Kurtuluş Savaşı başladığında Demirci ve köylerinde erkek nüfusu, ardarda yapılan Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı-Yunan Savaşı, Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşları ve Birinci Dünya Savaşı nedeniyle iyice azalmıştır. Bu yüzden tarıma ve hayvancılığa dayalı Demirci ekonomisi iyice çökmüştür. Çünkü bu işleri yapacak erkekler ya şehit olmuş ya da silah altına alınmıştır. Kurtuluş Savaşı başladığında halk perişan haldedir. Elde avuçta bir şey yoktur. İnsanlar bir lokma ekmeğe muhtaçtır. Bu dönemde Osmanlı Devleti’nin otoritesi de kalmamıştır. Ne devlet vardır ne de hükümet. Çevre de çeşitli eşkıyalar türemiştir. Halkın malına canına göz koymuşlardır. İşte Demirci, Kurtuluş Savaşı öncesi bu haldeydi.
Demirci halkı en büyük acıları ve sıkıntıları 21 Temmuz 1920 Çarşamba günü ile 30 Ağustos 1922 tarihleri arasında yaşamıştır. Bu tarihler arasında Demirci dört kez işgal edilmiştir. Demirci bu tarihler arasında yoğun bir Yunan mezalimine maruz kalmıştır. Bu dönemde halkın gerek Yunanlılarla gerekse halk arasında adına “İyilik Çetesi” denen “Kuvayı Seyyare” ve “Demirci Akıncıları” denen “Kuvayı Milliye” birlikleri arasında çeşitli olaylar yaşanmıştır.
DEMİRCİLİLER ŞEHİT EDİLİYOR; YARALANIYOR
Yunan askerleri Demircili birçok kişiyi şehit ederler. Kuvayı Milliye askeri olabilecekleri gerekçesiyle eli silah tutan Küçükoba köyünden Hasan ve beş arkadaşı Yunan askerleri tarafından Sevişler mezarlığının güneybatısında kurşunlanarak şehit edilir. Bu şehitlerin etleri Yunan askerleri tarafından köpeklere yedirilir. İçlerinde bulunan Ramazan (Çınar) otuz üç yerinden yaralanır. Ölmeyen Ramazan’ı Yunan askerleri uçurumdan dereye atarlar. Ramazan’ın ardından da ezilip ölmesi için üzerine taş yuvarlarlar. Yuvarlanan taş Ramazan’ın başını ezer. Yaralı Ramazan dere boyu sürüne sürüne Hisar Kaplıca larının olduğu yere gelir ve orada bulunan çınarların arasına gizlenir. Ertesi gün onu aramaya gelen anası tarafından bulunur. Tedavi edilen Ramazan köyüne muhtar olur, göçük kafatası kemiğiyle ömrünü tamamlar.
Buna benzer bir olay da Hoşçalar köyünün doğu tarafında bulunan “Gümüşin” deresin de yaşanır. Yirmi kadar Yunan askeri “Çeteci” (Kuvayı Milliye askeri) oldukları ve çeteleri besledikleri gerekçesiyle Demirci’nin Viran (Ören) köyüne gelirler. Köyün girişinde bulunan köprüde “Delibozey” denilen “Veli Hoca”yla karşılaşır, Veli Hoca’nın üzerini ararlar. Üzerinde mavzer mermisi bulunan Veli Hoca şehit edilir. Köye giren Yunan askerleri köyde bulunan erkekleri toplayıp köyün güney batısında bulunan “Kemerköprü” denen yere götürürler. Orada yaşlı erkekleri bırakıp eli silah tutan Örenli gençleri Hoşçalar köyüne götürürler. Getirdikleri erkekleri ve köyden bazı genç erkekleri köy odasında toplarlar. Odada çocuk yaştaki erkekleri bırakırlar. Ören köyünden on sekiz tane erkeği ayırırlar. İçlerine çeteci oldukları gerekçesiyle Hoşçalar köyünden İbrahim (Sarıkaya) ile Gülsüm’ün Mehmet’i de katarlar. Bu yirmi genç erkeği Hoşçalar köyü ile Mudullu kayası arasında bulunan “Gümüşin” deresine götürürler. Yunan askerleri orada gençleri arka arkaya dizerler. Bunu yapmalarındaki amaç kurşunun kaç kişiyi delip geçeceğini sınamaktır. Silah atılır atılmaz ön taraflarda bulunan Hoşçalarlı İbrahim, Örenli Ramazan ve Mehmet kendilerini yere atarlar. Kurşunu yiyen diğerleri onların üzerine düşerler. Bu üç kişi kurşun yarası almaz. Fakat Yunan askerleri ölmeyen kalmasın diye hepsini süngüden geçirirler. Ölüp ölmediklerini kontrol ettikten sonra da oradan ayrılırlar.
Bu olayda Ören köyünün girişinde şehit edilen Veli Hoca ile birlikte aynı köyden on yedi kişi, Hoşçalar köyünden de Gülsüm’ün Mehmet şehit edilir. Olayda Hoşçalar köyünden İbrahim, Ören köyünden de Mehmet (Korkmaz) ile muhtarın oğlu Ramazan (Keskin) süngü darbeleriyle çeşitli yerlerinden ağır yaralanırlar. Mehmet ile Ramazan sürüne sürüne köyleri Ören’e, İbrahim de sürüne sürüne köyü Hoşçalar’a kadar giderler. Bu olayda bir bacağını kaybeden İbrahim, “Tahta Bacak İbrahim” ve “Topal İbrahim” lakaplarını alır. Bu olaydan sonra olayın olduğu yerde biri kırmızı, diğeri yeşil bir ışık yanmaya başlar. Işıldak şeklinde yanıp sönen bu ışıklar, bazen dönmekte bazen de parçalanıp çoğalmaktadır. Uzun yıllar gözlenen bu ışıklar gece yarısında yaklaşık iki saat yanıp kaybolur. Bu ışıklara köylüler “Şehitocağı” adını verirler. Ayrıca değirmene un öğütmeye giden Hocalar köyünden İsmail, çetelerin atlarına yem götürüyor gerekçesiyle Yalnız Cuma’da şehit edilir. Ölüsü de hayvan damına atılır. Evde babalarının getireceği unu bekleyen ve o undan yapılacak ekmekle karınlarını doyurmayı hayal eden İsmail’in küçük çocukları hem aç hem de babasız kalırlar.
Öksüzlü köyünden bir köylü hayvanlarını almaya gelen Yunan askerlerine ay ışığında ateş eder. Yunan askerleri de karşı ateşle köylüyü şehit ederler.
Akdere köyünden Molla Mehmet, Demirci’ye alış veriş yapmaya giderken önü “Bolluksuyu” mıntıkasında Yunan askerleri tarafından kesilir. Yunan askerleri önce Molla Mehmet’i döver, sonra da götürdükleri “Üççeşme” mıntıkasında süngüleyerek şehit ederler. Mezarı “Akçeşme” denilen yerde bulunmaktadır.
Akdere köyünden Taşçı Ahmet’in önü “ Bollukpınarı” mıntıkasında Yunan askerleri tarafından kesilir. Çetelerle ilgili bilgi almak için sorguya çekilir. Bilgi alamayınca da dövüp işkence ederler. Öldü diye dere boğazına atıp giderler. Akdere köyüne un almaya gelen Kel İsmail (Çetintaş), Yunan askerlerinin uzaktan attığı mavzer kurşunuyla yaralanır. Simav’ın Aksaz köyünden olan Çoban İsmail, Akdere köyünde bulunan akrabalarının yanına giderken Akdere-Demirci yolu üzerinde Yunan askerleri tarafından kasatura ile şehit edilir. Mezarı “Mollaboğazı” denen yerde bulunmaktadır.
Durhasan köyünde Yunan askerleri köy meydanında köy korucusu Eyüp’le (Sarpaşan) karşılaşırlar. Köy ve köylülerle ilgili bilgi almaya çalışan Yunan askerleri amaçlarına ulaşamaz. Bunun üzerine korucuyu dipçik darbeleri ile ağır yaralarlar. Korucu öldü numarası yaparak canını zor kurtarır.
İrişler köyü muhtarı Molla Mustafa, yemeği geç getirdiği gerekçesiyle Minnetler yakasında; yine aynı köyden hayvanların yerini söylemeyen İsa oğlu Mustafa, Himmet Ağa ve Kadıoğlu Mustafa götürüldükleri Minnetler köyünde Yunan askerleri tarafından tartaklanıp dövülürler.
ÇETELER YUNAN ASKERLERİYLE ÇARPIŞIYOR
Yunanlılarla çatışmaya giren çetelerden bazıları ya yaralanmış, ya da şehit olmuştur. Bu konuyla ilgili çeşitli bilgiler şöyledir: Demirci’nin işgalinde ilk vurulan kişi Mehmet Ali Çavuş’tur. Vurulduğu yere bir Cumartesi gecesi Demircililer tarafından gömülmüştür. Mehmet Ali Çavuş’un mezarı Akpınar mıntıkasındadır. Yani günümüzdeki hükümet konağının yaklaşık yüz metre kuzey doğusunda, Jandarma Komutanlığı binasının karşısında bulunan su havzasının kız yurdu tarafında bulunan köşesindedir.
Yunan ateşiyle yaralanan bir çete, Akdere köyünden “Doktor Dayı” lakaplı Mehmet’in (Yıldız) samanlığına saklanır. Kan izlerini takip eden Yunan askerleri çeteyi bulup şehit ederler. Yine Asitepe’de “Bolat harmanı” denen yerde yüz kadar Yunan askeri ile dört çete çatışmaya girerler. Bu çatışmada sekiz Yunan askeri öldürülür. Yunan askerlerinin öldürüldüğü yere köylüler daha sonra “Gavurölüsü Yeri” adını verirler. Çatışmada Kulalı olan çete ağır yaralanır. Bu çete, “Aşardibi” denen yerde bulunan bir kadının yayla evine sığınır. Kadın çetenin yaralarını sarar. Onu çorba ve süt ile besler. Fakat yarası ağır olduğu için şehit olur.
Köylüce’den yola çıkan Yunan askerleri, Ahatlar üzerinden Serçeler’i yakmak için yola çıkarlar. Bu sırada çeteler de Ahatlar’dadır. Haberi alan çeteler atlarına binerek dağa doğru geri çekilirler. Fakat çetelerden birinin atı yaşlı ve bakımsız olduğu için çeteyi yokuş yukarı çekemez. Yakalanacağını anlayan çete atını orman içlerini doğru kovalar. Kendisi de ormanın içindeki taşları siper alıp beklemeye başlar. Bu sırada Yunan askerleri de Serçeler’e doğru yola çıkarlar. Yunan askerleri yaklaşınca siperdeki çete mavzerini ateşler. Yunan Albayını tam alnının ortasından vurur. Atının üzerinden süzülüp yere inerken kahraman çete de ormanın derinliklerinde kaybolur.
Yiğitler’in “Murt Tepe” mıntıkasında çetelerin makinalı tüfeği vardır. Tekeler köyü tarafından gelen Yunan askerlerine ateş açarlar. Tepenin ardından dolanan bir grup Yunan askeri dört çeteden üçünü şehit eder, birini de yaralarlar. Yaralanan çete Yiğitler köyüne sığınır. Arkasından gelen Yunanlılar çeteyi bulamazlar. Üç çetenin şehit olduğu yere köylüler “Çete Öldüğü” yeri adını verir. Açıkta kalan çetelerin ölüsü, köylüler tarafından orada bulunan dere boğazına gömülür.
DEMİRCİLİLER SİLAH ELDE DÜŞMAN PEŞİNDE
Demirci ve köylerinden birçok kişi düşman ile çatışmalara katılır. Bu kişiler yıllarca dağlarda çetecilik yapar, Yunan askerleriyle savaşır. Adlarını öğrenebildiğimiz kahramanlardan bir kaçının ismi şöyledir: Yiğitler köyünden Murat Özkan (Hacı Murat), İsmail Kaygısız (Üsen Alo); Serçeler köyünden Koç Hüseyin, Hacı Hüseyin (Yılmaz); Mahmutlar köyünden Sağır Hasan (Temel), Koca İbrahim (Kaya)’dır. Adını öğrenemediğimiz, ancak Demirci’nin Kuzeyir köyünden olduğunu öğrendiğimiz bir kahraman daha vardır. Bu çetelerden Hacı Murat, gece Yiğitler’deki evine gelip yatar. Evdekilere ertesi günü yapılacak işleri söyler, sabaha karşı Büyükyayla’ya dönerdi. Orada bulunan silah arkadaşlarına katılır. İçtimadan sonra da atına binip çatışmalara giderdi. Üsen Alo da atıyla Akdağ’dan Yiğitler’e gelirken karnı çok acıkır. Yiyecek bir şey bulamaz. Simav’ın Kırvadi Ovası’nda haşhaş tarlasında yemek yiyen iki kadın görür. Kadınlar bir kaşıkla sıra ile yemek yemektedir. Karnı aç olduğu için kadınlara: “Benden size zarar gelmez, karnım aç, az bir şeyler yiyip gideceğim.” der. Kadınların kaşığını alır, biraz yemek yedikten sonra yoluna devam eder.
YUNANLILAR KÖYLERİ YAĞMALAYIP YAKIYOR
Yunan askerleri 05 Ağustos 1922’de Demirci’yi üç saat boyunca yağmalarlar. Özellikle Demirci’ye yakın köyleri daha çok yağmalarlar ve yakarlar. Çetelere yardım ve yataklık ettikleri gerekçesiyle Yunan askerleri Yiğitler köyünün iki mahallesinden biri olan “Kuzyaka” mahallesinde bulunan evlerin tamamını yakarlar.
Serçeler köyünde de Yunan askerleri tarafından Hacı Kel’in evi ile Camii dışındaki tüm evler yakılır. Camide bulunan Kuran-ı Kerim ve diğer dini kitapları parçalayıp yakarlar. Bozköy’de de elli kadar ev Yunanlılar tarafından yakılır. Hocalar köyü, camisiyle birlikte tamamen yakılır. Bu köy, Yunan askerleri tarafından tamamen yok edilir, yani haritadan silinir. Çetelerin yolu üzerinde bulunan Akdere köyü de yağmalandıktan sonra Yunan askerleri tarafından yarısı yakılır. Yine Durhasan köyünde üç dört ev Yunan askerleri tarafından ateşe verilir.
IRZ DÜŞMANI KAHPE YUNAN
Yunan askerleri, Demirci ile köylerinde kadınlara, kızlara sarkıntılık ve tecavüz ederler. Kaynaklardan edindiğimiz bilgilere göre Demirci ve köylerinde Yunan askerleri tarafından dört yüz kadına tecavüz edilir. 05 Ağustos 1920’ de yedi Yunan askeri, M.Efendi’nin on dört yaşındaki kızına evlerinde babasının gözü önünde sırayla tecavüz ederler. Kızını korumaya çalışan baba, yumruk ve dipçik darbeleriyle engellenir ve kolu kırılır. Aynı gün P. Mehmet’in eşine de bir grup Yunan askeri tarafından tecavüz edilir. Yiğitler köyünde üç, İrişler köyünde bir kadına tecavüz edilir.
Serçeler köyünü işgal eden Yunan askerleri bir eve gizlenen üç komşu kıza tecavüz etmeye çalışır, kızlardan birinin göğsü kopacak şekilde gövdesinden ayrılır. Kızların bağrışları ve mücadeleleri sonucunda kızlar Yunan askerlerinin tecavüzünden kurtulur.
Yine Demirci-Serçeler yolunun “Kamçılıdede” mıntıkasında Yunan askerleri on beş yaşındaki F.’ya tecavüz etmeye kalkışır. Fakat F. ve oğlan kardeşinin mücadelesi sonucu Yunan askerleri amacına ulaşamaz. Yunan askerleri Akdere köyünde de kadınlara tecavüz etmeye kalkışır, köylülerden Hacı Şerif’in müdahalesiyle amaçlarına ulaşamazlar. Öksüzlü köyünde üç Yunan askeri, genç Z.’i altlarına alıp tecavüz etmeye çalışır. Ay hali olduğunu gördükleri için pis deyip tecavüzden vaz geçerler. İmrenler köyünde Yunan askerleri giderken muhtarın hanımına tecavüz etmeye çalışırlar. Tecavüz son anda köylülerin müdahalesiyle önlenir.
SEN MİSİN, YUNAN’A YARDIM EDEN?
Yunan askerlerine yardım eden yerli halktan bazı kişiler de çeteler tarafından cezalandırılır. Yunan askerleri ile birlikte oldukları söylenen iki kadın Demirci Hükümet Konağına çağrılır. Kadınlar konağın merdivenlerinde yağlıkla boğularak öldürülür. Yunan askerleriyle işbirliği yaptıkları gerekçesiyle iki kişi şehrin meydanında bulunan çınar ağacında asılır. Aslında bu iki kişi, Yunan askerlerinin Demirci’ye zarar vermelerini önlemeye çalışan iyi insanlardır. Çeteler, Yunan askerleri ile işbirliği yaptığını düşündükleri Hisarbey köyünden İsmail Ağa’nın dört yüz koyununa el koyarlar. Koyunları kaldıkları İrişler’in kuzeyinde bulunan Çalcabaşı’na getirirler. Böylece İsmail Ağa, cezalandırılır. Getirdikleri koyunları Çalcabaşı’nda kesip yerler. Koyunları gütmeleri için İrişler köyünden bir çoban bulurlar. Çobanın şikâyeti üzerine onu korkutan “Karadeli” lakaplı kişiyi korkutmak için ayaklarından çam ağacına tepesi aşağı asarlar.
HALK ÇETELERE YARDIM EDİYOR
Halk çetelere her türlü yardımı yapmıştır. Atlarının ve kendi ihtiyaçlarının hemen hemen tamamı Demirci, Simav ve köylerden karşılanmaktaydı. Halk bazen bu ihtiyaçları karşılamakta zorluk çekiyordu. Çünkü halk çok yoksuldu. Kendi karnını zor doyuruyordu. Çeteler köylülerden ihtiyaçları kadar etlik hayvana el koyarlar, atlarını da ekin tarlalarında otlatırlarmış. Bazen de yaşlı ya da bakımsız atlarını köylülere verip, onların genç ve işe yarar atlarına el koyuyorlarmış. Bu tür olaylar halkta memnuniyetsizliğe yol açmış. Örneğin İrişler köyünde Ahmet Ağa’nın güzel bir atı vardır. Çetelerden biri bu ata el koyar. Kendi hastalıklı atını Ahmet Ağa’ya bırakır. Bu durum Ahmet Ağa’nın pek hoşuna gitmez. Daha sonra Parti Pehlivan’la ahbap olan Ahmet Ağa, hediyelerle Parti Pehlivan Ağa’yı Çalcabaşı’nda ziyarete gider. Pehlivan misafirlerini ağırlar, Ahmet Ağa’ya tabancasını vererek onun gönlünü alır. Yanındakilere de bakraçlar dolusu kavurma ve bir yük de koyun derisi verir.
Bazen de karşılıklı hediyeleşmeler de olur. Örneğin çeteler Kargınışıklar köyünden kendilerine bal ve ekmek, atlarına da yem ve saman isterler. Köylüler arpa, saman, ekmek ve balı Çalcabaşı’na gidip çetelere teslim ederler. Çeteler de köylülere et verir. Yaralanan çetelerden biri İrişler’de köy odasında tedavi edilir. Çetelerin, İrişler’den iki tane kadın aşçıları vardır. Bu kadınlar annemin anneannesi ile babaannesidir. Kadınlardan birine “Koca Mehmet Karısı”, diğerine “Şakşak Mustafa Karısı” denirdi. Çetelerin İrişler’den kasapları ve çobanları da vardı.
Demirci’nin en önemli kahramanlarından biri ileride Demirci’de belediye başkanlığı yapacak olan “Şıho Mehmet”tir. Soyadı kanunundan sonra “Ünlü” soyadını almıştır. Mili Mücadele’de pek çok hizmetleri olmuştur. Demircili gençleri örgütler, onlarla birlikte Yunan’la mücadele eden dağlardaki çetelere çeşitli yardımlarda bulunur. Bu yardımlar gece dağa yaya olarak gidilerek yapılır, eşyalar da sırtta taşınır. Çetelere Yunan askerleri ile ilgili bilgiler de verilir. En çokta çetelerin para, giyecek, yiyecek, içecek ve mermi gibi ihtiyaçları karşılanır. Hatta Demirci’den dağa nalbant bile götürülüp çetelerin atlarının nalları bile çaktırılır. Peksimet götürdükleri bile olur.
Dağdaki düşmanla mücadele eden, adına çete ya da akıncı denen savaşçılara en çok yardım eden kahramanlardan biri de Kuyumcu Ali’dir. Ali, soyadı kanunundan sonra “Özkuyumcu” soyadını alır. Ali, çetelerin arızalanan silahlarını, geceleri kuyumcu dükkânının kepengini kapattıktan sonra gizli gizli tamir eder. O zamanlar Demirci’nin etrafında on üç tane düşman karakolu vardır. Ali, karakollardaki Yunan askerlerine görünmeden geceleri tamir ettiği silahları çetelere götürür. Buluşmak için anlaştıkları orman içindeki dağlara vardığında ıslık çalıp türkü söyler. Parolaları da budur. Silahları onlara teslim edip gece geri gelir. Kuyumcu Ali, Demirci Kaymakamı İbrahim Ethem’in çok sevdiği ve değer verdiği biridir. Bu yüzden Kaymakam, Kuyumcu Ali’ye tabancasını hediye etmiştir.
DİKKAT, YUNAN GELİYOR!...
Yunan işgali sırasında halkın çoğu çocuklarını, genç kız ve erkekleri orman içlerine, derelere, inlere, kür içlerine saklamışlardır. Köyler de ise genellikle hasta ve yaşlılar kalmıştır. Yanlarında değerli buldukları eşya ve hayvanlarını da götürmüşlerdir. Bazı insanlar yüklüklere, ambarlara ve samanlıklara da saklanmıştır. Örneğin: Serçeler köyüne Yunan askerleri harman zamanında gelirler. Yunanlıların geldiğini fark eden köylüler, harmanda ve çevrede bulunan öküzü, eşeği bir yana bırakıp “Kocaeren” deresine ve orman içlerine sığınırlar. Bozköy’de Yunan askerlerinin köye doğru geldiğini köylüler önceden öğrenir. Köyde bulunan kadınları ve çocukları zarar görmemeleri için “Karaveli” tarafındaki orman içlerine ve dere kenarlarına gönderirler. Oralarda üç gün aç susuz kalırlar.
Hocalar köyüne gelen Yunan askerleri köyde yaşlılardan başka kimseyi bulamazlar. Diğerleri çevrede bulunan ormanlara ve derelere saklanırlar. Yiğitler köylüleri, Yunan askerlerinin geldiğini haber alınca köyü terk ederler. Köyün kır tarafındaki arazilere, derelere ve orman içlerine saklanırlar. Akdere’de ise evleri yanan köylüler, köyün çevresinde bulunan inlerde yaşamaya başlarlar. Küçükoba’da Yunan askerlerinin geleceğini haber alan köylüler çoluk çocuk hepsi Çandır deresindeki ormanların içine ve çevrede bulunan kürlerin içine saklanırlar.
Yunan askerinin İmrenler köyüne doğru geldiği haberi alınır. Haber köye ulaşır ulaşmaz köyün ileri gelenleri kadınları, kızları ve genç erkekleri köyün “Derinçelek” deresine gönderirler. Hayvanlarının bir kısmını ormanlara ve derelere gizlerler. Uzun süre köylerine geri döne mezler. İrişler’de de köylüler, Yunan askerlerinin köye geleceği haberini alır. Bunun üzerine köylüler, köyün kuzeyinde bulunan dağlık ve ormanlık alana göç ederler. Yanlarında getirdikleri hayvanlarını ve değerli eşyalarını da yine buralarda saklarlar. Köyde çoğunluğunu yaşlı ve hastaların oluşturduğu çok az kişi kalır. Hastalıklı, yaşlı ve zayıf hayvanlar ile değersiz eşyalar köyde göstermelik olarak bırakılır.
Yunan askerleri Durhasan köyüne doğru harekete geçerler. Haberi alan köyün ileri gelenleri özellikle kadınların ve çocukların zarar görmemesi için çeşitli önlemler alırlar. Çocukların ta mamı ile kadınların çoğunu dağlara gönderirler. Yaşlı kadınların çok azı da köyde kalırlar. Onları da ekin ambarlarında saklarlar. Köylüler dağlara çıkarken çeşitli erzak ve eşyaları ile hayvanlarını da yanlarına alırlar.
ELLİK GÂVURLARI DEMİRCİ’DE
Milli Mücadele yıllarında Anadolu’da yerli Rumlar varmış. Onların soydaşları olan Yunan askerleri de o yıllarda işgal için buralara gelmiş. Yunan ordusu, Büyük Taarruz’dan sonra Türk ordusu tarafından bozguna uğratılmış. Bozulan Yunan askerleri arkalarına bakmadan kaçmaya başlamış. Bunların pek çoğu Türk Ordusu tarafından esir alınmış. Efendi olmak için gelen Yunan askerleri esir durumuna düşmüşler. Esir alınan bu Yunan askerleri, Demirci’nin birçok köyüne beşer onar tane gönderilmiş ve köy muhtarlarına teslim edilmiş. Bunların çoğu köy odalarında yatıp kalkmış. Bu esirler, köylerde kaldıkları sürece çeşitli köy işlerinde çalıştırılmış. Demirci’de bu esirlere “Ellik Gâvuru” adı verilmiştir. Bu kavram ele geçen, esir edilen elin gâvuru anlamına gelmektedir. Bu kavramla Anadolu’da yaşayan yerli Rumlar değil, dışarıdan gelen ve esir edilen Yunan askerleri kastedilmektedir. Ellik Gâvurları esir edilmeden önce yani Kurtuluş Savaşı sırasında halka ve köylere çeşitli zararlar vermişler. Onların pek çoğu verdikleri zararlardan dolayı öfkeli köylüler tarafından öldürülmüş. Sağ kalanların kimisi memleketlerine geri gönderilmiş, kimisi de yaşadıkları köylerde eceliyle ölmüş.
Aşağıda Ellik Gâvurları’na yaptırılan çeşitli işler anlatılmış, o dönem yaşanan olaylardan da birkaç örnek verilmiştir:
İrişler köyünde altı tane Ellik Gâvuru, köy muhtarının yedi eminine verilir. Köyün Gökoğlanlar odasında yatıp kalkarlar. Köyde yaklaşık bir yıl kalırlar. Sürek avlarında avlanan domuzların etleriyle beslenirler. Köyde tarlalara hayvan gübresi taşıma, harman yeri kazma, tarlalardan taş toplama ve çamurlu yollara taş döşeme gibi işlerde çalıştırılırlar. Daha sonra bunlar, Minnetler köyü muhtarına teslim edilirler.
Marmaracık köyünde Ellik Gâvurları’na duvar ördürülür, suyolu kazdırılır ve köyün içine çeşme yaptırılır. Öksüzlü köyünde Ellik Gâvurları’na hayvan güttürülür ve yel değirmeni kurdurulur. Yakılan Akdere köyünde ise Ellik Gâvurları’na “Madem köyü siz yaktınız, öyleyse yaktığınız evleri de siz yapacaksınız.” denilerek yakılan evlerin inşaatında çalıştırılırlar.
Yiğitler-Serçeler köyleri arasındaki dereye yapılan köprünün inşaatında da çalıştırılırlar. Karaisalar köyünde Ellik Gâvurlarına değirmen kurdurulur. Kurdukları değirmeni kısa bir süre de olsa işletirler. Köylüler daha sonra bunları köyden kovarlar. Onların Kocadere’de kurdukları değirmene de “Gâvur Değirmeni” denilir. Ellik Gâvurları’na Ahmetler köyünde duvar ördürülür, çatı yaptırılır. Eceliyle ölen Ellik Gâvurları, köy mezarlığının dışında bulunan kıraç bir araziye gömülürler.
Ellik Gâvurları, Ahatlar köyünde yapılan camiinin inşaatında çalıştırılırlar. Boyacık köyünde bir Ellik Gâvuru kalaycılık yapar. Ören köyünde Ellik Gâvurları’na duvar ördürülür, ev yaptırılır. Kuzuköy’de köy odasında kalan Ellik Gâvurları’na ormandan tarla açtırılır. Açılan araziler bağ yeri ola cak şekilde imar ettirilir.
Güveli köyünde Ellik Gâvurları’na ev duvarları ördürülür. Bir gün köyde Ellik Gâvurları duvar örmektedir. Oradan geçmekte olan bir köylünün eşeği huysuzlanır. Eşek çifte savurmakta, hoplayıp zıplamaktadır. Eşeğin sırtındaki yük devrilmek üzeredir. Sahibi de “Çüş seni gidi gâvurun eşeği seni.” diye eşeğe kızar. O sırada bu sözleri duyan Ellik Gâvurları’ndan biri de eşeğin sahibine “Madem bu eşek bizim, o zaman ver eşeğimizi, bizim eşeğin sende ne işi var?” diye eşeğin sahibine takılır.
BUNLARI DA BİLMİŞ OLALIM
Serçeler köyünde yerli Rumlardan olduğu tahmin edilen bir Yunan ajanı köylüler tarafından sorgulandıktan sonra öldürülür.
Çetelerin zarar verdiği telefon ve telgraf hatları, “Fransız ve Ermeni” askerleri tarafından tamir edilir. Bu hat, Ahatlar üzerinden Demirci’ye doğru gitmektedir Yunan askerlerinin içinde 400 tane de “Ermeni” bulunmaktadır. Demirci’nin bir günde Yunanlılarla Türkler arasında yedi defa el değiştirdiği de olur. Bu el değiştirmeler sırasında Demirci’yi alan kendi bayrağını minarelere asar. “İllam Gâvur Küfrü’nün yapıldığı gün Aşağıkıran kahvesine Yunan askerleri gelir. O gün kahveyi Yunan askerleri hınca hınç doldururlar. Kahvede adım atacak yer kalmaz. Yunan askerleri kahvede tepişip, hora teperler. O sırada çeteler de kahveye baskın düzenlemek için hazırlanırlar. Kahveci dışarıya çağırılır. Durum kahveciye çıtlatılır. Demirci’yi yakarlar kaygısıyla Kahveci Ali de baskını daha sonra yapmalarını söyler.
Öksüzlü köyünde Yunan askerleri atlarını harmana yanaştırıp buğday tınazlarını yedirirler. Ellerindeki sigaralarla harmanı yakacak gibi yapıp halkı korkuturlar. Sonra da sigaralarını botlarının altında söndürüp köylülerle dalga geçerler.
İmrenler köyünde umduklarını bulamayan Yunan askerleri, köyün meydanında köyün erkeklerini toplayıp köyün muhtarı dâhil ellerine zil vererek köçek gibi oynatıp onları küçük düşürürler.
Sonuç olarak Demirci ve köylerinde yaşayan yoksul halk Kurtuluş Savaşı yıllarında çok sıkıntılar çekmiştir. Düşmanla mücadele eden Kuvayı Milliye birliklerine de elinden gelen her türlü yardımı yapmıştır. Yememiş yedirmiş, giymemiş giydirmiştir. Onların lojistik ihtiyaçlarının pek çoğunu Demirci halkı karşılamıştır. Çok kolay değildir dağlarda gezen yüzlerce, bazen binlerce atlının ihtiyacını karşılamak. Düşman bir yandan, yoksulluk bir yandan, halkın yakasını bırakmamıştır. Bir yandan da eşkıyalar musallat olmuştur halka. Düşman tarafından halkın köyü, harmanı yakılmış, namusuna göz dikilmiş, canına kıyılmış, malı mülkü talan edilmiştir. Gerektiğinde de eline silah alıp dağa çıkmıştır. Demirci ve Demirci halkı kurtuluş mücadelesinden alnının akıyla çıkmıştır.
İlgilisine: Yukarıdaki bilgilerin çoğu yazarın Demirci ve köylerinde yaptığı yerel tarih çalışmalarından ve bölüm yazarlığı yaptığı “Yüzüncü Yılında Milli Mücadele Döneminde Manisa” adlı kitabın ikinci cildinden alınmıştır. Bu bilgilerin bir kısmı da çeşitli tarihler de yayımlanan Halıkent Müstakil Bölge Gazetesinde de yayımlanmıştır.
CUMHURİYETİMİZİN 100. YILINI GÖNÜLDEN KUTLUYOR, ATATÜRK’Ü DE ÖLÜMÜNÜN 85. YILINDA SAYGIYLA ANIYORUZ.
YAŞASIN ŞANLI TÜRKİYE CUMHURİYETİ, YAŞASIN ONU KURAN ŞANLI ATATÜRK