MCBÜ Demirci Eğitim Fakültesi Öğr. Gör. Şaban ÇETİN


Mağaradan Çıkmak…


Platon’un “Devlet”inde anlattığı “mağara metaforu”nu okuduktan sonra mağaraları keşif aşkı başladı bende.

Bu tutkuyla karstik, volkanik birçok doğal mağarayı gezdim. Gümüşhane Karaca Mağarası’ndan İnsuyu’na, Dursunbey İnkaya Mağarası’ndan Keloğlan’a, Karabük Bulak Mağarası’ndan Beldibi Mağarası’na, Aksu Zindan Mağrasından, Yazören Mağrasına…

Bunlar sadece bazıları. Ülkemiz adeta bir mağara cenneti. Gez gez bitmez.

Kendi içsel mağaramdan çıkmayı; doğal mağaralara ise girmeyi seviyorum ben.

Oralara girişin de bir yöntemi, bir usulü var. Öyle paldır küldür girilmez. Giriş bölümünde, hamama girer gibi, mağaranın mikroklimasına vücut alıştırılmalı. Bundan sebep mağara giriş - çıkış zonunda birazcık oyalanmak gerek.

O karanlık boşlukları zaman makinesine benzetiyorum ben. İnsanı farklı zamanlara ışınlıyorlar. Tarihi zamanları aşıp, jeolojik çağlarda geziniyorsunuz. Tayy-ı zaman, tayy-ı mekân yapıyorsunuz. Gün-celin, gündemin boğucu atmosferinden kısa süreliğine de olsa uzaklaşıyorsunuz.

Sadece zihniniz değil duygularınız da moddan moda seyahate çıkyor. Hayretten korkuya, endişeden meraka gezinip duruyor. Yeraltı suyunun kalkeri nakış nakış işlemesine, hayalete benzer yer altı travertenlerine bakmaya doyamıyorsunuz. Ürperiyorsunuz ama yine de bitmesin diye yavaş yavaş ilerliyorsunuz.

Çıktığınız zihinsel ve duygusal seyahatten sizi tekrar mağara içindeki “an”a döndüren tek şey, ara ara “şıp” diye düşen damlaların yankısı.

Kendilerini “Kuzey Alpin Dağcılık Grubu” diye adlandıran arkadaşlarımızla, 2025 yaz programı için “Küre Dağları Milli Parkı” içerisinde yer alan “Horma-Valla-Çatak Kanyonu” gezisini planlarken, milli park içindeki “Ilgarini Mağarası”na gitmeyi de hedeflemişdik. Kanyonlardan sonra mağara yürüyüşümüzü de gerçekleştirdik.

Ilgarini Mağarası’na ulaşmak için, Pınarbaşı ilçesinden orman içi dolambaçlı yolları geçtik.

30 km sonra, zirvenin sırtında yer alan meşhur Sorkun Yaylası yakınlarındaki Sümenler Köyü’ne ulaştık.

Dalgalı tepeler nizami şekilde Uludağ Göknarı’yla döşeli, orman altı ise sık ve gür. Mağara yürüyüş yolu 800 metreden başlıyor. Eğrelti otları, keskin kayalar ve gür ormanların örttüğü zikzaklı, dik yol 2,5 km uzunluğunda. Yaklaşık 400 metrelik irtifayı 3 saatlik bir yürüyüşle aşarak mağaranın bulunduğu tepeye ulaştık. Yol üzerinde Mantar ve Ejder Mağarala-rını da ziyaret ettik.

Dünyanın dördüncü büyük mağarası olarak bilinen Ilgarini Mağarası, küçük tepeler ve geniş yapraklı ağaçların arasında gizlenmiş. 2300 yaşındaki dev ağacı geçince, 30 metre yüksekliğinde, 22 metre genişliğindeki mağara ağzı karşımıza çıktı. Girişte biraz oyalanarak kendimizi mağaranın mikroklimasına alış-tırdık, ardından keşfe başladık.

Mağara, 1250 metre yükseklikte yer alıyor. Girişinde artık var olmayan bir kapının izleri görülüyor. İçeri girince sağlı sollu on ev temeli ve iki sarnıçla karşılaşıyoruz — ne yazık ki tahrip edilmiş.

Yarı aydınlık bölümü geçip, karanlık bölüme ulaşınca, kafa lambalarımızı yakıyoruz.

Sağda “Avize Salonu” bulunuyor. Burada bol miktarda doğal oluşum; sarkıt, dikit, traverten ve sütunlar göze çarpıyor. Solda ise 33 zigzaglı antik yolla inilen 250 metrelik bir derinlik var. Yol buzlu. Dikkatli bir yürüyüşle bu zigzaklı yoldan inerek en sonunda tek nefli bir şapel ve çevresinde üçer katlı, yarı ahşap mezarların bulunduğu alana ulaşıyoruz.

Mağara taşlarından inşa edilen şapel duvarları oldukça sağ-lam, fakat haziresindeki mezarlar tahrip edilmiş. Açık mezarlarda ke-mik yığınları görülüyor. Hepimiz bu gizemli yeraltı dünyasında hem heyecanlı hem de şaşkındık. Muhtemelen burada bir manastır hayatı yaşanmış. Giriş bölümü yaşam alanı, burası da ibadet alanı olarak kullanılmış. Ölülerini ise şapelin haziresine defnetmişler.

Bilindiği gibi, bizdeki zaviyeler gibi, manastırlar da toplumdan uzak, ıssız ve ulaşımı güç yerlerde kurulurdu. Burada münzevi bir hayat sürülürdü.

İçeride düşünmeden edemedim: Acaba insanlar hangi dönemde yerleşti buraya?

Erken Hristiyanlık döneminde Pagan Roma'nın zulmünden mi kaçtılar?

İznik Konsili sonrası Triniter-yen inanca karşı çıkanlar mıydı?

Bizans’taki ikonaklazma / ikonofili çatışmasından kaçanlar mıydı?

Katolik - Ortodoks ayrışmasın-da, resmi mezhep dışındakiler mi sığınmıştı buraya?

Net bir cevaba ulaşamadım.

Düze indiğimde yaptığım araştırmada, bu mağarada bilimsel bir arkeolojik kazının henüz yapılmadığını öğrendim. Bu kadar tahribattan sonra yapılsa bile ne derece sağlıklı veri toplanabilir, emin değilim. Yine de Orman Fakültesi’nden bazı bilim insanlarının, mezarlarda kulla-nılan ahşap malzemeler üzerinde yaptıkları araştırmaları “Archaeobotanical and Dendroarchaeological Studies in Ilgarini Cave” adlı bilimsel makalede yayınlandığını öğrendim. Bu araştırma yerleşim miladi 977 yılına tarihliyor.

Bu bilgiyle yerleşimin, ikonaklazma çatışmalarının sonrasına; Makedon Hanedanı zamanına, Bizans’ın son dönemlerine, hatta Türk hakimiyetinin yaklaşık bir asır öncesine ait olduğunu söyleyebiliriz.

Makedon Hanedanı’ndan II. Basil’in kilise işlerine çok müdahil olduğu biliniyor. Baskılardan bunalan inançlı insanların, gözden uzak yerlerde daha özgür ibadet etme arayışları, bu mağaraya yerleşmelerine neden olmuş olabilir.

Sanat tarihi, dinler tarihi, mağarabilim ve toponimi gibi disiplinlerarası çalışmalarla bu manastır yerleşimi hakkındaki bilgimiz elbette daha da zenginleşecektir.

Kuzey Alpin Gurubuyla bir mağara keşfimiz daha böylece sonlanmış oldu.

Hasılı kelam: 
Çıkınca gözlerimiz kamaşsa bile…Mağarada kalmamalı insan, çıkmak için girmeli oralara…
 

YAZARLAR