Aşağıdaki satırlarda, köylerin ve kasabaların boşalarak büyük kentlere aktığı günümüzde, bir zamanlar köy olan bir yerleşim alanının nasıl büyük bir kente dönüştüğünün kısa bir hikâyesi bulunmaktadır.
Bir cumhuriyet şehrinin…
Ortaokul yıllarında yaşadığım şehrin merkezinde birbirlerine bitişik halde bulunan belediye binası, şehir sineması ve gazino denilen büyük bir kahvehane vardı. Bu binalar ana cadde üzerindeydi. Gazino ile aynı hizada bulunan bir manifatura mağazası arasında da ana caddenin güneyine sapan yoldan tarımda kullanılan tırpan, çapa, orak, kürek, saban demiri ve evlerde kullanılan sac, sac ayağı, teneke soba, maşa gibi araç ve gereçlerin yapıldığı, ahşaptan yapılma birbirlerine bitişik küçük dükkanlar bulunuyordu.
Demirin insan eliyle şekillenişine ve ateşin gücüne de ilk defa bu şekilde tanık olmuştum.
O dükkanlardan gördüğüm sağa sola sıçrayan kıvılcımların parıltısı ile, kor halindeki demire vurulduğunda etrafa yayılan çekiç sesleri hala kulaklarımda çınlar durur…
Soğuk havalarda bizleri ısıtan ve yemeklerimizi pişiren ateş, bu sefer körüklerle basılan havayla daha da harlanıyor böylece demirin şekil almasını sağlıyordu.
Ateşin gücüyle demir, hayatı kolaylaştırıyordu…
Karabük’te görev yaptığım yıllar, bu gücü daha iyi tanımama neden oldu.
Rengi soğudukça ısısı artan ateş, meğer nelere kâdirmiş!
Mavi Ateş demiri eritiyor, cevherden ayırıyordu.
Demir su gibi akıyor, her kalıbın şeklini alıyordu.
İlk Türk demiri de üretilmiş oluyordu.
Sadece kumdan yapılı her kalıbın!..
Bu ateş o kadar sıcaktı ki, kum dışındaki her maddeyi eritiyordu.
Issız vadiye, Zonguldak’tan kömür, Divriği’den cevher taşınıyordu.
Takvimler 10 Eylül 1939 tarihini gösterdiğinde ilk defa yeni bir şey yaptık…
Demiri kendimiz üretmeye başlamıştık!..
Böylece, ilk Türk demiriyle dünya metal sektörüne imzamızı atıyorduk!
Binlerce yıldır dağlar arasında sessizliğini koruyan vadi hareketlenmiş, vatanın dört bir yanına demir taşınıyordu.
Karabük’ün nüfusu hızla artıyordu.
Artık Mavi Ateş bir totem gibi, insanları etrafında topluyordu.
Issız vadideki insanlar bu totemin etrafında sürekli dönüyorlardı…
Issız vadiyi aydınlatan Mavi Ateş’in çevresi, etrafında sürekli dönmeye başlayan ziyaretçileriyle doluydu.
Ticaret artmış, ıssız vadi şenlenmişti…
Ülkenin dört bir tarafına demir taşınıyordu.
İnşaat demirleri ve kullandığımız tüm metal eşyalar bu ateşin eseriydi…
Bu güç, demir çelik sanayinin çarklarını döndürüyor, Türk ekonomisini büyütüyordu!
KARDEMİR, bu gücün markasıydı.
Bu marka ki;
Önce insan diyordu,
Hayat bulduğu çevreye ve topluma değer katıyordu,
Yeni yatırımlar yapıyor, üretim kapasitesini ve katma değerli ürün çeşitlerini artırıyordu,
Ve sürdürülebilir bir büyümeyi ilke edinmişti.
Bu marka, şehirdeki onbinlerce ailenin ocağını tüttürüyordu.
1937 yılında 13 haneli Karabük köyünün nüfusu, bu marka sayesinde bugün 150 bine ulaşmış büyük bir maden kentini doğurmuştu.
Ayrıca, İskenderun, Sivas ve Ereğli Demir Çelik Fabrikaları da bu markanın eseriydi!..
Kısaca Mavi Ateş, bu markayı fabrikalar yapan fabrikaya dönüştürmüştü.
Yarattığı katma değerle, diğer sektörlere de kaynak sağlıyordu.
Haddehaneler, inşaat demiri satıcıları, mobilyacılar, gıda işletmeleri, marketler, tuhafiyeler ve insan ihtiyaçlarına yönelik diğerleri gibi…
Yıllar içinde gelişerek büyüyen maden kenti, Karabük Üniversitesi’nin de açılmasıyla ayrıca bir üniversite kenti oldu.
Mavi Ateş’in çevresi daha da kalabalıklaşmaya başladı.
Şehir, nüfusun artmasıyla birlikte 8 kilometre uzaklıktaki tarihi turizm şehri Safranbolu ile bütünleşti.
İki şehrin arasında boşluk, modern binalar ile dolmuştu.
Bir üniversite ki, yurt içi ve yurt dışından gelen öğrencileriyle şehre ayrı bir katma değer sağlıyordu.
Artık Karabük caddelerini, Afrika ülkelerinden tutun da dünyanın diğer ülkelerinden bu üniversiteye eğitim için gelen öğrenciler de adımlıyordu.
İlk Türk demir çeliğini üreten fabrikanın bulunduğu bu kent, Karabük Üniversitesi sayesinde eğitim ordusuna yeni neferler katıyordu.
Bacalarından dumanlar tüten fabrikanın bulunduğu bu kentte, bir de bacasız fabrika yer almıştı.
Mavi Ateş’in gücü sınır tanımıyordu…
Totemleşen Mavi Ateş’in etrafına ülkemiz dışından gelen insanlar da toplanmaya başladı…
Böylece Mavi Ateş, daha bir harlandı.
Gücü atmaya başladı.
İnşaat demiri yanında, dünya standartlarında demiryolu rayı üretmeye başladı…
Şehir içi ulaşımı rahatlatmak için yeni alt ve üst geçitler yapılmış, diğer büyük kentlerde bulunan markaların da yer aldığı AVM’ler açılmıştı.
Dahası…
Engebeli bir arazide bulunan şehir merkezinde bulunan yürüyen merdivenler ve iki yakayı birbirine bağlayan demir köprüler, yokuş tırmanmanın verdiği zorluğu ortadan kaldırmıştı.
Daha dik yamaçlarda ise, asansörler inip çıkıyordu.
Yürüyen medivenleri AVM’lerde, asansörleri çok katlı binalarda görmeye alışık olan bizler için bu manzaralarla karşılaşmak ne kadar ilginç de olsa, bu şehir halkı için o kadar sıradandı.
Şimdi, şehir esnafı ve üniversite öğrencilerinin yeni bir isteği var!
Üniversite ile şehir merkezi arasına bir raylı sistem.
Tek kelimeyle ifade etmek gerekirse tramvay…
Tramvay ile hızlı ve rahat ulaşımın, maden ve üniversite kentine daha fazla ekonomik katkı sağlayacağını düşünüyorlar…
Neden olmasın?
Mavi ateşin gücüyle bir maden ve üniversite kenti için bir raylı sistem yapmak çok mu zor dersiniz?
Mavi ateşin gücü, şehir içine yapılacak bir raylı sistem ile mi sınanacak!?
Belki de şehir planlamacıları, bunun çalışmalarına çoktan başlamışlardır!
Belki plânı bile hazırdır!
Kim bilir?
Her ziyaretine geldiğimde yeni gelişmelerine tanık olduğum bu kent için, bir sonraki ziyaretimde bu beklentinin de gerçekleştiğini görmek sürpriz olmamalı!…
Ne dersiniz?
Meğer, yıllar önce bu şehre ilk ayak bastığımda yaşadığım duygular aldatıcıymış!
Kasvetli ve ağır gibi görülen bu hava yanıltıcıymış!
Bu şehre yolunuz düştüğünde ilk duygularınız sizi yanıltabilir!
Kentin hareketine uyum sağlayabilmek için hareketinizi artırmanız ve adımlarınızı sıklaştırmanız gerekebilir.
Adımlarınızı sıklaştırdığınızda ise, çevrenizdekilerin koşmaya başladığını göreceksiniz!
Kesinlikle!…
Kalın sağlıcakla…
NOT: Yazılarımı aynı zamanda aşağıya bağlantı adresini bırakacağım kişisel blogumda da görüntüleyebilirsiniz: