Huzur bulduğunuz en iyi mekan neresi denilse, kütüphanem derim ben.
Kitapları ağır çekim düzenlemenin, yazarlarıyla sohbetin, “hür tefekkürün kalesi” eski dergileri usul usul karıştırmanın hazzı yaşanır, anlatılamaz…
İşte "Varlık Dergisi”, Kasım 2015. Elimde, karıştırıyorum.
Niçin yazıyorsunuz sorusunu bir yazar, " Okuduklarıma borcumu ödemek için" diye cevaplamış.
Çizmişim.
“Okuduklarımıza borcumuzu ödemek!”
Hoş bir aforizma.
Aforizmaları sevmeyen yok artık, çokca kullanılıp, paylaşılıyor. Kimilerinin İşine de yarıyor gibi sanki...
Özlü sözlerdir. Kelamı Kibardır, aforizmalar.
Çerçeveletip astığım, "Memento mori", felsefi dernlikli bir aforizma.
Antik ve Orta çağların hukuk, din ve edebiyat dili olan Latincede; "Ölüm var", "Ölümü unutma", demekmiş.
Bizim Karacaoğlan’ın, "Yürü bre yalan dünya/ Sana konan göçer bir gün” dediği şey.
Antik biyografi yazarı Plutarkhos'un anlat tığına bakılırsa; İskender, Pers ülkesinde, İran’da Büyük Kyros'un mezar taşını görünce çok etkilenmiş ve asırlar öncesinden kendisine seslenen bu yazıtın yanına Grekçesini kazıtmış.
İskenderin kendi diline aktarcak kadar etkilendiği bu yazıt acba neymiş diye merak ettim doğrusu.
Kısa bir araştırma yaptım.
İran’dan Yunanistan’a, büyük bir imparatorluk kuran, Anadolu’da Lidya Devletini yıkıp başkentleri Sart’ı (Sardis) 14 günlük kuşatma sonrası ele geçiren, hazinelerine el koyan Kyros’un, Encyclopedia Iranica’da bir versiyonu bulduğum kitabesi şöyle.
“O man, whoever thou art, from wheresoever thou comest, for I know you shall come, I am Cyrus, who founded the Persian Empire. Grudge me not, therefore, this little earth that covers my body.”
“Hey yabancı! Kim olursan ol, nereden gelirsen gel –çünkü geleceğinden eminim- ben Pers imparatorluğunu kuran Kyros'um. Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme”
Romalı filozof, hatip ve devlet adamı Cicero, kendisini derinden sarsan kızı Tulla’nın 34 yaşında beklenmedik genç ölümü üzerine, Roma yakınlarında Tusculum’daki villasında kendini felsefi tartışmalara verir. Burada ölümü ve ölüm sonrasını düşünür, acısını dindirmeye çalışır. “Tusculum Tartışmaları” adlı bir kitap yazar. “Ölümü küçümseme” bölümünde, uzun tartışmalardan sonra şu sonuçlara ulaşır.
Ölüm, insana önceden hazırlanmış bir liman ve sığınak olan ebedi evine geçişidir, yaşam ise ölüme hazırlanmaktan başka bir şey değildir (Cicero, ölümü küçümseme,92)
Rivayete göre.
Adâletiyle tarihe damga vuran Hz. Ömer'in yüzüğünde, "Kefâ bilmevt vâizan ya Ömer" yazılı imiş, "Ey Ömer, nasihat olarak ölüm kâfidir".
Dikkatli bir göz, defin merasimlerinde insanların pür neşe dünyevi konuları ballandıra ballandıra birbirlerine anlattıklarını, bolca Dedikodu yaptıklarını gözlemleyebilir.
Diyaloglar bazen duayı bile bastırır, insanlar ölüye saygıya davet edilir.
Bir merasimde şahit olduğum diyalog biraz anlamlıydı.
Kalabalık, gölge arattıran bir gün, taze mezar, toprak kokusu, dua ediliyor…
Orta yaşlı biri yanındakine, “Ulen, hâla yıllar önce gördüğüm gibisin, hiç değişmemişsin, neşen de yerinde, bu genç kalışın sırrı nedir, biz de bilelim?”
" Ölüm var".
"Nasıl yani?"
"Ne zaman sıkışsam, istediklerim olmazsa, sinirlenirsem. Ölüm var, değmez bunlara diyor, hepsini kulak ardı ediyorum. Yıprat tırmıyorum kendimi dünyaya…”
Mezar taşlarındaki " Hüve'l- Bâkî" ifadesi, Dede Korkut’un diliyle İnsanın “gelimli gidimliliğini” her gün haykırır durur görene.
"Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme"
"Kefâ bil-mevt vâizan ya Ömer"
Ya da "memento mori"
Hakikatin hangi dilde ifade edildiğinin önemi yok,
Kendisi önemli. "Fânisin", "Ölümü unut ma."
“Hırslı”, yaşayanlar, “memento mori” felsefesine pek kulak asmazlar.
Hırs, çölde bir dikenmiş. Yedikçe dudaklarını kanatırmış deve. Tuzlu kan eklendikçe de daha lezzetli olurmuş… ve kan kaybı…
Düne ve bugüne bakıldığında; doğanın ve insanlığın başına neler gelmişse, insanların “ebediyet kuruntusu” ve “hırsı” yüzünden geldiğini gözlemlemek zor değil.
En iyisi mi?
“Eğer hayatın bu kadar kısa olduğunu bilseydim, “hiçbir şeyi” bu kadar uzatmazdım”, diyen bilgeye kulak vermek