi : 
ESA ( Avrupa Uzay Ajansı ) bilim adamlarından Paal Brekke; iklim bilimcilerinin uzun süredir Güneş beneklerinin 11 yıllık döngüsel hareketini ve Güneş'in yüzyıllık süreçler içinde parlaklık değişimini incelediklerini belirtmiştir. Bunun sonucunda Güneş'in manyetik alanı ve protonlar ile elektronlar biçiminde ortaya çıkan güneş rüzgârının, Güneş sisteminde kozmik ışımalara karşı bir kalkan görevinde olduğu açıklanmaktadır. Güneş'in değişken aktivitesiyle zayıflayabilen bu kalkan, kozmik ışımaları geçirmektedir. Kozmik ışımaların fazla olması bulutlanmayı arttırmakta, Güneş'ten gelen radyasyon oranını değiştirerek küresel sıcaklık artışına neden olmaktadır.

Dünya'nın Presesyon 
Hareketi: 
1930 yılında Sırp bilim adamı Milutin MİLANKOVİÇ Dünya'nın Güneş çevresindeki yörüngesinin her 95 bin yılda biraz daha basıklaştığını göstermiştir. Bunun dışında her 41 bin yılda Dünya'nın ekseninde doğrusal bir kayma ve her 23 bin yılda dairesel bir sapma bulunduğunu belirtmiştir. 
Günümüz bilim adamlarının birçoğu Dünya'nın bu hareketlerinden dolayı zaman zaman soğuk dönemler yaşadığını ve bu soğuk dönemler içindeyse yüz bin yıllık periyotlarda on bin yıl süreyle sıcak dönemler geçirdiğini bildirmektedir. Bu da Dünya'nın doğal ısınmasının bir nedenini oluşturmaktadır.

El Nino'nun Etkisi: 
"Güney salınımı sıcak olayı" olarak tanımlanabilecek El Niño hareketi, 1990 - 1998 yıllarında tropikal doğu Pasifik Okyanusu'nda deniz yüzeyi sıcaklıklarının normalden 2 - 5º daha yüksek olmasına neden olmuştur. Özellikle 1997 ve 1998 yıllarındaki rekor düzeyde yüzey sıcaklıklarının oluşmasın-da, 1997 - 1998 kuvvetli El Niño olaylarının etkisinin önemli olduğu kabul edilmektedir. 1998'deki çok kuvvetli El Niño bu yılın küresel rekor ısınmasına katkıda bulunan ana etmen olarak değerlendirilebilir.

El Nino adını zaman zaman ve özellikle de yılbaşı yaklaşırken Peru kıyılarında ortaya çıkan sıcak su akımına bu adı, Perulu balıkçılar vermişler. O tarihlerde sadece Güney Amerika’nın batı kıyılarında tesirli olduğu tahmin edilirken, gelişen ölçüm teknikleriyle, günümüzde Pasifik Okyanusunun bütün tropik bölgelerine ya-yıldığı ve tesirlerinin dünya genelinde görüldüğü bilinir olmuştur. El Nino’nun hazırlanışı esnasında, Alize rüzgârlarının esmesi tamamen kesilir. Orta Çağda denizcilerin Ticaret Rüzgârları kabul ettiği Alizeler, Doğu Pasifik’ten Avustralya ve Endonezya yönünde esen düzenli rüz-gârlardır. Böylece Pasifik’in batısındaki çok sıcak sular yavaş yavaş Amerika kıyılarına doğru hareketlenir ve beraberinde de kilometrelerce alana yayılan yağmur yüklü bulutları taşırlar.

Bilim adamlarının El Nino hareketini başlatan ilk sebep olarak üstünde yoğunlaştıkları saha Pasifik Okyanusu’dur. Odyssee adlı bir milletler arası araştırma grubu, El Nino fenomeni ile Pasifik Okyanusu sularının tuzluluk derecesi arasındaki bağlantıyı araştırmıştır. Ya-pılan çalışmalar, Pasifik Okyanusu’nun sıcak sularının doğuya doğru hareket-lenmesinde tuzun çok belirleyici bir rol oynadığını ortaya koyuyor. Tuzun, El Nino’nun oluşmasında oynadığı bir başka rol ise izolasyon görevidir. Tuzlu su, Pasifik Okyanusunun derinliklerindeki soğuk suyla, yüzeyinde oluşan sıcak su arasında sağlam bir tabaka meydana getirdiği için, yüzeydeki suyun soğumasını Öner. Böylece okyanusun yüzeyindeki suyun iklim değişikliklerinden dolaysız olarak etkilenmesini kolaylaştırır,

Ozon tabakasının 
Yırtılması: 
Ozon (O3), Güneş'ten gelen morötesi (UV) dalga boyundaki ışınların oksijen molekülü (O2) ile tepkimeye girmesi sonucu oluşan, soluk mavi renkte bir gazdır. Atmosferin stratosfer katmanında doğal olarak bulunur. Bu katman, Dünya'yı güneşin zararlı ultraviyole radyasyonunun çoğundan koruyor. İnsan sağlığı için zararlı ultraviyole ışınların yüzde 99'unu emme özelliği dolayısıyla hayati önem taşıyan ozon tabakasında incelme olduğundan şüphelenen bilim insanları, araştırmaları sonucunda 1985 yılında ozon deliğini keşfetti. 1970'li ve 1980'li yıllarda, buzdolapları ve aerosol kutuları gibi ürünlerde yaygın olarak kullanılan zararlı kloroflorokarbonlar, atmosferimizin üst katmanlarındaki ozona zarar verdi; bu da Antarktika'nın üzerindeki ozon tabakasında bir deliğe yol açtı. Koruyucu kalkan görevi olan O3 ün incelmesi ve yırtılması sonucu Güneşin zararlı ışınları da yere ulaşmaya başladı. Bu durum küresel ısınmada önemli olumsuz bir faktör olarak karşımıza çıktı.


Yapılan hesaplamalara göre Ozon tabakası kalınlığının 2060'larda 1970 öncesi seviyesine dönebileceği belirtiliyor. Ozon tabakası, gezegenimizin önemli bir koruyucu kalkanıdır ve insan sağlığı ile çevrenin korunmasında büyük bir rol oynar. Ancak, ozon tabakasının delinmesi ve iklim değişikliği gibi sorunlarla karşı karşıyayız. Bu nedenle, ozon tabakasını korumak için CFC’lerin (Kloroflorokarbonlar, klor ve flor içeren hidrokarbon türevleridir. ) sınırlanması, HCFC’lerin                                                               ( Hidrokloroflorokarbonlar, karbon, hidrojen, klor ve flor içeren bileşiklerdir) azaltılması, sera gazlarının kont rolü ve toplumun bilinçlendirilmesi gibi adımlar atıl-malıdır. Her bireyin, günlük hayatta çevre dostu seçimler yaparak ozon tabakasının korunmasına katkıda bulunabileceği unutulmamalıdır.

 

YAZARLAR